Maskaralık!..

A -
A +

Galatasaray'ın Tobol'la 1-1 berabere kalıp "sevindiği" ve "büyük" hoca Rijkaard'ın da "Oyundan memnunum" dediği gece, Radyospor'dan sevgili Şefik Hazar'ın programına bağlandım, sordu: "Nasıl buldun ağabey, Galatasaray'ı?.." Cevap verdim: "En hafif tabiri kullanıyorum, tırnak içine alıyorum ve de altını çiziyorum; utandım!.." Galatasaray gibi "bir markanın", adı ne olursa, büyüklüğü ne olursa olsun, "bir hoca tarafından" böylesine "paspas edilmesini" kabul etmek mümkün değildir!.. Dahası, "Tobol-Galatasaray maçı", o gün ve o gece "sadece Türkiye'de değil", bütün dünyada, evet "bütün" dünyada "bahis oynayan" yüzlerce milyon insanın "gözünün üzerinde olduğu" bir karşılaşma idi; zira "gecenin en ünlü takımıydı", Galatasaray!.. "Böyle" bir tabloda, "alınan sonucu" bir yana bıraktım; "oynanan futbolun rezaleti" anlatılacak gibi değildi!.. "Futboldan başka her şeye benzeyen" bu rezalete, ne "mevsim başı", ne "Hoca yeni", ne "Takımı yavaş yavaş kuruyor, eksikler çok" mazereti, ne "Zaman vermek, sabretmek gerek" bahanesi, "haklı bir sebep" olarak gösterilemezdi; bu rezaletin sebebi hatta "mantıkla bile" izah edilemezdi!.. Zira, "koca" Rijkaard "bir maç ile", Galatasaray'ın üzerine titremesi gereken "altyapı ve gençlik aşısını" yok edivermişti!.. O gece yorumları dinlediniz, dün sabah "maç yazılarını okudunuz"; bu rezaletin müsebbibi olarak hedefe konanlar, "o gencecik çocuklardı!.." Rijkaard, "sadece" ve sadece "bu kadar genci aynı anda ve ilk on birde sahaya sürdüğü için" eleştiriliyordu!.. Eğer Rijkaard, "Transfer bitti" diyen Başkan'a ve yönetime, "İşte elimdeki alternatifleri görün ve ona göre kararınızı yeniden gözden geçirin" mesajı vermek istediyse, "bu mesajın verileceği maç", elbette "Galatasaray markasının dünya bahis şirketleri kanalıyla gecenin gündemine oturduğu resmi karşılaşma" olmamalıydı!.. "Bir mahalle takımı olarak görülmekten öteye gidemeyecek" Tobol önünde futbol olarak rezil olan ve "kör topal da olsa bir galibiyet bile alamayan" bir Galatasaray; olacak şey mi?.. Bütün bir maç "inisiyatif kullanmak yerine, çoğunlukla yüzleri kendi kalelerine dönük ve aldığı topu ileriye götürüp gole hazırlamaktan çok, ille de ve o da tekaütler takımı yavaşlığı içinde yan ve geri paslarla oyalanmayı futbol oynamak sanan" bir "yürüyenler" grubu vardı sahada ve "bunların çoğunluğunun genç olduğuna inanmak" da mümkün değildi!.. Anlaşılıyordu ki, "koca" hoca, "Beyinlerine ve ayaklarına pranga vurmuştu" ve "onlar", rakibe gol atmak yerine "pas sendromuna yakalanıp", hocalarının dediğini yapmak için çabalıyorlardı; vah ki, ne vah!.. Son yıllarda "garip" bir durum var; Avrupa'nın en ünlü hocaları Türkiye'ye gelince, "onlara bir şey oluyor"; işte Feldkamp, işte Aragones!.. "Gizli" bir el sanki onlara Yeşilköy Havaalanı'na inince, "Şarksilin" iğnesi yapıyor; Türkiye'yi "Kazakistan, Katar filan gibi görmeye başlıyorlar" ve şapkadan "garip garip tertipler, taktikler çıkarıp", takımlarımızla oyun oynuyorlar, kendilerini tatmin ediyorlar!.. Şimdi de huzurlarınızda, "Yaser-Erhan-Aydın" gibi "kısa boylu" gençlerle 4-3-3'ün "gol üçlüsünü" kurup, "gol atacağını sanan" bir Rijkaaard!.. Rijkaard, İspanya'da, İtalya'da, Hollanda'da olsa, sahaya "böyle bir resmi maçta, böyle bir tertip çıkarabilir" miydi, söyleyebilir mi bana?.. Galatasaraylılar temenni etsinler de, "Şarksilin'in tesiri" çabuk geçsin!.. >> Korkunun ecele faydası yok!.. "Kan davası sürdürür gibi", göreve geldiğinden beri "bazı hakemleri silmek için" her şeyi yapan Oğuz Sarvan, bu defa da "hakkı yenenlerin, hukuk ve adalet yoluyla hak aramalarının önünü kesmek için", yeni sezonda "maç yönetecek hakemlerin klasmanlarının açıklanmasında görülmedik bir oyuna başvurdu"; Futbol Federasyonu resmi Sitesi'ndeki bilgi bankasında "üst klâsman hakemleri" listesine koyduğu bazı hakemleri, "Bu sezon Süper Lig'de ve Bank Asya Birinci Lig'de maç yönetecek hakemler" diye açıkladığı listeye koymadı; halbuki "bu liste" her yıl "Üst klasman hakemleri" başlığı altında açıklanırdı; ayıp ki, ne ayıp!.. Merkez Hakem Komitesi'ne de, bu komitenin başkanına "yakışmayacak" bir lâf oyunbazlığı!.. "Bir operasyonu yapacaksan ve de yaptıysan", arkasında "erkek gibi" duracak ve "yaptığın operasyonun sebeplerini" de kimseden korkmadan, çekinmeden açıklayacaksın; yoksa ne inandırıcı olursun, ne de güvenilir!.. Temenni ederim ki, Federasyon Başkanımız sevgili Mahmut Özgener, "Oğuz Sarvan'da ısrar ettiği için" pişman olmasın; işte ligler başlıyor; göreceğiz!.. >> Federasyon da "böyle" yaparsa!.. İnanmak çok zor; ortada tam bir "sporcu korsanlığı" var!.. Gazeteler yazıyor; "kulüplerine sormadan, haber vermeden", hem de ailelerine "Kulüplerin haberi var" denildiği iddiasını gündeme getiren bir uygulama ile sadece velilere "birer kağıt imzalatarak", Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın, Eczacıbaşı'nın, Vakıfbank Güneş Sigorta'nın "genç ve lisanslı oyuncularını alıp", daha "inşaat hâlinde olan" bir lisenin "voleybol ihtisas kulübü" adı altında kurulan kulübüne lisanslarını çıkaran bir kuruluş varmış ülkemizde; "adına" dikkat; "Türkiye Voleybol Federasyonu!.." "Olmaz; olmaz" demeyin, burası Türkiye ve "Olmaz; olur"; Federasyon, "talimatı kendi çıkarıyor" ve de "kendi kurduğu kulüp için uyguluyor"; neden olmasın?.. Türkiye Voleybol Federasyonu Spor Lisesi Voleybol İhtisas Kulübü'ne "oyuncu" gerek; "arayıp, bulmaya, uğraşmaya ne gerek var"; kulüplerin "altyapılarında hazır ve lisanslı oyuncular var"; kulüplerle konuşmadan, anlaşmadan "alırsın onları", çıkarırsın "yeni kulüp için" lisansları, olur biter!.. Dahası, "öyle" bir talimat ki, Federasyon "aynı usul ile, kendi kurduğu kulübe, istediği kulübün alt yapısından, hem de lisanslı oyuncularından ikisini her yıl almaya devam edecek"; ne diyeyim; helâl olsun; at binenin, kılıç kuşananın!.. Geliyoruz, işin "püf" noktasına; bakalım, kulüplerin itiraz başvurusu yaptığı Tahkim Kurulu, "bu sporcu korsanlığına" ne diyecek; yolu "tamamen" kapatacak mı, yoksa kapıyı ardına kadar açacak mı?.. Bekleyip, göreceğiz!.. >> Başkanlar!.. "Uğur Dündar Şov" için bir araya geldikler; havanda su bile dövemediler; Türk sporunun en büyük kulüplerinin neden "eften püften hedeflere bile ulaşamadığını" gözler önüne serdiler ve de "bir daha böyle bir programda buluşmamak üzere" ayrıldılar!.. Tam bir "dağ fare doğurdu" örneği!.. Ben zaten "başka bir görüntü beklemiyordum"; sadece Uğur Dündar'a üzüldüm!.. Tek kelime ile "harcandı!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.