Ey Galatasaray'ın ileri gelenleri... Ey Galatasaray vakfının yöneticileri... Siz siz olun, "asırlık Galatasaray Logosu'nu" bugünkü Galatasaray yönetimine vermeyin!. Vermeyin, çünkü: Bu yönetim, Galatasaray camiasınının güvenini kaybetmiştir!. Bu yönetim, Galatasaray'ı "tam bir batağın ve maceranın içine düşürmek için", elinden geleni ardına koymamıştır! Bu yönetim, Galatasaray camiasına hiç bir zaman "gerçekleri" söylememiştir!. Bu yönetim, dün Fatih Terim ve talebelerinin, bugün de Lucescu ve talebelerinin arkasına saklanarak, camiaya hep "büyüklere masallar" anlatmıştır!. Bu yönetim, Galatasaray'ı "Galatasaray yapan" manevi değerlerin nerede ise bütününü tahrip etmiştir! Bu yönetim, "kendinden yana" 800 genel kurul üyesinin oylarına karşı, 8000'den fazla Galatasaray genel kurul üyesinin "ilgisizliği" sebebi ile ayaktadır! Bu yönetim, Galatasaray Divan Kurulu Başkanı "Bay Duygun Yarsuvat'ın sebebi bilinmeyen ve anlaşılamayan desteği sebebiyle" Galatasaray'ın başında kalmayı başarmıştır! Bu yönetim, Galatasaray Stadı'na kredi bulabilmek için "kulübün tarihinde görülmeyen" bir "eğri yola sapmış", neyse ki, aklı başında bazı kulüp üyelerinin devreye girmesiyle, sarı-kırmızılı camianın üzerine kapkara bir leke sürülmesi önlenebilmiş, "imzalanmış sözleşme" çöpe atılmak zorunda kalınmıştır! Bu yönetim, "Off shore bankalar" üzerinden geçirdiği dolar bazlı yüksek faizli borçlanmaların hesabını "tam olarak verebilmiş" değildir! Göstermelik açıklamaların, "gerçek Galatasaraylılar'ı tatmin etmesi" mümkün olmamıştır! Bu yönetim, "Cayman Adaları'nda kurulan bir şirketin", Galatasaray Sportif AŞ'nin "Yüzde 21'lik hissesini, hem de kapitülasyon imtiyazlarıyla almasının" yolunu açmış, "bu şirketi stratejik ortak ve Galatasaray'ın kurtarıcısı" olarak ilân etmiş, ama bugün bütün anlatılanların "büyüklere masallar olduğu" anlaşılmıştır! Bu yönetim, Hakan'ı "çok ucuza elinden kaçırmış", şimdi de Okan'ı ve Emre'yi kaçırmak için adeta gönüllü davranmıştır! Bu yönetim, kulübü haciz ve icra batağına gömmüş, "borç batağı hakkında" hiç bir zaman doğruları konuşmamış ve koca Galatasaray camiasını kandırmıştır! Bu yönetim, ipliği pazara çıkınca, Galatasaray'a bunca büyük başarılar getirmiş olan kendi futbolcularını bile "aslanların önüne hain olarak atmaktan" çekinmemiştir! Bu yönetimin Galatasaray'ın futbol dışındaki şubelerini getirdiği nokta ortadadır! Aslında bu yönetim için yüzlerce sayfalık kitaplar bile yazılabilir! Fazla uzatmadan diyelim ki; "Logo'yu böyle bir yönetime sakın ola ki vermeyin!" Logo, Galatasaray'ın başına "güvenilir bir yönetim gelene kadar", temiz, tertemiz kalsın! Bu yönetimin "logoyu kimlere ve ne uğruna satacağı, kiralayacağı hiç belli olmaz!" TGS ve Cayman Adaları olaylarını hatırlayın ve "Logoyu sonuna kadar koruyun!." Masallara aldanmayın ve baskılara da boyun eğmeyin! Bu yönetim için "deniz bitti!." Karaya vurdular ve şimdi "uzatmaları oynuyorlar!." Hem de Milan galibiyetine rağmen! Çünkü herkes biliyor ki, Galatasaraylı futbolcular Milan'ı "yönetime rağmen yendiler!" Milan'la beraber yönetimi de yendiler!. Yenmeye de devam edecekler!. Araştırılsın!.. Ülkede her türlü yolsuzluğun, usülsüzlüğün, yanlış işin üzerine gidiliyor!. Kıyametler kopuyor!. Ama kimse dönüp kulüplere bakmıyor, "oralarda neler olup bittiğiyle" kimse ilgilenmiyor!. Devletin "trilyonlarca liraya yapamayacağı stadlar", bazı kulüplere, "o stadın bir yıllık reklam gelirinden daha az paralarla" nasıl kiralandı? "Türk sporcusu için yapılmış olan" bu stadlar, birkaç kulübe "hangi şartlarla ve sözleşmelerle" adeta peşkeş çekildi? Hangi kulüpler, devletin bankalarından "hâlâ ödeyemedikleri" milyonlarca dolarlık krediler aldı? Hangi kulüpler "Off shore bankalar aracılığıyla" milyonlarca dolar borçlandırıldı? Hangi kulüplerin yöneticilerinin şirketleriyle, kulüp kasaları "para giriş - çıkışlarında" adeta "ortak gibi" işlemlere sahne oldu? Hangi kulüplerin yöneticileri ve başkanları "kulüplere onlarca milyon dolar" para verdiler, borç verdiler; nasıl verdiler, bu yöneticiler devlet ne kadar "vergi ödediler?" Hangi kulüpler "yasak olduğu halde" teberrulu bilet satıp, vergi kaçağına sebep oldular, "resmi defterlere işlemediler?" Hangi kulüplerin "resmi defterlerinin dışında", genel kurullardan geçen blançolarının dışında "borç ve alacaklarının olduğu" ortaya çıktı? Hangi kulüpler, futbolcularına ödedikleri primleri bile "borç verilmiş gibi gösterip", vergiden kaçma senaryosunu uyguladılar? Transfer ücretleri için iki ayrı defter tuttular? Hangi kulüpler milyonlarca ve milyonlarca dolar gelirleri olduğu halde, borç - haciz - icra bataklığında yüzüyorlar? Bütün bunların araştırılması, denetlenmesi gerekmiyor mu? "Amme menfaatini hâdim kulüpler", aslında sadece o kulüplerin genel kurul üyelerinden öteye, bütün bir milletin değil mi? Tam bir başıboşluk, tam bir denetimsizlik var! Nerede Devlet Denetleme Kurulu, Başbakanlık Denetleme Kurulu, Spor Genel Müdürlüğü müfettişleri ve Futbol Federasyonu'nun denetim mekanizmaları? Neden seyrediyorlar ve bu batağı görmüyorlar? Yazık!... Hey gidi hey!. Süleyman Seba'nın nerede ise 20 yılda kurduğu "tertemiz kule", Serdar Bilgili'nin yalpalamalarıyla bir yılda yıkılıverdi! Sergenler'in, Oktay'ların "geliş haberlerine", Daum'un "bir gece operasyonu ile takımın başına geçirilmesi ekleniverdi!." "Kokainci Daum" hikayelerini ne duymak, ne de okumak istiyorum! Yarın tribünlerde "bu konuda pankartlar da görmek istemiyorum!." Ama, Scala'nın yerine Daum'un getirilmesindeki ayak oyunlarını da Beşiktaş'a yakıştırmam mümkün değil! Beşiktaş'ın gelenek ve göreneklerine taban tabana zıt olan böyle bir tablonun mimarı olan "Başkan için"; söylenenlerde "gerçek payı" var; "Siyah-Beyazlı büyük camianın liderliğini kaldıramadı, yapmaması gereken yanlışları yapıyor, keşke 4-5 yıl daha yönetimlerde yönetici olarak pişse idi!." Hiç unutmuyorum, "Başkan seçildiği günlerde" onun için şöyle yazmıştım; "Yürüyüşü bile değişti. Sadettin Tantan gibi yürümeye başladı, hayra alâmet değil!" Keşke yanılsa idim!. Bilgili yanlış yolda ve Beşiktaş'ın temellerini yıkıyor!. Eleştiri!. Bu Lucescu da teknik direktör mü canım?. Hagi ve Jardel, hem de Milan gibi bir takıma karşı 86 dakika "beraberce oynatılır mı?" Baksanıza "onlar yüzünden" Bülent ve Okan sarı kart gördüler, kulübede oturan Suat'ın ve tribünde maçı seyreden Ergün'ün sakatlıkları arttı!. Yooo!. Maçın onuncu dakikasında Jardel'i 15 inci dakikasında Hagi'yi çıkarmayan ve orta sahadaki oyuncuların "çok fazla enerji sarf etmelerine yol açan" Lucescu'ya "hoca" demek için bin şahit gerek! Siz bakmayın Zaccheroni'nin Hagi'nin geçiş yollarına üç nöbetçi dikmesine ve Jardel'in başına bir oyuncu görevlendirmesine; Galatasaray, 11 kişilik Milan'a karşı 9 kişi ile mücadele etti! Aslında Galatasaray'ı galip getirecek golleri Hasan, Emre, Okan, Arif atarlardı da, sırf Hagi'ye ve Jardel'e moral vermek için atmadılar ve "gol atmayı onlara bıraktılar!" Ey Lucescu sen sen ol, çeyrek finalde, yarı finalde ve finalde Hagi ve Jardel ikilisini oynatma!. Oynatma ki, senin futbol bilgisizliğin ve bizim futbol bilgiçliğimiz futbol dünyamızda tasdik ve ilân olunsun! Bu ikili mevsim başından beri Türkiye Liglerinde, Avrupa Kupaları'nda 40'tan fazla gol atmış ve yirmiye yakın asist yapmış olsa da ne gam? Biz kafaya takmışız bir kere; aslolan da o değil mi? Konuşana bakın!.. Geçenlerde bir gece TV kanallarının birinde, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı Sinan Erdem'in bir açıklamasını dinledim! Sayın Başkan "bir işadamından söz ediyordu!." Bu iş adamı, bir uçakta, yanında "Olimpiyatların hangi ülkeye ve kente verileceği konusunda oy kullanacak olan" yabancı üyenin sorusuna karşılık, "İstanbul mu? Olimpiyat kim, bunu yapmak kim? İstanbul'da olimpiyat filân olmaz" cevabını vermişti! Yanındakinin de "oy kullanacak bir üye olduğunu" bilmiyordu! Sayın Başkan çok kızgındı; "İş alemi bile inanmıyor!. Olimpiyatı alacaksak, bunda işadamlarının büyük rolü olacaktır. Onlara anlatmamız gerek" Günaydıııın!.. Yüzlerce milyarı "o ülke senin, bu ülke benim" diyerek gezen, ziyafetlerle "oy toplamaya girişen" bir komitenin, "iş adamları konusunda" aklının "yeni başına gelmesine" de, milletçe "çok şükür dememiz gerek! Sinan Erdem, "uçakta geçen bu olayı duymayabilirdi" ve "TÜSİAD ile temasa geçme" de gelecek yıllara kalabilirdi! Vay benim köse sakalım!. "Bu zihniyet" ve "bu komite" ile olimpiyatın bize verilmesi, herhalde "Spor Loto'da 6 tutturmak gibi" bir şey olacak!. Ya da "Milli Piyango'da büyük ikramiyeyi" kazanmak! Umudumuzu kesmeyelim: "Bize de çıkabilir!" Alkışlar!.. Çarşamba gecesi "RTÜK'ün Star'a verdiği ceza olmasaydı" Teleon'a zaping yapmayacak ve Güntekin Onay'ı izleyemeyecektik!. "Yorumcularının zayıflığına karşılık", aylardan beri "ilk defa", bir spor yazarının "TV ekranında pırıl pırıl parladığını" da görmeyecektik! Nihayet "eyyamcılık yapmadan", görgüsü ve bilgisini "bizlere aktaran" genç takdimciyi, keyifle izledim! Proğramın bitmesini de hiç istemedim! Ben, "Onay ailesinin" nerede ise yarım asırlık dostuyum! Ama, bu sütunları okuyanlar bilirler ki, Güntekin Onay'ı zaman zaman çok ağır eleştirdim! Neden? İşte hep "Çarşamba gecesi olduğu gibi olmasını" istediğimden! Eyyamcılık yapmadan, mavi boncuk dağıtmadan, Sezar'ın hakkını Sezar'a vererek ve "bir spor yazarının konuşması gereken şekilde" konuşarak! Star'daki arkadaşları gibi "Galatasaray galibiyetini bir firmanın büyük bayrağına bağlama gayretlerine düşmeden!." Milleti kendisine güldürmeden!.. Keşke yorumcuları, "Star'daki yorumcular" olsaydı!. Proğramın tadına doyum olmadı!.. Tebrikler, sevgili Güntekin... Devam... Ama "böyle" devam... İki defa öldü!.. Türk Sporu'nun gelmiş geçmiş "en büyük insanlarından biri" aramızdan ayrıldı!. Ruhi Sarıalp'ın "Türk Sporu için ifade ettiği gerçeğin bir benzerini", bir Amerikalı ABD Sporu için, bir İngiliz İngiliz sporu için, bir Fransız Fransız sporu için ifade etse, o sporcunun kitapları, romanları yazılır, hayatı filmlere konu olurdu! Bizde ise, "medyamız tek sütunluk bir haber yaptı"; o kadar!. Birkaç "eski dost" da, bir-iki yazı yazdı, o kadar!.. Revivo'nun tırnağı dönse, Emre'nin kaşı yarılsa, Nouma'nın tükrüğü kısa düşse "manşetler atan" medyamızda, Ruhi Sarıalp'ı "hatırlamak" ve "görmek" Şile sahillerinde kaybettiğimiz bir yüzüğü arayıp bulmak kadar zordu; olacak şey mi? Ama, "televole" zihniyetinin sarılıp sarmaladığı spor sayfalarımız ve TV'lerimiz için Ruhi Sarıalp neydi ki? "Rating raporlarının arkasına saklanmanın yüreksizliği içinde", Ruhi Sarıalp'ın Türk Sporu'na kazandırdığı "onur", söyleyin bakalım, "kaç yazardı?" Ne yazık ki, "Mefistolaştırdığımız futbola, ruhumuzu satmış birer Paust olarak" Ruhi Sarıalp'lere dönüp bakmamamız normal! Onun için Ruhi Sarıalp "iki defa öldü!" İkinci ölümü TV ekranlarında ve spor sayfalarında oldu! İftihar edebiliriz! "Ticari futbolun, yüzsüz ve zavallı Paust'ları olarak!." Nur içinde yat, Sarıalp!. Ve de bizleri affet!..