Mehmet Cansun kazanmalı!

A -
A +

Galatasaray Kongresi bugün yapılıyor! Doğrusu ya, Galatasaray için "hayali önem taşıyan" bir kongre! Ama göreceksiniz gene on bine yakın üyeden bin kadarı ya gelecek ya gelmeyecek! Galatasaray'ın en önemli problemlerinden biri ve belki de birincisi bu! Galatasaray genel kurul üyeleri, kulüplerine sahip çıkmıyorlar! Tatil gününü evlerinde, ya da yazlıkta, ya da briç masasında geçirmeyi yeğliyorlar! Binlercesi de "ellerini ceplerine atıp üye aidatlarını ödemedikleri için" zaten genel kurula katılma hakkını kaybetmiş durumda! Eh, buna Faruk Süren yönetimlerinin "üye aidatlarının yatırılma zamanı" konusunda yaptığı emrivakileri de eklersek, Galatasaray genel kurullarının neden üyelerin yüzde 80'inin, hatta zaman zaman yüzde 90'ının "bulunmadığı" bir "azınlık sultasının altında" geçtiği çok iyi ortaya çıkar! Yani; on bin üyesi olan Galatasaray'da al arkana 6-7 yüz üyeyi seçimi kazan! Olacak şey değil ama oluyor, işte! Bugün de aşağı yukarı "böyle" olacak! Üstelik "genel kurula gelen" bu orandaki bir azınlık, bir de "türlü sebeplerle" oylarını parçalayınca, "seçilecek olan yönetimin" arkasında "üye tam sayısının kaçta kaçının oy desteği olacağını" varın siz hesap edin! Bir de "yönetime talip olanların" durumuna bakalım: Çekilen "genç" adayları saymazsak, genel kurula "aday olarak gelen" iki iddialı isimden başka, bir de "görünmeyen" adaylar var! Mehmet Cansun ve Ateş Ünal Erzen "görünen" ve "oy renkleri" belli olan adaylar!. Ya görünmeyenler? Mesela Cem Uzan!. Mesela Özhan Canaydın!. Hıımm, "onlar" gözlerini "9 ay sonraki genel kurula dikmişler"; bu yüzden "9 aylık emanetçi bir başkan" istiyorlar! Bunu da buldular; Ateş Ünal Erzen! Uzan da, Özaydın da "oylarını" Erzen'e verecekler ve "etki alanlarındakilere de o yönde oy verdirmeye çalışacaklar!" Bu yüzden "işi kolay gibi görünen" Mehmet Cansun'u genel kuruldan başkan olarak çıkmasının "o kadar kolay olmadığı" konuşuluyor! Ne var ki, "Cansun'un başkanlığı kazanamaması halinde", Galatasaray'ın geleceğinde de "bugünden çok daha zor günlerin olması kaçınılmaz!." Zira "kulüp, hele hele bu durumda iken" bir "emanetçi başkan ile yönetilemez!" Ancaaak, Mehmet Cansun'un "bir başka görünmeyen rakibi var" ki, "Aday değilim ve aday olmayacağım" diye diye gelen bu rakip, son dakikaya kadar herşeyi değiştirebilir! Faruk Süren bu "görünmeyen" aday! Oylar sandığa atılmaya başlamadan önceye kadar "ne yapacağı, ne düşündüğü belli olmayan" bugünün Galatasaray Başkanı, doğrusu ya kulübün yarınlarına damgasını vuracak bir manevrayı "kolayca yapabileceğini" ve "adamlarını genel kurul günlerinde bu tür manevraları yapabilecek şekilde dizayn ettiğini" defalarca gösteren bir kişi!. Yani, "son anda" ortaya çıkıp "İstemiyorum ama yan cebine koyun" diyebilir ve "Ne yapayım genel kurul beni istiyor" diyerek aday olabilir! Hatta "diğer adaylar" sahneden çekilebilir! "Böyle bir tablo", Galatasaray'ın yarınları için "kulüp bakımınca en ümitsiz ve en gri bir gelişme olur" ki, bunu düşünmek bile istemiyorum! Galatasaray'ı toparlayacak "duayenler girişimi", ne yazık ki, "ceplerdeki akrepler" yüzünden başarısız kaldı. İzzettin Doğan gibi bir aday "Ben yokum" dedi! Galatasaray'ın kulüp olarak "en büyük problemlerinden biri" de işte bu "ceplerdeki akreptir!" Ve Galatasaray'ı "bu borç bataklığına" Süren yönetiminin beceriksizliği kadar "ceplerindeki bu arkepler" getirmiştir! "Çığ gibi büyüyen banka borçları" bu yüzdendir! Galatasaray "yüzde 15 faizlerle" bankalara borçlanırken, mesela Fenerbahçe "sıfır faizle" yönetim kurulu üyelerine borçlanmıştır! Büyük hibeler almıştır!. Bu yıllardan ve yıllardan beri böyledir! Şimdi çıkıyor bir aday diyor ki: "Kazanırsam ilk işim banka borçlarını sıfırlamaktır. Galatasaray'ı zora sokan olay banka borçlarıdır!" Faruk Süren ile beraber Galatasaray'ı bugünkü duruma getiren yönetimin başında olan Cansun'un "gerçeği nihayet görmüş olması" da hiç olmazsa "birşeydir!" Ateş Ünal Erzen "belirsiz ve hayali projelerle" seçimi almaya çalışırken, Cansun'un açıklamaları "gerçekçi ve yapabilecek bir başkan portresini" önümüze koymaktadır! Yıllardan beri "gerçekleri söylemeyen, camiayı kandıran bir başkan yardımcısı, bir başkan vekili" olarak ağır şekilde eleştirdiğim Mehmet Cansun "bugünkü çizgisiyle" ve "görüntüsüyle" söylediklerini gerçekleştirebilecek bir başkan adayı izlenimini veriyor!. Samimi ve "sıcak" görünüyor! Ben "genel kurul üyesi değilim!" "Olsaydım", bugün gider "mutlaka" Mehmet Cansun'a oy verirdim! Ali Dürüst!.. Süren yönetiminde bir kişi var ki; "yeni Galatasaray yönetiminde yer almayacağı için" üzgünüm! Ali Dürüst bu yöneticinin adı! "Benim düşünebileceğim" en iyi Galatasaraylılardan biri!. Soyadı gibi dürüst.. Beyefendi.. Temsil yeteneği olan.. Tam bir centilmen!. Keşke yönetimde kalsaydı, kalabilseydi!. Yarınlarda onu Galatasaray Başkanı olarak görmek beni mutlu edecek!. Süren yönetimini sert şekilde eleştirirken, içimden hep "sen hariç Ali Dürüst" demişimdir! Şimdi, "dışımdan" da diyorum!. Ve onu hem saygıyla, hem sevgiyle selamlıyorum!. Tehlike!.. Alt tarafı bir hazırlık maçı.. O maçı, ülkenin en iyi hakemlerinden biri yönetiyor!. Maç berabere bitecek.. Büyük takım "yüzde yüz faulden" bir gol atıyor.. Yan hakemde "tıs" yok.. Orta hakem "itirazlar arasında" golü veriyor! Ve "antrenman maçını" büyük takım kazanıyor! Ne maç naklen yayınında "golün faul yapılarak atıldığını" söyleyen var, ne de "ertesi günü" tek cümleyle yazan!. "Tarafsız" hakemler.. "Tarafsız" basın!. Tabii "sadece üç büyükler açısından!." Ya "ötekiler"? "Onlar" da kim oluyor ki? "Düdükler sadece" İstanbul'un büyükleri için çalıyor!. "Ötekiler içinse" gene tehlike çanları!. Gene ve daima!.. Gelibolu'dan sevgilerle!.. Duyunca inanamadım!.. İki takım oynuyor, biri düşme tehlikesinde.. Kümede kalması için 12-0 galip gelmesi gerek! Maç böyle bitiyor ve o takım kümede kalıyor!. Kıyamet kopuyor... Futbol Federasyonu toplanıyor; adeta "oy birliği ile" karar veriyor: "Bu sonuç şikedir, kabul edilemez." Ve iki takım da küme düşürülüyor! "12-0'lık sonucun küme düşürdüğü" bir başka takıma da diyor ki; "Hayır düşmedin.. Kümede kaldın.. Devam et!." Aaaa. O da ne? Tahkim Kurulu devreye giriyor ve diyor ki: "Şikenin belgesi yok.. İspatı yok.. Federasyon kararını iptal ediyorum!" Yani; "12-0 galip gelen takım" eski kümesine... "12-0'ın mağduru takım" bir alt kümeye... Sporda "en büyük suç" iki tanedir: "Doping ve şike.." "12-0 sonucu" bizatihi "maç öncesi anlaşmış olmanın" en büyük belgesidir!. "İlle de para alınıp, verilmesini gerektirmez!." İlle de belge, tanık, delil olmasını da gerektirmez.. Ünlü sözdür; "Rüşvetin belgesi mi olur?.." Şikenin de "belgesi olmayabilir!." Ama "vicdanlar?" Ve "hakimler", zaman zaman "vicdanlarıyla da karar verirler!." Ben hakim değilim.. Benim Tahkim Kurulu üyeliğim de yok. Ama benim vicdanım diyor ki: "Gelibolulular siz haklısınız!. Tepkinize saygı duyuyorum!." Açılması gereken bir dosya!. Önümde bir dosya duruyor!. TSYD'den "kesin olarak ihraç edilmiş" bir spor yazarı, bir gazeteci ile ilgili bir dosya!. TSYD'de uzun yıllar üyelik yapmış, yönetimlere seçilmiş, şube sekreterliklerinde bulunmuş, sporun yazarlığı dışında çeşitli branşlarda yöneticilikleri olan 22 yıllık bir gazetecinin TSYD'den neden ihraç edildiğini" araştırmak elbette "bir spor yazarı, bir gazeteci", ondan da öte bir TSYD üyesi olarak "hepimizin görevi" olmalı! Ben böyle düşünerek ve de "şunları ekleyerek" bu dosyayı açmak istiyorum: "Basının hür olmasını" istediğimiz bir Türkiye'de, Anayasamızda da bu husus çok açık olarak yer aldığına göre, "düşüncelerinden ve bunları açıklamasından dolayı" hiç bir üye, hiç bir gazeteci meslek teşekküllerinden ihraç edilmemelidir! Bunun tek istisnası, "iftiradır ve kişiliklere dönük hakeretlerdir!." Ve "altını çizmem" gerek: "Bunu itiyad haline getirmektir!" Yani; "iyi niyetle amacını aşan bazı kelime ve cümleler yüzünden bir üyenin dernekten "kesin ihracı" kabul edilemez! Ama "maalesef" sadece TSYD'de değil, meslek teşekküllerimizin çoğunda "tahammülsüzlük" zaman zaman had safhaya ulaşmakta ve "düşüncelerini yazarak ekmek parası kazanan bir mesleğin mensupları", bunu yaparken "yaptıkları bazı hatalar yüzünden" meslek teşekküllerinden atılmaktadırlar! "Burada yapılan hata, o üyenin yaptığından çok daha büyük olmakta", aslında "üye cezalandırılırken", meslek ve "fikir özgürlüğü, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü gibi kavramlar" yaralanmaktadır! Adanalı "değerli meslekdaşım" Ramazan Şanıvar'dan söz ediyorum! Ondan söz ederken, bütünüyle "gazeteciler meslek teşekküllerinden benzer olaylar ve sebepler yüzünden ihraç edilenlerden söz ediyorum!" Ramazan Şanıvar'ın "TSYD'den ihracanı" bir "örnek olay" olarak kabul edip, inceleyeceğim, araştıracağım! "İlgili olan" herkesle konuşmaya çalışacağım! Eğer "Şanıvar gerçekten suçlu ise", yani "ihraç kararı haklı ise", ve ben o sonuca varırsam, onu da "bu sütunlarda yazacağım!" Amma... "Dosya üzerinde yaptığım ilk incelemede", Ramazan Şanıvar'ın "dernekten kesin olarak ihraç edilmesini gerektirecek bir husus" göremedim! Kimbilir belki bir "kınama", bilemediniz bir "geçici ihraç" olabilirmiş, ama "kesin bir ihraç?." Belki, benim önümdeki dosyada "eksikler vardır"; "kesin ihracı gerektiren bazı hususlar bu dosyada yer almamıştır!" Olabilir! "Gerçekler gizli kalmaz!" Görevimiz bu sözün gereğini yapmak, "gerçeklerin su yüzüne çıkmasını sağlamaktır!" "Susarsak", daha da önemlisi "vurdumduymaz olursak", eğer "Ramazan Şanıvar'a haksızlık yapılmışsa", yarın bizlere de, hepimize de yapılabilir; "kesin ihraç kararını verenlere de!." Bu dosya önemli!. Görelim bakalım içinden neler çıkacak?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.