Maskaralık!...

A -
A +

Herşeyi yüzlerine gözlerine bulaştırmak için yarışıyorlar, sanki! Üstelik, "daha dün gibi kısa bir zaman önce başlarına geleni, yaşadıkları sıkıntıları hiç hatırlamadıkları için", benzer hataları ard arda yapıp, Galatasaray gibi koca bir "Dünya Kulübü'nü, Dünya'nın gözünde maskara haline getirmeye" adeta "özen gösterir gibiler!." Şu Jardel olayına bakın!.. Daha üç yıl önce "benzer bir olayı Hakan'ın İtalya macerasında yaşayan kendileri değilmiş" gibi, şimdi de Jardel'in pençesine düşürdüler, koskoca kulübü!. Adam nerede ise 6-7 aydır, geçen sezonun ilk yarısının sonlarından beri Galatasaray'la ve yönetimiyle dalga geçiyor!. "Sürensever" bir yorumcunun "Kasparov'a benzettiği" Galatasaray Başkanı'nı "devamlı çoban matına düşen bir acemi satranççı haline sokuyor!." Günlerdir bekliyorum, bir Allah'ın sevgili kulu, spor yorumcusu, ya da spor yazarı, çıkıp da Başkan Süren'e "bu ne rezalet" diye sormuyor! Galatasaray, Hakan'dan beklediği ve istediği parayı alamadı; suçlular Hakan, FIFA ve İnter! Galatasaray, Emre, Okan ve Fatih'i bedava elinden kaçırdı; suçlular Okan ve Emre!.. Tabii bir de İnter! Galatasaray, Jardel'in devamlı şantajı altında; suçlu Jardel!. Galatasaray Ümit Karan işini yüzüne gözüne buluştırdı; suçlu İlhan Cavcav ve Celal Doğan!. Futbol medyamız ve onun anlı-şanlı yazar-çizerleri, milletle dalga geçiyorlar, gerçekleri saklıyorlar, saklayamayacakları hale gelince, bu defa tahrif ediyorlar! Kimse de çıkıp sormuyor: Ey Faruk Süren, 10 gün sonra Galatasaray'ın başkanlık koltuğuna bir başkası oturacak! Büyük bir ihtimalle de Mehmet Cansun oturacak! Cansun gidiyor, "Jardel işini hem Galatasaray'ın lehine olacak, hem de Jardel'in istediği doğrultuda Portekiz'de çözüyor", sen kalkıp "pişmiş aşa su katıyor", herşeyi içinden çıkılmaz hale getiriyorsun ve Jardel'e "şantaj kapısı açıyorsun"; bunun sebebi nedir? Sen 10 gün sonra bırakıp gitmeyecek misin? Öyle ilan etmedin mi? (yazımın sonuna dikkat!.) Cansun "büyük bir yüreklilikle" çıkıp "Ben bu kulübü bu bataktan 9 ayda çıkaracağım" demedi mi? Neden artık inisiyatifi ona bırakmıyor, köşende 10 gün geçirip, veda konuşmanı hazırlamıyorsun? İşte "Kaptan" Turgay Şeren soruyor; "Neden Marsilya?" Cevap yok!. Şeffaflık yok!. Hep böyle oldu!. Ama ben söyleyeyim: Marsilya'yı "Karanlıklar Prensi" Bernard Tapie yönetiyor! Süren'in "başkanlık çizgisinde" hep "böyle kapalı kapıların ardında" ilişkiler var!. Kamuoyundan, Galatasaray camiasından, Divan Kurulu üyelerinden, hatta Galatasaray Yönetim Kurulu üyelerinin bir bölümünden gizlenen adımlar!. Cayman Adaları... AIG emrivakisi... Doğan Grubu'nun 5 milyon dolar daha fazla olan teklifinin reddedilmesi... Stad muamması... Çöpe atılan 10 milyon dolarlık proje... TGS rezaleti.. Bu şirketin sabıkalı ve sonradan tutuklanan üst düzey yetkilileriyle yapılan pazarlıklar ve imzalanan 100 milyon dolarlık sözleşmeler... 12 milyon dolarlık komisyonlar.. Off-shore bankalarla ilişkiler... Alınan "bazı kredilerin" kendi şirketleri üzerinden yapılan girdileri... "Futbolculara ödenen primlerin borç verilmiş gibi gösterildiği" iddiaları.. Emre gibi bir futbolcunun transfer ücretinin sadece ve sadece 25 milyar lira olarak gösterilmesi ve benzeri resmi bildirimler, resmi belgeler... Alp Yalman'ın Futbol Federasyonu Başkanı olmasının önüne geçilmesi.. Galatasaray Sportif AŞ'nin Borsa'ya açılmasıyla ilgili olarak "bir bankanın yaptığı teklifin yönetim kuruluna getirilmemesi" yakın arkadaşı bir bankacının şirketiyle anlaşmaya varılması, Borsa'ya açılışın tam bir fiyaskoya dönüşmesi, "teklifi uyutulan bankanın Galataray'ın gelirlerine ve mallarına koyduğu büyük haciz!." Ve nihayet "Neden Marsilya" sorusuna tatmin edici cevap bile veremeyen Faruk Süren'in Galatasaray'ın karşısına çıkardığı iki isim; Bernard Tapie ve şantajcı Jardel!. Hagi'nin "planlanan jübilesinin Galatasaray takviminden çıkarılmasının ardından" sevgili kardeşim Hıncal Uluç'un yazdığı ağır eleştiriye, Başkan Faruk Süren "sabahın çok erken saatinde" telefonla arayarak cevap vermiş: "Ne zamandan beri gazetelerin her yazdığına inanır oldun" demiş! Sonra da "Hagi'ye tarihe geçecek muhteşem bir jübile yapabilmek için işi aceleye getirmeme kararı aldıklarını, bu jübileyi mutlaka yapacaklarını" söylemiş ve ilave etmiş: "Ben başkan kaldığım sürece bu sözün ardında duracağım. Ayrılırsam, takipçisi olacağım. Galatasaray'da söz kulübün sözüdür. Benden sonra gelecekler de bu sözü yerine getireceklerdir, hiç şüphem yok, senin de olmasın!." Sevgili Hıncal yazısının sonunda diyor ki; "Kime inanacağımızı şaşırdık, ama, Süren'in açıklamaları içimizi rahatlattı!." Aman sevgili kardeşim, sakın ola ki için rahatlamasın! Neden mi; iki sebebi var! Birincisi; Başkan Süren bugüne kadar söylediği hangi sözün arkasında durdu ki? İşte yukarıda bir yığın olay yazdım, bunlara Fatih Terim'in başına gelenleri de ekleyebilirsin; bugüne kadar kime verdiği sözü tuttu!. İkincisi ve daha önemlisi: Senin gibi bir kurdun gözünden nasıl kaçtı; "AYRILIRSAM..." diyor. Yani?.. Hala, kafasında "bin bir tilki dolaşıyor!." "Ayrılmak için" planlar yapıyor, fırsatlar kolluyor!. Böyle bir zat-ı muhteremin "Hagi'nin jübilesi için söyledikleri seni nasıl rahatlatır?" Süren diyor ki; "Gazetelerin her yazdığına ne zamandan beri inanır oldun?" Ben de diyorum ki; "Seçmek zorunda kalırsan sen gene de Süren'e değil, gazetelere inan!." Hiç olmazsa "gazeteler, durmuş bir saat gibi günde iki defa doğru zamanı gösteriyorlar!." Yeni kararlar!. Bir-iki gazetede, "nerede ise saklanmış haldeki" haberleri okuyamasam haberim olmayacaktı! "İki sarı kart, bir maç ceza uygulaması" kalkmış!. "Dört sarı kart, bir maç ceza uygulaması" devam! Şikecilere yol açan "averaj sistemi değişmiş", puanların eşitliliği halinde "iki takımın birbiriyle oynadığı maçlara ve onda da denklik varsa, iki takımın aralarındaki maçlardaki gol averajına" bakılacak! Onda da denklik varsa, "genel averaj!." Yani artık "20-0 gibi" garip sonuçlarla biten maçlar olmayacak! Olursa da şike değil, gerçek sonuç olacak! "Bazıları" kıyamet koparır; biz "mütevazi" bir cümleyle konuyu kapıyoruz: "Anormal sonuçlarla biten bazı maçlardan sonra" açıkça yazmıştık! "Federasyon averaj konusunu Şampiyonlar Ligi'nde uygulanan şekile getirmelidir, yoksa önlemeyez" diye!. Nihayet, doğru bulundu! Gene de şike olmaz mı; insanoğlu bu, elbette bir yolunu bulabilir!. Ama "zorlaştırmak, en aza indirmek, yakaladığı zaman en şiddetli şekilde cezalandırmak" federasyonların ve spor teşkilatının görevi! Federasyonu bu adımdan dolayı kutlarım! Medyaya da bir çift sözüm var: "Futbolu doğrudan ilgilendiren böylesine önemli kararları yorumlamak yerine, haberlerini yapmak yerine, Bayram'ın antrenmanda kafasının yarılmasıyla uğraşmak" ne halde olduğumuzu ortaya koyuyor! Üzülmemek elde değil!. İlişkiler!.. Celal Doğan "hüllecilere ateş püskürüyor!." Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ı Gaziantepspor düşmanı ilân ediyor! "Onun Gaziantep'e yaptığı kötülükleri" sayıyor! Futbol Federasyonu "hülleye karşı" savaş açıyor! Anadolu Kulüpleri'nin yanında yer alıyor! Federasyon Başkan Vekili ve "Başkan Ulusoy'un hukuk ve yönetmelikler bakımından akıl hocası" Ata Aksu, gidip Fenerbahçe Genel Kurulunda "hülleciliğe soyunmuş" Aziz Yıldırm'a oy veriyor! Ve de Ata Aksu, Gaziantepli!.. Vah Türk futbolu, vah!.. Acûllar!.. Bir idmanla, bir devre futbol oynayan Perez'i göklere çıkarma yarışı başladı!. Her yeni sezonda karşılaştığımız manzara!.. Çok geçmeden, "yenilen bu yalancı dolmalar" midede hazımsızlık yapmaya başlayınca, herkeste bir sıkıntı ve kıvranma!. Ya da tam tersi... Adama üç-beş maç oynama fırsatı tanınmadan hemen infaz; "Beş para etmez!." Örnek, geçen yıl Revivo için bir mevsim başında, bir de mevsim sonunda yazılanlara bakın!. Perez iyi bir oyuncu olabilir, hatta çok iyi bir oyuncudur da, adını sanını duymamışızdır!. Bekleyin bakalım 3-5 ciddi maç oynasın; Şampiyonlar Ligi ön elemelerinde bir görünsün!. Ondan sora diyelim ki; tam isabet!. "Acûl futbol medyamız" hem kendini, hem futbol camiasını aldatmakta mahir! "Bu işi gerçekten bilen" bir avuç insan var, ne yazık ki "palavracıların ve kulüpçülerin çıkardığı toz dumandan onları doğru dürüst göremiyor, okuyamıyoruz!." Televole zihniyeti, futbol sayfalarımızın nerede ise bütün köşelerini kapladı, asparagas, doğruyu ve bilgiyi sayfalarımızdan iyice kovdu; iftihar edelim!. Ne yönetim ama? Futbolcuyu ve kulübün başkanını taaa İran'dan kaldırım getiriyor, otelde saatlerce masa başında pazarlık ediyorlar, anlaşıyorlar! İki taraf da memnun, eller sıkılıyor; "hayırlı olsun" deniliyor! Aaaa, o da ne? Teknik Direktör "Hayır" diyor; "Ben tanımadığım futbolcuyu idmana çıkarmam. Eğer israr edilirse, çeker giderim!." Buyrun cenaze namazına!. Karşınızda Türkiye'nin en büyük kulüplerinden biri; Beşiktaş! Ve onun yönetimiyle, anlı-şanlı hocası Daum!. El birliğiyle "ülkemizi küçük düşürmek için" yarışıyoruz! Ve de "böyle yönetimleri", örnek olmaları gereken büyük kulüplerimizin başına getiriyoruz! Hülleciliğe bir de orta oyunculuğunu ekledik! Kavuklu ile Pişekâr'lara alkışlar!. Market bolluğu!... Çok yıllar önce Sadık Söztutan-Mazlum Uluç-Hasan Sarıçiçek üçlüsünün israrı ile "Uluçmarket'e başladığımda", spor sayfalarında pek örneği yoktu! Kimbilir belki bir-iki rakiptik, o kadar! Şimdi bakıyorum, hemen her gazete ikişer-üçer tane "rakibimiz oldu!." Memnuniyet verici!.. "Rekabetin olması daima daha iyiye ve güzele doğru bir yarışın yapılması" demektir! Ne var ki; "bazı marketler" bizimki gibi bağımsız, bazıları ise, adeta "büyük marketler zincirine bağlı birer gösteri ve satış merkezi" gibi!. Nasıl ayrılacağız; okuyucu nasıl ayıracak? Ben bir ip ucu vereyim! "Turnusol kağıdı" misali olaylar vardır; onları değerlendirerek okuyucu "bağımsız marketlerle, mağazalar zincirini" kolayca ayırabilir! Mesela son örnek: Hülleye karşı olanlar, bağımsızlardır!. Hülleciler ise, "marketler zincirinin birer halkaları!." Bilmem anlatabildim mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.