Beşiktaş'ın, Sparta Prag'dan yediği birinci golü hatırlayın!.. Zelenka "tıpkı slalom yapar gibi" önce Ronaldo'yu çalımlıyor, sonra Zago'nun belini kırıyor, sonra da "çok yanda olmasına rağmen" Cordoba'nın yanından topu kaleye plâseliyor!.. Cordoba ise, ayağının yanından geçen topa dokunamıyor ve gol oluyor!.. Şimdi bir de ikinci gole bakalım!.. Zelenka sağdan ortalıyor, Cordoba topa çıkmıyor, Zago ve Ronaldo gibi "uzunlar" ortalarındaki "uzun boylu" Sparta Praglı oyuncunun topu arkaya aşırmasına izin veriyor ve İbrahim de yanından rüzgar gibi geçen Poborsky'nin önünü kesemiyor, seyrediyor, bu oyuncu da golü atıyor!. Bu sırada Cordoba ne yapıyor? Arkaya doğru gelen topu takip ederek kalede Poborsky'nin önünü kapatacak pozisyonu alması gerekirken, kalenin ortasında çakılı kalıp, sadece "ofsayt" diye el kaldırıyor!.. Şimdi, sayın bakalım, Beşiktaş'ın yediği iki golde "doğrudan sorumlu" kaç kişi, var?.. Amma... Beşiktaş Teknik Direktörü Lucescu, "bu sorumlulardan bir tanesini bile ağzına almadığı halde", maç sonrasında bakın ne söylüyor: "Hücuma çıkarken kaptırdığımız topta, Ahmet Hassan, Zelenka'ya basmadı ve o da golün ortasını yaptı ve böylece mağlûp olduk!." Oyunun son 10 dakikasında oynayan ve "santrada rakibine basmadı" diye Hocası tarafından "yenilginin sorumlusu ilân edilen" bir futbolcu olarak futbol tarihine geçecektir, Ahmet Hassan!.. Hey gidi "dâhi" olduğu ve de oyuncularına "baba" gibi davrandığı söylenip yazılan Lucescu hey!.. Hey gidi, Ahmet Yıldırım'ı Galatasaray'da "aforoz edip de, Ayhan'la takas ettiği halde", şimdi Ahmet Yıldırım'ın Beşiktaş'a gönderilmesinden adeta "Fatih Terim sorumluymuş gibi" yazılan yazılara ve yapılan yorumlara ses çıkarmayıp, "Onu ben göndermiştim" diyemeyen Lucescu hey!.. "İçten pazarlıklı" dediğimizde "önceki yıllarda" Galatasaraylılar, iki yıldır da Beşiktaşlılar bize çok kızıyorlardı!. Söylesinler bakalım şimdi; Lucescu içten pazarlıklı mı, değil mi? Bir Hoca, kadrosunda bulunan ve liglerde "7 gol atarak" bugün Beşiktaş'ın lider olmasında en büyük rollerden birini üstlenen futbolcusunu, böylesine yakar mı, böylesine taraftarlara hedef gösterir mi? Ama, kendisini kurtarmak için yenilgide "hedef saptıracak" ya!.. "Beni ilk on birde sahaya çıkarmıyor" diye eleştiren futbolcusu için "işte bundan dolayı oynatmıyorum" diyecek ve kendisini haklı çıkaracak ya!.. Varsın Ahmet Hassan yansın, umurunda mı? Nerede özerklik? Bürokrasinin "katı çarkları" bu defa da bir Federasyonu Başkanı ile bir Gençlik ve Spor "eski" Genel Müdürü'nün başına büyük dertler açtı!. Basketbol Federasyonu Bütçesi'nden, Basketbol Geliştirme Vakfı'na aktarılan ve harcanan paralar yüzünden iki spor adamının bütün mallarına "tedbir" kondu!. Turgay Demirel ve Kemal Mutlu ne yapacaklar, bilemem. Ama, "12 Dev Adam" rüyasının mahkemede ve "böyle" bitmesini bir "spor insanı olarak kabul etmem" mümkün değil!. Türk Basketbolü'nün çoktan hak ettiği halde bir türlü "özerkliğe kavuşturulamaması" yüzünden yaşanan bu dram, "başarmak için her şeyi göze alan" bütün yöneticilerin de dramı!. "Hırsızlık varsa, yolsuzluk varsa"; anlarım!. Ama, "bürokrasinin katı çarkları" sebebi ile "yapılması gereken ama yapılamayan" bir çok harcamanın, vakıflar kanalıyla yapılması yolunun bir çok spor branşında "çok uzun yıllardır denendiğini" biliyorum!.. Aslında bu "al takke ver külâh" oyununu, tamamen ortadan kaldıracak yolun, "futbol gibi" diğer spor branşlarını da "özerkliğe kavuşturmak" olduğunu herkes biliyor, biliyor da, kimsenin işine "uğraşmak ve yapmak" gelmiyor!. "Doğru olanın yapılması" için, ille de bir genel müdürün ve federasyon başkanının adalet önünde "feda edilmesi" mi bekleniyor? Nereden nereye? Fatih Terim, Rizespor ve Olimpiyakos maçlarından sonra dedi ki; "Takımım gol yeme korkusunu yendi, bu kompleksten nihayet kurtulduk!." Hey gidi hey!.. Galatasaray'da "Birinci Terim döneminde", Fatih Hoca derdi ki: "Yenilen goller umurumda değil, ben iki yerim, üç yerim, önemli olan yediklerimden çok atmaktır. Takımım bunu yapacak güçtedir ve yapıyor!. Ben takımıma daima hücum futbolu oynatırım, aksi yönde tek telkin yapmam!." Soru basit: "Terim'in hangi takımını tercih edersiniz; gol yemekten korkan takımını mı, gol yemekten korkmayan takımını mı?" "Bugünkü" takımı tercih edecek olanın çıkacağını sanmam!. Ama ben "bugünkü gibi konuşan" bir Terim'i de tercih edemeyeceğimi söylemeliyim!. Siyasilerden medet ummak!.. Türk Futbolu'nun "özel bir kanun" ile "özerkleştirilmesinden sonra", ilk defa bir kulübün başkanı ve yönetimi "spora, futbola siyasetin karışması için" bir adım atmaya kalkıştı!.. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'dan ve arkadaşlarından söz ediyorum!. Gazetelerde okuduklarım ve duyduklarım yalan-yanlış değilse, "Bir dosya hazırlayacaklarmış ya da hazırlamışlarmış", sonra da bu dosyayı "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a verecek ve yardım rica edeceklermiş..." Pardon "az daha unutuyordum", Başbakan'a değil "Fenerbahçeli Başbakan"a vereceklermiş!.. Tüylerim diken diken... Bir spor kulübünün, hem de ülkenin "en büyük spor kulüplerinden birinin" başkanının, "spora siyasetin karışması için yaptığı bu girişimin" nelere mâl olacağını, hadi "o düşünemiyor", o koca camiada "futbolumuza yapılacak bu en büyük sabotajın sonunun nereye varacağını" düşünebilecek hiç mi "âkil" adam yok? Madde bir; "her kulüp" ve mesela Galatasaray ile Beşiktaş da kalkıp "hakemlerin yanlış çaldıkları ya da çalmadıkları düdükler" sebebiyle "Fenerbahçe'nin kazandığı haksız puanları, rakiplerinin kaybettikleri puanları, golleri, penaltıları, ofsaytları ve de kendileri aleyhine çalınan düdüklerin sonuçlarını ya da verilmeyen penaltılarını, gollerini" dosyalar halinde, Aziz Yıldırım'ın açtığı bu "çirkin yolu izleyerek", Cumhurbaşkanları'na, Meclis Başkanları'na ya da muhalefet partisi liderlerine ya da bakanlara ya da bundan sonra gelecek "Galatasaraylı, Beşiktaşlı" başbakanlara götürmeye kalkarlarsa ne olur? Madde iki; çok daha önemlisi, "olmaz, olamaz" ve de "kabul etmez" ya, diyelim ki, "Fenerbahçeli" Başbakan dosyayı aldı, gereğini yaptı, Spor Bakanı'na talimat verdi; "Federasyon'dan ve Merkez Hakem Komitesi'nden hesabını sorun" dedi ve "hesap soruldu!." Aziz Yıldırım'ın istemediği Merkez Hakem Komitesi dağıtıldı, Futbol Federasyonu görevden alındı... Peki, bu işe "FIFA ne der?" Acaba "yeni kurulacak" Federasyon'u kabul eder mi? Fenerbahçe Kulübü ve yönetimi için ne yapar? Türkiyemiz, spor ve futbol dünyasında ne hâle düşer? Vah benim futbolum ve vah benim Fenerbahçem... Seni "kimler" yönetiyor? Sorular... Sorular... Star TV'de "bir çok şey söyleyen", sonra da "bu söylediklerini" adeta "kendimde değildim, ben öyle demek istememiştim, yanlış anlaşıldım" diyerek yalanlayan "eski" hakem Sadık İlhan olayının hemen sonrasında "bir büyük kulübün başkan ve yöneticilerinin" de hakemler, Merkez Hakem Komitesi ve Futbol Federasyonu hakkında başlattığı kampanyanın ardından ortalığa bir yığın iddia, dedikodu ve soru saçıldı!. Bir gazeteci ve spor yazarı olarak, "iddiaları" sorulaştırarak, ilgisi olanlara "açıklama ve gerçekleri ortaya koyma" fırsatı veriyorum, zira "fısıltı gazetesinde" çok kötü kokular var!. 1- "Eski" Hakem Sadık İlhan'ın arkasında biri var mı, varsa kim? 2- "Eski" Hakem Sadık İlhan'ın açıklamaları ile bir büyük kulübün başkanının ve yöneticilerinin açıklamalarının art arda gelmesi bir tesadüf mü? 3- Ali Şen, Star TV'deki tartışmaya neden katıldı? Acaba onun da katılması bir tesadüf mü, yoksa "işin perde arkasını bildiğinden", oyunu bozma girişimi mi? Benim anlı ve de şanlı medyamın "kurt" gazetecilerine de bu soruların cevapları ile ilgilenmelerini öneririm, bakalım ortaya neler çıkacak? Kutluyorum!.. Beşiktaş ikinci başkanı Hüsnü Güreli'yi "kulüp hesapları ve ödenen vergiler" konusundaki çıkışı dolayısı ile kutluyorum!.. Şimdiye kadar "karnından konuşan" ve devlete olan borçlarından kurtulmak için "takla üstüne takla atanların yanında" bir "dürüstlük abidesi" olarak öne çıktı!. Temenni ederim ki, herkese örnek olsun ve özellikle "ona çamur atmaya ve cevap yetiştirmeye kalkışanlar", en az "onun kadar" doğru konuşmuş olsunlar!.. Sen "yüzlerce trilyon vergi borcu yap", hem de "aldığın futbolculara ödediğin paraları misli misli az göster", sonra da çık Güreli'ye dürüstlük dersi vermeye çalış; olacak şey mi? Herkes evinin önündeki çöpü temizlesin; Beşiktaş temizledi!.. Sırada kimler ola ki? Kanat'a mesaj!.. Sevgili Kâzım... Stop... "Sergen'in sonradan oyuna girmesini savunan cahiller" konulu yazından dolayı "hatanı kabul edip", dilediğin özrü, benzer olaylarda ve hatalarda her yorumcunun ve her spor yazarının yapması gereken örnek bir olay olarak görüyor ve seni kutluyorum... Stop... Sağlık ve başarılar dilerim. Stop... Sevgiler... Stop... Öcal Uluç... Stop...