Fatih Terim ve Mustafa Denizli'nin dışında "Türk" olarak Milli Takım'ın başına getirilebilecek 4 -5 teknik direktörümüz vardı!. Futbol Federasyonu, "eğer" Ümit Milli Takımı başarılı olabilseydi, Milli Takım'ın başına onun hocası Raşit'i getirecekti; olamadı, ardından gelen adaylar içinden birini, Şenol Güneş'i seçti! Şenol Güneş'i sevmeyebilirsiniz, tecrübesiz bulabilirsiniz "karizması yok" diyebilirsiniz, bunlarda "haklı olduğunuz" bir çok faktör ve neden de olabilir! Ama, eğer "kamuoyunu aydınlatıcı bir mesleğin sahibi" iseniz, yani gazeteci, spor yazarı, futbol yorumcusu iseniz, "saygı göstermeniz gereken" asgarisinden "iki husus" vardır: 1. Zaman! 2. Kişilik!. Daha ilk günden "Bunun karizması yok, bilmez, etmez, yapamaz, bilgisi ne ki, Türk Milli Takımı'na hoca olsun" diye yazmaya, söylemeye başlarsanız, buna vurulacak tek damga vardır; "Peşin fikirliliktir!" Hele hele, Milli Takım'a çağrılan oyuncular içinde, "tuttuğunuz zaman zaman da gönüllü avukatlığını yaptığınız kulübün bazı oyuncularının olmadığını görünce", işi zıvanadan çıkarıp "Şu takım hezimete uğrasa da, bu adamdan kurtulsak" havasına girdinizse, mesleğe en büyük ihaneti yapmaya başladınız, demektir! Maalesef Türkiye'de yıllardır "bu oyun böyle oynanıyor!" Milli Takım'ın başına gelen hemen her hoca "böylesine saldırılardan çok çekti!" Yazmakta hiç bir mahzûr görmüyorum; zaman zaman "hemen hepimiz bu yanlışa düştük!." Ama, bir çoğumuz "yaptığı ve yapmakta olduğu yanlışı düzeltti" bazılarımız ise "israrla yapmaya devam ediyor!" Elbette, "Arnavutluk'a özel maçta mağlûp olan bir milli takım ve onun hocası eleştirilecektir!" Amma... Nereye kadar? "Vay efendim, şunu neden oynattın, bunu neden denedin?" diye yazılmaya başlandı mı, böyle başlayan eleştirilerin sonunda da "hocanın kişiliğine dönük küçültücü ifadeler kullanıldı mı", işte o zaman da "birilerinin çıkıp" şöyle demesi gerekir: "Orada dur arkadaş! Hoca sahipsiz değil! Yaptıklarında, doğrular çok!." Mesela; hocaya hem "duygusal" diyeceksin, hem de "Futbolu bırakacak, şurada iki ayı kaldı, neden falan oyuncuyu milli takıma almadın? Ona bu maçla milli jübile yapmadın?" diye soracaksın, oldu mu ya sevgili Kâzım Kanat? Daha "ilk milli maçında", Hoca'ya "Neden Nihat'ı, İbrahim'i, Mehmet'i milli takıma almadın" diye takıp, bugüne kadar "hep ceza kesmen" ne derece "duygusallıktan uzak" bana söyleyebilir misin? İşte Nihat'ın da, İbrahim'in de, Mehmet'in de durumları ortada! Şenol Hoca "özellikle" Nihat ve İbrahim için "Onların önlerinde daha uzun bir yol var! Milli Takım'a uzun süre hizmet edecekler, ama daha olgunlaşmadan milli takıma alır ve ezdirirsek, onları başta kaybederiz" derken haksız mıydı? İşte "en iyi" olarak bütün Dünya'nın kabul ettiği Emre!. "Olmadan oldurmaya çalıştığımız için" ne halde görüyorsun! Elbette bir milli takımın hocası, "oyuncu deneyecektir, taktik deneyecektir!" "Özel maçların yapılmasının" sebeplerinin başında da bunlar vardır! Mesela, sakatlık olur, formsuzluk olur, ceza olur, Hakan'sız kalınan maçlar için "kimi sahaya sürebilirim" arayışına girmesi kadar normal bir durum yoktur, bir Hoca için! Fatih de, Hasan da bu ülkenin "en iyi golcüleri" arasındadır! Şenol Hoca'nın "onları denemesi" çok normaldir! Elbette Galatasaraylı Serkan da olabilirdi, ama Şenol Hoca, "ligin en kritik döneminde", milli takımlara oyuncu çağırırken, "takımlardan çağrılan oyuncu sayısı bakımından bir denge düşünmüş olabilir!" Bir başka özel maçta da Serkan'ı deneyebilir, "bu bir tercihtir!" "Sorumlu olan" Hoca'nın da en tabii hakkıdır! Bakınız, "terslik nerde?" Eğer Galatasaray'dan başka bir kaç Türk takımı daha "Avrupa Kupalarında birkaç tur atlayabilse, çeyrek finaller, yarı finaller oynayabilse", yani "başka takımlardaki Türk futbolcuları da uluslararası arenada tecrübe kazanabilse", bugün Fatih'lerin, Hasan'ların kaçırdıkları fırsatlarla yenilmek yerine, attıkları gollerle Arnavutluk'u rahat yenerdik! Aslında Emre'nin ve Tayfur'un direkten dönen duran top vuruşları gol olsa gene de yenebilirdik! Ama "Arnavutluk'u yenmek" neyi değiştirecekti? "Galatasaray iskeletli bir milli takımın başındaki kadroların uluslararası maçlardaki tecrübesizliğine" çare mi bulunmuş olacaktı? Yooo! İşte onun için Şenol Hoca, "bol bol özel maç yaparak", Fenerbahçe'lerin, Beşiktaş'ların, Gaziantep'lerin, Trabzonspor'ların Avrupa Kupaları'ndan çok erken elenişlerinin futbolcularımızda meydana getirdiği tecrübe eksikliğini gidermek zorundadır! "Tecrübesizler", yenile yenile yenmeyi öğrenecekler! Bu zamanı ve fırsatı hem Şenol Hoca'ya, hem de futbolcularımıza tanımak zorundayız! Yarın Fatih, Hasan, Ümit Özat, Tolga ve benzerleri "büyük takımlara gelince", bu defa milli takım hocalarına "Neden takıma, kadroya çağırmadın, almadın" diye hesap soranlar bizler olmuyor muyuz? Bu çifte standardı bırakmadığımız sürece "duygusallıkla" suçladığımız hocalarımızdan "çok daha duygusal olduğumuzu" göstermiyor muyuz? Şenol Hoca, sevgili Kemal Belgin'in de yazdığı gibi, "doğru yolda!" Dilerim, bu yoldan vazgeçmesin ve "daha da cesur adımlar atarak" ileri baksın! Türk Milli Takımı, yakın gelecekte "dağılmakta olan" Galatasaray Takımı'nın iskeletiyle ayakta kalamaz! Milli Takım'a yeni, yepyeni bir iskelet gerek! Şenol Hoca bunu yapmalıdır! "Cesur olursa", taviz vermezse, başaracaktır! Hagi!.. Nerede ise 50 yıldır futbolu izliyorum, seyrediyorum, yazıyorum! Galatasaray'da "futbolu bırakmasına üzüldüğüm" çok futbolcu olmuştur!. Amma... Bunların içinde "iki tanesinin yeri başkadır!." Çünkü "bu ikisinin yeri hiç bir zaman doldurulamamıştır, daha uzun yıllar da doldurulabileceğini" sanmıyorum! Bu iki futbolcunun "birincisi" rahmetli Metin Oktay'dır! "İkincisi" de Hagi!. Bana göre, Galatasaray Futbol Tarihi'nin "en önemli iki oyuncusudur", Metin Oktay ile Hagi!. Galatasaraylılıkları, Galatasaray'a verdikleri, Galatasaray'a getirdikleri, Galatasaray'da bıraktıkları, Türk ve Dünya futbolundaki izleri ile "yerleri belki de hiç dolmayacak" iki "futbol devidir", Metin Oktay ve Hagi!. Hagi'nin "Dünya Futbolu'ndaki yerini tartışmak" zaten gereksiz! "Karpatlar'ın Maradonası" diyenler ona hakaret ediyorlar! O "Karpat'ların, Balkan'ların, Avrupa'nın, Dünya'nın Hagi'sidir!." Dünya futbol tarihine de "Dünya'nın en büyük sol ayaklıları, Dünyanın en büyülü futbol cambazları, Dünya'nın en usta oyun kurucuları, Dünya'nın en iyi duran top kullanıcıları arasında ve baş köşeye geçecektir!" "Hagi'yi seyretmemiş olmak", bir futbol seyircisi için "telâfisi çok güç olan bir eksikliktir!" O, tanıdığım, seyrettiğim futbolcular içinde, "top için Dünya'ya gelmiş tek insandı!." Altını çiziyorum; "sadece top için!." 4 -5 maç sonra "artık onu seyredemeyecek olmak", doğrusu ya bir futbol seyircisi olarak benim için acı ve hüzünle iç içe yaşamak gibi bir şey olacak! Bir spor yazarı olarak, "Onu daha uzun yıllar yazacağımı" biliyorum! Zira, "Top adam" Hagi, toptan kopmayacak, futboldan kopmayacak, "Hagi olarak" yeni Hagi'ler yetiştirmek için, ölene kadar futbolun hizmetinde olacak!" Ona "paragöz" diyenler, lâfı döndürüp dolaştırıp oraya getirenler utandılar mı bilmem! Onu öyle göstermeye çalışanlar kendileri olsa "2 milyon dolara yakın jübile parasını, kimsesiz çocuklara bağışlarlar mıydı", acaba? Ne dersin Erman Hoca, bugüne kadar "kimsesiz çocuklara kaç para bağışladın? Acaba iki küfe portakal, bir komyonet karpuz gönderdiğin oldu mu?" "Parayı peşin aldı, elbette oynayıp oynamamak umurunda değil" derken sızlamayan yüreğin, şimdi sızlıyor mu? Sevgili Şansal, seni koruma ve kollama mücadelesine gireceğine, birazcık "Lâfın nereye gideceğini düşünmeden, ağzından çıkarma Ermancığım, yoksa çok ama çok mahçup olursun! Bizi de, proğramımızı da mahçûp edersin" dese ya! Kim ne derse desin, Hagi bir efsaneydi, spor tarihine de "efsane olarak" geçecek! Ona futbolculuk hayatı içinde "güle güle" derken, "teknik adamlık hayatı için", hem de hemen ardından "Hoş geldin" demek, "onu seyredememenin üzüntüsünü azaltacak!" Temennim, hoca olarak da Galatasaray'da ve Türkiye'de kalmasıdır! Türk futbolunun ve futbolcusunun ona ihtiyacı var! TSYD'ye alkış!.. Sevgili Turgay Renklikurt Hoca'mın yazısında okumasam haberim olmayacaktı! Elbette, "Bu durum, Türk spor medyasının büyük ayıbı!." TSYD Yönetim Kurulu, yıllardan beri, "benim gibi spor yazarlığı mesleğinin kimliği ve onuru için mücadele eden" bütün spor yazarı gazetecilerin beklediği "yürekli ve coşkulu" sesi "nihayet" veren bir bildiri yayınlanmıştı! Ama, "bu bildiriye" spor medyamız "gereken yeri ve önemi vermemişti!" TSYD'den "görevini yapmıyor" diye şikâyet edip gelen spor yazarlarının, gazetecilerin, yorumcuların da "bu bildiriden birkaç cümle bile" söz etmemeleri, nasıl "çifte standart içinde olduklarını" çok iyi gösteriyordu! "Bugünün tiraj ve reyting anlayışı içinde edepsizliğin ve daha fazlasının prim yaptığını bilmiyor değiliz" ibaresinin yer aldığı bildiride teşhis de açık olarak konuluyordu; "Hepimizi rahatsız eden ve spor ortamını da zehirleyen sorunların büyük bir bölümünün hep aynı kişilerin ortaya çıkardığını görüyoruz." ... "Bazı arkadaşlarımız yaptıkları işin temeli olan bir takım kavramları hiçe saymaktan vazgeçmiyorlar. Ayrıca bir bölümünün de 'meslek ve kurum aidiyeti' gibi kavramlardan haberlerinin olduğu epeyce kuşkuludur. Onlara hatırlatmak zorundayız ki, şöyle ya da böyle bu mesleğin içinde bulunan kişiler, öncelikle mesleğin onurunu ve çalıştıkları kurumların değerlerini korumak zorundadırlar. Oysa uygulamada 'kulüp aidiyeti'nin herşeyin önüne geçtiği gözlemlenmektedir. Ayrıca, kulüp aidiyetlerinin çirkinliklerinden biri de, bazı arkadaşlarımızın kendilerini o kulübün yöneticisi ya da sözcüsü olarak görerek hareket edecek kadar pervasız davranabilir hale gelmiş olmalarıdır." ..... "Bu konuda değerli meslekdaşlarımız olan spor müdürleri ve proğram yapımcılarına önemli görevler düşmektedir. Kişisel ün arayışı içinde, meslek etiğini ve her türlü değeri ayaklar altına almakta sakınca görmeyen medya horozları'na geçit verilmemelidir." Ve bildirinin son parağrafı: "Bizler bu mesleği sokakta bulmadık, sokağa da bırakamayız. Mesleğimizin saygınlığını zedeleyen davranışlara hoşgörü ile bakamayız. Bunu kavrayamamakta israr edenler bundan sonra bir seçim yapmak zorunda kalacaklardır: Ya meslek etiği ve ilkelerine uyacaklar ya da aramızda olamayacaklardır" Teşekkürler TSYD! Bu bildirinin "sonuna kadar arkasında durmak" ve gereğini yapmak için adımlar atacak olan TSYD'yi ve yönetimini "sonuna kadar desteklemek" de biz spor yazarlarının görevi! Bu mesleği el birliği ile temizleyecek ve kurtaracağız!. İşte tekliflerim!.. TSYD, meslek etik ve ilkelerini paspas ederek kişisel ün ve reyting peşinde koşan "sözde spor yazarları ve futbol yorumcuları için bir bildiri yayınladı. Bu bildiri, meslek tarihimizde "yeni bir milattır!" Bu bildiride TSYD yönetimi, üyelerinden "Ne yapılabilir" konusunda düşüncelerini ve tekliflerini soruyor! İşte benim "acilen uygulanmasını istediğim" öneriler: Konuyla ilgili olarak tüzüğün ilgili maddeleri hiç bir ayrım yapılmadan uygulamaya konsun! Yani "yapanlara, eğer dernek üyesi iseler", en ağır cezalar uygulansın! TSYD üyesi olmayanlar için ise; "Dernek etik kurulu harekete geçilerek", kamuoyuna teşhir edilsinler, yaptıkları, gerekçeleriyle ortaya konulsun! Bu gibileri "spor yazarı" ünvanıyla TV ekranlarına çıkaranlar, spor sayfalarında yazılarını kullananlar, yani "dernek üyesi spor sorumluları, proğram yapımcıları, spor müdürleri", dernek tüzüğündeki maddeler işletilerek Disiplin Kurulu'na verilsin ve "Dernekten ihraca kadar varacak" cezalar çarkı çalıştırılsın! Hodri meydan! Bu mesleği temizleyecek ve kurtaracaksak, kimsenin gözünün yaşına bakmamalıyız! Yeter artık!. Efes'e alkışlar!. Basketbolda Efes ve Oktay Mahmudi destanını yaşamak, basketbol seven bir Türk olarak beni çok mutlu etti! Elbette "Dörtlü finalde", çok daha büyük bir başarı için, hiç bir eksiğimizin olmadığını bilmek, bizi daha da mutlu ediyor! Paris'te bu defa Panatinaikos'u neden yenmeyelim ve neden final oynamayalım? Finali de alıp, "neden bir ilki gerçekleştirmeyelim?" Bunu başaracak kadroya sahibiz! Teknik direktörümüz de "bu kupayı getirebilecek" bir performans gösteriyor! Öyleyse, Galatasaray futbolda Şampiyonlar Ligi'nde yarı finalin eşiğinden döndü! Efes, neden basketbolda yarı finali geçip, kupayı da alarak gelmesin ve daha büyük bir başarıya imza atmasın? Haydi çocuklar; size güveniyoruz