Sen, "kulüplere saha kapatma ya da seyircisiz oynama cezası vermemek için", talimatların ilgili maddelerine taklalar attırır, "çirkin tezahüratı kronometreler ile ölçmeye kalkıp, devamlılığı bilmem kaç saniyeye bağlar", ve de "çirkin tezahüratın yapıldığı maç sayısını katlamaya kalkarsan", olacağı budur; tribünler hafta hafta "küfürhane ve kavgahaneye döner!.." Sporun bakanıyla beraber oturduğun protokol tribününde yanı başında ülkenin en büyük kulüplerinden ikisinin yöneticileri "Seni evinden aldırırım, yok ben seni evinden aldırırım" diye birbirlerine girer, biri "ağız dolusu küfürler eder" ve sonra da gazetecilere, TV kameralarına "Ben o yöneticiye değil, maçın hakemlerime küfür ettim" derse ve sen de "Görmedim, duymadım, hiçbir şey yapmam-yapamam" şarkısını söylersen, olacağı budur; protokol tribünleri bile "yeniden" tam anlamıyla "utanç" tribünlerine döner!.. "Bu Federasyon" evet, "bu Federasyondur", iki-üç yıldır giderek azalan ve "hafta hafta daha da azaldığını gösteren" küfrü-kavgayı "yeniden" tribünlere döndüren!.. İstanbul medyasının "yoğunlaşan eleştirilerini azaltabilmek için" kulüplere ve hele hele "büyük" kulüplere "mavi boncuk dağıtılması gerek" zihniyeti, işte Beşiktaş seyircisinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi futbolcularına ve o takımın "tertemiz" teknik direktörüne bütün bir maç "iğrenç şekilde" bağırmasına "yeşil ışık yakmıştır"; alkışlıyorum sizleri Mahmut Özgener Federasyonunun bütün üyeleri!.. Küfür, Galatasaray tribünlerinde de "yeniden" azgınlaşmıştır!.. Fenerbahçe tribünlerinde "sustalı-bıçaklı" kavgalar başlamıştır!.. Ve elbette "Anadolu tribünleri" de "çirkin dönüşe abone olmak için" sıraya girmişlerdir!.. Açıktır ki, "küfür ve kavga zehrini üreten", işte "o değiştirilen" talimatlar ve zehri tribünlere dağıtan da "nabza göre şerbet veren" bir Federasyondur!.. Bitmedi; cumartesi-pazar geceleri TV ekranları, RTÜK'ün bastırmasıyla "bir nebze hizaya gelmişken", gene "tribünleri aratmayacak" seviye ve üslûptaki sözlerin yarıştırıldığı, sözüm ona spor ve futbol programlarıyla dolmaya başlamıştır!.. Bu yarışta başı da ne yazık ki, kamuoyunun "hoca" dediği Erman Toroğlu ile Ahmet Çakar çekmektedir. "Hocalar böyle yaparsa", tribünler ne yapmaz?.. "Türk hakemliğini kuran, bayrağı kendilerine teslim edecek günlere getiren" ve çoğu "birer kişilik abidesi" ve Erman Toroğluların, Ahmet Çakarların hocası da olan "bazıları" aramızdan ayrılmış "eski hakemler için" söyledikleri "iğrenç sözler" ve hele hele "Hakemliğimizin milâdı seninle, benimle başladı" gibi ipe sapa gelmez yorumlar ile, benim gibi 53 yılını tribünlerde, spor sayfalarında, TV ekranlarında geçirmiş bir insanın bile yüzünü kızartan ve isyan ettiren bu iki "hoca (!)" için söyleyeceğim tek şey var; acilen uzman birer ruh bilimciye görünsünler!.. Hakemlikte de, kişilikte de, kariyerde de, karizmada da "ellerine su dökemeyecekleri" o dönemlerin hakemlerine "lâyık gördükleri" sıfatı, "sütunuma alıp yazmaya" ben utanıyorum, ama "onlarda" utanmamanın sınırı yok; "reyting uğruna" yapamayacakları hokkabazlık, söyleyemeyecekleri söz, girmeyecekleri kılık yok!.. Ama şunu bilmeliler ki, "tatmin edemedikleri, edemeyecekleri" kompleksleri yüzünden de, ekranları ve futbolu zehirlemeye hakları yok; hem de hiç yok!..