Malatyaspor'u kutlarım. Çok büyük bir iş başardı! "Süper Lig'e çıkmayı " haketti! "Şaibesiz, hakem yardımsız, güçleriyle, futbollarıyla, yönetimleriyle, taraftarlarıyla, teknik adamlarıyla, futbolcularıyla, kısacası herşeyiyle" dört dörtlük bir "zirve yarışı" yaptı, her türlü alkışa lâyıktı! Süper Lig'e çıkış vizesini Sakaryaspor da alsa idi, onlar da "hakedilmiş" bir başarının kahramanları olacaklardı! Ne var ki, son maçta "penaltılarla kaybedilmiş bir yarışın şanssızlığını, hüznünü yaşadılar"; doğrusu TV ekranlarında "onlarla ilgili görüntülerin üzüntüsü içinde", Malatyasporlular'ın bayramının keyfini pek yaşayamadım! Temennim, bu iddiayı, bu arzuyu, bu heyecanı kaybetmemeleri ve gelecek sezon "zirveye oturacak şansı" da yakalamalarıdır; futbol bu, biri kazanacak, biri kaybedecek! Seneye sevinen "onlar", üzülen bir başkaları olsun! Ve... Malatya'dan geliyorum, Halûkya'ya!.. Azerbaycan milli maçında, resmen ve alenen "Anayasa'yı tağyir ve tebdile tam teşebbüs" suçu işlendi! Halûk Ulusoy ve arkadaşları, İnönü Stadı'nda "Türkiye Cumhuriyeti'ni ilga ile Halûkya Krallığı'nı kurmak" için adım attılar! Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunlarını, hem de "Anayasa'ya uygun" kanunlarını "paspas etmek için" güç gösterisi yaptılar! "Orada, devleti temsil edenlerin bulunduğu tribüne", okuyucularımdan çok ama çok özür diliyorum, "futbolcuları ve hakemleri popolarını döndürmeye ve milli marşları öyle dinlemeye" mecbur ettiler! Türkiye'de yıllardır yapılan "Kanunî bir uygulamayı" FIFA'lara, UEFA'lara "ihbar etmeye kalkışırken", Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin itibarını yok etme gayretine girdiklerini, "Türkiye Cumhuriyeti Kanunları'nı çiğneme cür'etini gösterdiklerini" kavrayamadılar! Belki de "umurlarında değildi!" Öyle ya "Halûkya Krallığı'nda, Türkiye'nin esamisi mi okunurdu?" Yoo, sayın Ulusoy!.. Bakan'la kavga edebilirsiniz.. Spor teşkilatıyla birbirinize girebilirsiniz!.. Ama bunun sınırları "Türkiye Cumhuriyeti'nin itibarının sınırlarına kadardır", bunun sınırı "TC Kanunları ile sınırlıdır!" Onu geçtiniz mi, "ne kadar haklı olursanız olun, ne kadar mazeretiniz, bahaneniz olursa olsun", yaptıklarınız kabul edilemez! Kanunu beğenmeyebilirsiniz, değiştirmek de isteyebilirsiniz, ama "o kanun yürürlükte olduğu sürece" uymak zorundasınız!.. "Uymazsanız" cezanızı çekmeye hazır olacaksınız!.. "Kendisiyle ilgili kanunu beğenmeyen, istemeyen herkes" sizin ve arkadaşlarınızın yaptığı gibi davranmaya kalkarsa, ülkede ne olur, hiç düşünmediniz mi? "Vekiliniz" Ata Aksu, her fırsatta "hukukçuluğuyla övünür!" Söyler misiniz bana, "hukukçu mu, yoksa mugukçu mudur?" "Efendim, Bölge Müdürlüğü şöyle yapıyor, böyle yapıyor, hakkımızı vermiyor, bizi zor durumda bırakıyor... Falan da falan... Filân da filân..." Bütün bu gerçekler, masallar, hikâyeler, yapılan "rezilliğin" gerekçesi olamaz! Eğer bir haksızlığa uğruyorsanız, UEFA ve FIFA usullerine göre bir yanlış yapılıyorsa, haber verirsiniz medyaya, gelir tesbit ederler, yazarlar, çizerler, halka, yetkililere anlatırlar, yapanlar ceza görür, kan değiştirilir, vesaire... vesaire... Ama sizin yaptığınız!.. İşte o olmaz!.. Şimdi, eğer Türkiye Cumhuriyeti devletse... Türkiye Cumhuriyeti'nde devletin itibarı korunuyorsa... Türkiye Cumhuriyeti'nde devletin itibarını koruyan kanunlar ve insanlar varsa... Bu ağır suç "cezasız bırakılmamalıdır!.." Gereken yapılmalıdır, hem de hemen!.. Hem de "bundan sonra kimsenin bir daha yapmasına müsaade edilmeyeceğini gösteren" müessir ve caydırıcı bir ceza ile!.. Bir konuya daha açıklık getireyim: Şeref tribünlerinin yönetimi hiç ama hiç bir şekilde, "Halûkya Krallığı'nı kurmaya teşebbüs edenlere verilmemelidir!" Devletin parası ile kiraladığı uçağa, kendi davetlilerini "buyur ederken", amme hizmeti gören gazetecilerin arasında "sevdiklerim ve sevmediklerim ayrımını yaparak", herkesin gözü önünde "Şu binebilir, şu binemez" emirlerini veren bir ekibe, "Şeref tribünleri emanet edilemez!" Hakemleri, Milli Takımları, bandoyu şeref tribününe ve "devletin temsilcilerine", çok afedersiniz, "popolarını döndürten" bir kadroya, "O tribün verilemez!" Yaptıkları hem ayıptır, hem suçtur, hem de pervazısız bir cür'etkârlıktır! "Bunu yapanlara devlet" hadlerini bildirmelidir! Bildirmelidir ki, bir daha kimse yapmasın, hatta akıllarına bile getiremesin!