"Dünya Güreş şampiyonu Zekeriya Güçlü hastanelerde yaşam savaşı veriyormuş; sosyal güvencesi olmadığı için uzun süre hastaneye doktora gidememiş ve şimdi kimsecikler el uzatmıyormuş, minderlerdeki rakibi Mahmut Demir'den başka!.. Ne spor teşkilatı, ne Güreş Federasyonu, ne böyle durumlar için kurulan Güreş Vakfı, ne minderlerde kazanılan madalyaları iş adamlığında da başarıya dönüştürerek milyarder olan eski ünlü güreşçilerimiz ve tabii ne de spor basınımız!.." Sevgili Ercan Güven'in "Yazıklar Olsun" başlıklı dünkü yazısının "özeti" bu!.. Benim ekleyeceğim "iki kelime" var; "Yuh olsun!.." Aslında "bugünkü" yazıma "bir başka" vefasızlık örneğini vererek başlayacaktım; Türk sporuna, Türk hakemliğine, Türk spor basınına bir ömür vermiş, "ağabeyim, arkadaşım, meslektaşım" Veli Necdet Arığ'ı kaybettiğimiz şu birkaç gün içinde "ona" spor sayfalarımızda, TV ekranlarımızda gösterdiğimiz vefasızlığa!.. "Onunla" Ankara'da uzun yıllarım geçti, hakem soyunma odalarında, spor yazarları tribünlerinde, Ankara Spor Yazarları Derneği yönetimlerinde, Türkiye Spor Yazarları Derneği lokallerinde ve genel kurullarında, gazetelerin spor servisi odalarında!.. İyi insandı, iyi hakemdi, iyi arkadaştı; nur içinde yatsın!.. Manzara -2- Galatasaray-Fenerbahçe basketbol maçının ertesi sabahı, kahvaltı masasında, eşim bana dedi ki; "Maçtan sonra sinirlendin yattın; TV'lerde başka iki maçın da tribünlerindeki kavgaları gösterdiler; Ankara'daki Ankaragücü-Fenerbahçe bayanlar voleybol maçında ve Bursa'da Bursaspor-Dardanel futbol maçında, biri kızlar maçı, öteki özel maç; bunlarda da oluyorsa, bırak bu işlerle hiç uğraşma, boşuna kürek çekiyor, kendini üzüyorsun; sporu spor olmaktan çıkardık, düşmanlık, küfür, kavga alanı yaptık, önleyeceklerin, önlemesi gerekenlerin umurunda değil!.." Neden "böyle" olduk?.. Spor teşkilâtı "adamsendeci ", federasyonlar "eyyamcı-mavi boncukçu", adalet "bana neci", idare "idare etçi", kulüp yönetimleri "yetersiz", başkanları "Rabbena, hep banacı", taraftar "holigan", medya "reytingci", yazar-çizer-yorumcu takımı çoğunlukla "kulüp aidiyetçi" olunca, işin bu noktaya gelmemesi mümkün mü?.. Güya "eğitimli sporculara ve taraftar çoğunluğuna sahip" basketbolda "daha önce çıkan olaylarda başrolü almış" holiganların bile "böyle gergin ve kritik maçlarda salona girmesini önleyemeyen" bir sistem ile "şiddet önlenebilir mi?.." Sistemi "şöyle işletecek" bir idare, bir spor, bir güvenlik ve adalet teşkilâtı, bir federasyon gerekiyor: Daha "o orta parmak, seyirciye kalktığı anda", polis o kişiyi hemen yakalamalı ve görüntüleriyle beraber doğru nöbetçi savcının ve sonra da hakimin huzuruna çıkarmalı, gereken ceza, hem de "caydırıcı ağır bir ceza" verilmeliydi; bir!.. Sonrasında "kalkan bir parmak için" salona elindeki her şeyi fırlatan, hatta onunla yetinmeyip "kendileri de giren" Galatasaraylı seyircilerin "spora, sporculara, fair-play'e, kanuna karşı giriştikleri çirkin saldırı" üzerine, hakemler o maçı tatil etmeli, Galatasaray hükmen yenik sayılmalı, hatta geçmiş yıllardan sabıkalı olduğu için puanları silinmeli ve okkalı bir "seyircisiz oynama" cezası almalıydı; saldırganlar da "hemen" hakim huzuruna çıkarılmalı ve "hak ettikleri caydırıcı cezalar verilmeliydi"; ama nerede o federasyon ve o yönetmelikler, nerede idaremizde, sporumuzda, federasyonumuzda, Liverpoolluların Heysel Stadı'nda Juventus'la oynadıkları Şampiyonlar Ligi finalinde yaptıkları vahşet üzerine verilen "5 yıllık uluslar arası maçlara katılamama yasağını" alkışlayan ve "Az verdiniz, ben de bu yasağı bütün İngiliz takımlarına çeviriyorum ve üzerine şu kadar yıl yasak da ben koyuyorum" diyen, diyebilen İngiliz Başbakanı Margaret Thatcher düşüncesine sahip yetkililer?.. Şimdi "bunları yazdım" diye Galatasaraylı okuyucularımın çoğu ayağa kalkacak ve "Neden daha önce Fenerbahçeliler şunları, şunları yaptı da yazmadın" diye telefon, mail yağmuruna tutacaklar; ne kadar yanlış!.. "Onları da yazdım"; Beşiktaşlıları da, Trabzonluları da, başkalarını da yazdım, "o zaman da o takımın taraftarları küfürler yağdırmış", dahası "Galatasaraylısın" diye tutturmuşlardı; uzun yıllar "Galatasaraylıların yaptıkları çirkinliklerde bugünkü gibi yazdığım hâlde!.." "Mavi boncukçu" ve "korkak" federasyon, talimatları değiştirip "idare-i maslahatçılık" yerine, "caydırıcı cezalar üzerine kursa" ve de geçen yıl "Fenerbahçeli", önceki yıl "Beşiktaşlı" daha önceki yıl "Karşıyakalı" seyircilerin "böyle çirkin şiddet eylemlerinde" yukarıda yazdığım gibi "caydırıcı cezalar verse", verebilse "bugün" bunlar olur muydu?.. Turgay Demirel zihniyeti ile "basketbol salonları temizlenmez" temizlenemez, her geçen gün daha da kirlenir!.. Git, Turgay Demirel, git ki, "yapabilecekler, becerebilecekler" gelsin!..