Üzülerek yazıyorum… Birilerine “Ben demiştim” bayramını kutlatacak, TV ekranlarında ve spor sayfalarında “İşte gidiyor” mutluluğuna erdirecek, 85 milyonu ise “Kurban Bayramı öncesi mutsuz edecek” bir sonuç çıkmadı, Galler maçından… Ve de…
Millî takımımızı “Uluslar Ligi’nde küme düşüren” son dönemlerin “dört büyük hocasından biri için ‘söylemedikleri, söyleyemedikleri, yazmadıkları, yazamadıkların eleştirilerin” mislilerini…
“O hocanın düşürdüğü ‘zavallılar’ kuyusundan çıkaran” ve de yıllardır hasret kaldığımız “futbolun ‘millî takımlar bazında’ en önemli iki organizasyondan birinin final kapısına kadar getiren” bir hocaya reva gören, “futbol ulemamızın büyük bir çoğunluğunu” kelimenin tam anlamıyla mat etti, hocamız Kuntz…
Takımı ile beraber kutlarım onu!
Artık, gitse de, kutlarım, kalsa da… Aldığı parayı anasının ak sütü gibi hak ediyor; kalırsa da, “göreceğiz” hak edecek…
Onun, maç istatistikleri ortada, skor istatistikleri ortada, “kendisinden önceki” anlı ve şanlı hocamızınkilerle bir mukayese edelim ve de bakalım; ortaya nasıl bir tablo çıkacak?..
El insaf ve el vicdan; beş gün içinde art arda Avrupa Şampiyonası’na katılabilmek için “6 puanlık hayati iki maç oynayacak” millî takımımız…
İlk maçta, 1924’lerden beri “bir galibiyet alabilmek için neler çektiğimiz” bir rakibi mağlup ediyor ama… Kuntz için yazılmadık “sportif hakaret” kalmıyor… Ne yazık ki, hem de “kazanılmış” bir maçtan sonra “Hoca’yı yerin dibine sokarken, futbolcularımızı soktuğumuzun” farkında bile olamıyoruz…
İşte örnek ve mesela; “Efendim, 10 kişi kalmış bir rakipten maçın bitmesine 3 dakika kala gol yenir mi?” diyerek Hoca’mıza söylenmedik, yazılmadık ağır nitelemeler bırakmadık…
O golü, yaptığı “büyük hata ile yediren” kim? O golü “hoca hatası” mı yedirdi; yoksa “transferi ve futbolu ile yeni biten sezonda Hollanda’da destanlar yazdıran, ‘yılın futbolcusu’ seçilen futbolcumuz mu yedirdi, ey insaf ve vicdan sahibi yorumcu kardeşlerim?..
Sizlere soruyorum; “O gol yüzünden yerin dibine sokulan” hocası için yazılanları okuyan “vicdan sahibi” futbolcumuzun “kendisi yüzünden hocasının yerden yere vurulmasına” hem de “hayati Galler maçı öncesi” nasıl üzüldüğünü, moral olarak neler kaybettiğini, hiç düşündünüz mü?
Ne olurdu, “o golden bir dakika sonra attığımız müthiş gol ile kazanılan” bir maçın mutluluğunu, sevincini yaşatacak üç beş cümle yazsa ve söylese idiniz de, “asıl yazacaklarınızı, söyleyeceklerinizi ‘çok önemli Galler maçından sonraya’ saklasa” idiniz; söyleyin bana ne olurdu?..
Artık “peşin fikirli” yazılara, söylemlere üzülmeyi de bıraktım; o kadar çok ki…
Evet, “hakkınızdı”; sevgili Hasan Sarıçiçek kardeşim gibi eleştirebilirdiniz; “Arda’nın, Umut’un oyuna geç alınışını / Daha rakip 10 kişi kalır kalmaz, o değişikliklerinin hemen yapılmamasını…”
Ama “Rakibe göre ilk 11’in hatalı, yanlış kurulduğunu” öne sürerek, “Arda’nın neden ilk 11’e konmadığının” da altını çizerek, Hoca’mızı “futbol cahili” saymanız, yazmanız, söylemeniz ne anlama geliyor?
Arda ve Umut Nayir, “Letonya maçındaki ‘o çok etkisiz’ futbollarından sonra, Galler önünde ilk 11’de çıksalardı ve “11 kişi olarak devam edecek” bir Galler, ‘Letonya gibi’ Umut ve Arda’yı ‘etkisiz’ kılsaydı”, merak ediyorum; neler yazacaktık acaba?..