Okuyucularım beni affetsin; herhalde "Ben bu futbolu hiç bilmiyorum"; öyle ya, pazartesi gecesi seyrettiğim Gaziantepspor-Galatasaray maçı için "düşündüklerim" ile dün sabah "aslî ödevleri" maç takibi, yazımı, yorumlaması ve de "görevleri" sadece ve sadece bu iş olan çok arkadaşımın "yazdıkları, söyledikleri" arasında dağlar kadar fark var!.. Ya da, ben "Gaziantepspor-Galatasaray maçı" diye "bir başka maç seyrettim" herhalde; yoksa seyrettiğim maç "Milan-Roma maçı" mı idi?.. İnsaf; "istatistiklere göre, Türkiye'nin en yüksek pas yüzdesine sahip üç takımdan ikisi olan" Gaziantepspor ile Galatasaray'ın "bu kadar kalitesiz, bu kadar az mücadele edilen, bu kadar boş" ve hatta "antrenmanda sarf edilen efordan çok daha azını harcadıkları" bir maç için "iyi şeyler yazmak", hele hele "galip geldiği için" Galatasaray taraftarının ağzına "bir parmak bal çalmak için" bu kadar "üstün(!)" gayret nasıl gösterilir, anlayamıyorum!.. Gaziantepspor önünde, Galatasaray'ın "beşlendiği" Kocaelispor maçından, "yenildiği" 10 kişilik Eskişehirspor karşılaşmasından "bir milim farkı" yoktu, ileriye doğru!.. Sadece "bu maçta Galatasaray kalesi, adeta okunmuş üflenmiş gibiydi"; ve son 3 dakikada Gaziantepspor'un "atılması, kaçırılmasından bin defa daha zor olan" o fırsatlardaki inanılmaz beceriksizliğiydi, aradaki fark; o kadar!.. Ve de, elbette , hakem Kamil Abitoğlu'nun, Ayhan'ın, Mehmet Yozgatlı'ya yaptığı "yüzde yüz penaltılık hareketin çalınmaması" idi!.. Yoksa, "Çabalama kaptan ben gidemem" oyunu, Kamil Ocak Stadı'nda bitecekti!.. "Kaptan" deyince, devam edeyim: Kimse kusura bakmasın, Bülent Korkmaz kardeşim de bakmasın; "Arda bile, futbolu Bülent Korkmaz'dan daha iyi bildiğini gösteriyor"; sahada bas bas bağırıyor; "Ben bittim, koşacak hâlim kalmadı; adamlar üzerimize dalga dalga geliyorlar, gol üstüne gol kaçırıyorlar; beni çıkar; çıkar da kimi alırsan al, hiç olmazsa koşacaktır"; Bülent Hoca, "oralarda değil"; kendini oyuna kaptırmış, Gaziantepspor'un kaçırdığı goller yüzünden adeta "panik atak komasında"; hocalığı unutmuş; seyrediyor; belki de seyredemiyor!!! Ne zamanki, Arda "bitmiş Arda", hâlâ kendisine doğru gelen her topun, her rakibin önüne kendini atmaya devam ediyor ve bu arada sakatlanıyor, yedek kulübesine doğru seke seke gitmeye başlıyor, Bülent Hoca, "işte ancak o zaman" ve 90 artı 4'ün ilk çeyreğinde Serkan Kurtuluş'u sahaya sürmeyi "akıl(!) ediyor"; vah koca Galatasaray takımı, kimin elindesin?.. O Serkan Kurtuluş ki, bu sezon "oynadığı her maçta", Gaziantepspor önünde bütün bir maç boyu "koridor olan" ve "ileriye gittiğinde geri dönemeyen", Arda'nın da "milli maç yorgunluğundan" erken oyundan düşmesi sebebiyle defansa yardım edememesi yüzünden, gerisini bomboş bırakan Volkan'dan "çok daha iyi bek olduğunu gösteren" mücadeleci, güçlü bir defans oyuncusu!.. Daha öncesi de var; Ümit Karan'ın maçın ilk dakikasından itibaren Galatasaray'ı "10 kişi bıraktığı" belli olduğu hâlde, 73 dakika "ona tahammül eden", milli maçlardan "yorgun dönen" Arda'nın, Kewell'ın "oyundan düşmeye" başladıkları da 50. dakikada belli olmuşken, Ümit'i çıkarıp Mehmet Güven'i almak için "yirmi dakika daha bekleyen" bir teknik adam için ben başka ne diyeyim?.. Bülent Hoca, dua etsin, Gaziantepspor'un "beceriksiz" gol ayaklarına; yoksa Galatasaray, Şampiyonlar Ligi, UEFA Kupası ve Fortis Türkiye Kupası'ndan sonra, Süper Lig'in son 8 haftasına da "havlu atmış" olarak girecekti. Bülent Hoca'ya son sözüm; "Lincoln'ü kaybetme, kazan"; zira hem Galatasaray'a, hem sana "çok şey kazandırabilecek bir oyuncudur"; tabii "aklın ve mantığın" yerine, bütün futbolculuk ve kaptanlık hayatına hakim olmuş olan "duygusallık" zafiyetinden kurtulabilmişsen!..