Kriz, tehlike ve fırsat!..

A -
A +
İbrahim Hacıosmanoğlu'nu, "yaptığı kabul edilemez hareket ve bu hareketin üzerine tuz ve biber eken açıklaması için" kınar ve eleştirirken, aslında "teşekkür etmemiz" gerektiğini de söylemek zorundayız!..
Zira, Türk futbolunun, daha da ötesi "bütünüyle Türk sporunun ne halde olduğunu ve nasıl yönetildiğini" bütün kirliliği ve dehşeti ile ortaya koymuştur!..
Bu olay, Türk sporunun yönetim sisteminin "çukurun en dibine vardığını" göstermiş, yani "Deniz bitmiş ve gemi karaya oturmuştur!.."
Çok uzun yıllardan beri bakınız sporumuz nasıl yönetilmektedir:
Sporunun yönetiminde, "devlet bölümü" tam bir "adamsendecilik" ile gemiyi kaptansız ve dümensiz bırakmıştır. 
Perde arkası "atamalı", perde önü "seçimli" , sözüm ona "özerk" Federasyonlar, "eyyamcılığı"  ve "büyük kulüp kayırmacılığını" rehber edinmiştir.
"Sittin senedir çıkarılamayan" Kulüpler Yasası yüzünden, en büyük kulüpler dahil bütün kulüplerimiz, "irili ufaklı" Aziz Yıldırım'lar, İbrahim Hacıosmanoğlu'ları, Ünal Aysal'lar, Yıldırım Demirören'ler gibilerin "eline" ve "padişahlığına" teslim edilmiştir.
Büyük çoğunluğu "büyük kulüp kayırmacılığı" ve "reyting / tiraj eyyamcılığı" yarışına girişmiş medyamız da "Ben selamı çakarım ve işime bakarım" zihniyetini sürdürmektedir.
Türk insanı da "sportif olarak" yavaş yavaş "rekabetin, yöneticilerin çirkin gayreti ile düşmanlığa dönüşen" girdabında kaybolmuş ve sonunda işte bu noktaya gelinmiştir!..
Hacıosmanoğlu'nun açıklamalarını "çok iyi okumak ve satır aralarından, sporumuzu bu hâle düşüren acı gerçekleri çıkarmak" sporla ilgili herkesin, her yetkilinin görevi olmalıdır!..
Trabzonspor Başkanı, "esasta olan haklılığını", ne yazık ki "usulde yaptığı fahiş hata ile" yerle bir etmiştir!..
Ama gene de, bir an duraklıyorum; "Acaba Trabzon'da Vali'nin, Emniyet Müdürü'nün ortada görünmediği" bir gecede, sadece stadın etrafında değil, Trabzon'un caddelerinde "taraftar dehşeti, hem de 'infaz' nidalarıyla kol gezerken", Hacıosmanoğlu "Onları bırakmayın" talimatı ile "olabilecek kanlı olayları" önlemiş mi oldu; bir bilen var mı?..
Bu tablo ortada iken, bugün gelinen noktayı, "böyle" bir ortamda, kimse "sadece" Hacıosmanoğlu'na yüklemeye kalkmasın; siyasetçisinden kulüpçülüğüne, Valisinden, Emniyet Müdürüne, federasyonundan, gazetecisine, taraftarına  kadar hepimiz, "aynaya bakıp", bu rezaletten "sorumluluk payımızı" almalıyız; almalıyız ki, "düzeltmek" için  bir "ümit ışığı" belirsin!..
Olabilir mi, kim bilir; öncelikle "Kaf Dağı'nın arkasına bakmak gerek", galiba!..
Belki oradan "Çin ülkesi" görünür; "Kriz kelimesini ifade eden Çin sembolü, tehlike ve fırsat kelimelerini ifade eden karakterlerin birleşimidir. Yaşanan acı bir deneyimden sonra, ortaya çıkan kayıplar tehlikeyi oluştururken, aynı zamanda bu kayıplardan bir şeyler öğrenme ve olumlu bir anlam çıkarma fırsatı doğar."  
Tabii, eğer bizde, Çin'deki gibi, "krizin doğurduğu fırsatları kullanmak isteyen" varsa!..
Şaka!..
 Bir arkadaşım sordu; "Saracoğlu Stadı'nda Galatasaray'a şampiyonluk kupasını verdirmemek için elinden geleni ardına koymayan" zihniyetle, Avni Aker Stadı'nda "hakemlerin stadı terk etmelerini engelleyen" zihniyet arasında fark var mı?.."
Cevap verdim; "Bence yok ama, sen iki olayda Federasyonun yaptıklarına, yapacaklarına ve cezalara bak, 'Federasyonca' ne kadar fark olduğunu anlarsın!.."
Tablodaki fark!..
Bakıyorum, Fenerbahçe'de ve hatta "dışında" hemen herkes "Fenerbahçe'nin hocasının gitmesini istiyor, gitmesi gerektiğini yazıyor, söylüyor!.."
Bakıyorum, daha birkaç hafta öncesine kadar "Galatasaray'ın hocası için benzer şeyler yazılır ve söylenirken" spor basınımızdaki "Galatasaraylı olan" ve "Galatasaraylı olmayan"  büyük çoğunluk, "Olur mu? Daha sezon yeni başladı, biraz sabır gerek; kelle almak, akbabalık yapmak doğru değil" diye kıyameti koparıyordu!..
Fenerbahçe'nin hocası, "Yeni gelmişti, kadroya alınan oyuncuların haddi hesabı yoktu. Tonla para verilenlerin oynatılması için yoğun baskı vardı" ve ondan hemen başarı bekleniyor, "Oynatılmamaları yüzünden hocaya baş kaldıran yıldızlar" haklı görülüyordu!..
Galatasaray'ın hocası, "üç kupalı bir süreçten beri", Galatasaray'ın başındaydı. Takıma "hemen girecek yeni oyuncu sayısı" 3'ü, 4'ü geçmezdi; başarılı olmuş, oturmuş bir iskelet vardı; ama "sezon başı başarısız sonuçlar, ipe sapa gelmeyen taktik ve tertip denemeleriyle geldiğinde, futbolcular hocanın disiplin ve saygısını sıfırlamak için sıraya girdiğinde", koro halinde "Sabır şart" deniyor, "hedefe futbolcular" oturtuluyordu!..
Bu "çifte" standardındın "iki" sebebi vardı; Spor basınımızın Galatasaray ve Fenerbahçe karşısında aldığı vaziyet, bir; Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve Galatasaray başkanları karşısında aldığı vaziyet, iki!..
Galatasaray başkanları bir de, "Saracoğlu Stadı'na gittiklerinde yüzlerine bakılmadığından" şikayet ediyorlar; niye baksınlar ki?.. 
Örnek!..
Yıllardan beri "kanlı bıçaklı" olan Göztepe ve Karşıyakalı taraftarların "beraberce ve dostça maç seyretmeleri için" önemli ve örnek adımlar atılıyor.
Karşıyaka ve Göztepe Başkanları Ali Erten ve Mehmet Sepil beraberce "gelecek hafta oynanacak"  Karşıyaka-Göztepe maçı için "tribünlerin her iki takımın taraftarlarına açılması" müracaatını yaptılar; bakalım İzmir İl Spor Güvenlik Kurulu onay verecek mi?..
İki Başkan ve yönetimleri, "yıllardan beri süregelen ve kan davasına dönüşen"  tabloyu, "bu kadar kısa zamanda değiştirecek" adımları atabiliyorlarsa, "neden" başkaları da atmasın?..
Bu "büyük barışın hazırlayıcısı olan" Göztepe CEO'su Kerem Ertan'ı da iki başkanla beraber "Yılın Fair Play Ödülüne aday göstersem" bilmem ki, ne dersiniz?..
Ya sizin notlarınız?..
Hey sevgili "eski" hakemler, MHK "eski" başkan ve üyeleri ve bugünün "futbol ve hakem yorumcuları", sevgili kardeşlerim ve arkadaşlarım; hanginize inanacağım?..
Birinizin "ak" dediğinize, öteki "kara" diyor; biriniz "penaltı" diyor, ötekiniz "hayır", biriniz "kart çıkmalıydı, hatta kırmızı çıkmalıydı" diyor, ötekiniz; "kart çıkmaması doğruydu"; sonuç; biriniz "İyi yönetti" derken, ötekiniz "Bu da hakem mi" diye yazıyor!..
Söyleyin bana, "Hanginize inanayım" ve hakemleri yorumlarken "adil ve de gerçekçi olduğunuzu" düşüneyim?..
Sizleri okur ya da dinlerken zaman zaman isyan ediyorum; "Maçı çok kötü yöneten hakemlerden daha da kötü hakem yorumcularımız mı var, acaba? Zira hakemler bir-iki saniye içinde düdük çalma ya da çalmama kararını veriyorlar. Hakem yorumcusu eski hakemlerimiz ve hakem hocalarımız içinse, kullanabilecekleri onca dakika, hatta onca saat imkanı var; nasıl bu kadar çelişebiliyorlar?.."
Söyleyin, haksız mıyım?..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.