Milli Takım ve Sergen!..

A -
A +

Milli Takım Slovakya ile karşılaşıyor!.. Grubumuzda "final öncesi" finalin, "final öncesi" finali!.. Bilmece gibi oldu, değil mi? Hayır... Avrupa Kupası finallerinden önce, grubumuzun finalini İngiltere ile oynayacağız!. Ama, grubumuzda İngiltere ile "final öncesi" finali oynamamız için, Slovakya'ya kaybetmememiz gerek... Hatta aradaki maçların sonuçlarına göre, belki de "kazanmamız" şart!. Yani, "final öncesi finalinin, finali!.." Bunu, futbolcular tarafından "suya atılan" Federasyon Başkanı Halûk Ulusoy biliyor, Teknik Direktörümüz Şenol Güneş biliyor, ama futbolcularımız biliyor mu? İşte ondan şüpheliyim!. "Yorgunluktu, başarıydı, başarısızlıktı, transferdi, tatildi, dinlenmeydi" derken, Slovakya maçı??? Acaba, "suya atılan" Başkanımız, Hocamız, Menajerimiz, Mentörümüz futbolculara "bu maçın önemini anlatabildiler mi?" Şüpheliyim! Neden mi? İşte Sergen!!! Ben sakat olduğuna inanmıyorum; zira, kimse beni ikna edecek doğru dürüst bir şey söylemedi!. "Suya atılan" Futbol Federasyonu Başkanımız başta olmak üzere, milli takım kafilesinde bulunan çok kişinin de "Sergen'in sakat olduğuna" inandığını sanmıyorum!. Nerede doktor raporları? Neden anlı-şanlı medyamız, "olayı araştırmadı", araştırmıyor? "Fiskoslar", Edirne'den Ardahan'a kadar ulaştı, kimse "ne oldu" demiyor!.. "Gerçekten sakat olsa dahi", Sergen'in "moral için" kadroda tutulması, "rakibe yanlış hesaplar yaptırmak üzere" maça götürülmesi daha iyi olmaz mıydı? İhtimaller çok!.. Bir; Sergen gerçekten sakat... Ama gene de, "hem yukarıdaki" sebeplerden, hem de Paris Turnuvası için kadroda tutularak "hafif" çalışmalara devam etmesi ve tedavisini milli takımda yaptırması gerekmez mi idi?. İki; Sergen, "Şenol Hoca'ya kırgın", onu cezalandırmak istedi, "sakatım" dedi!.. Eğer böyle ise, bir daha kimse kalkıp da "Sergen neden milli takıma alınmıyor" diye yazıp çizmesin!. Üç: Sergen, yorucu bir sezondan çıktı, milli maçlarda iyice yıpranacağını ve belki de sakatlanma ihtimalini düşündü, "milli formayı giymeyi göze alamadı" ve "sakatım" dedi!. Aynı kapıya çıkar, "çok önemli bir dönemeçte" arkadaşlarını yarı yolda bıraktı!. Dört: "Birileri", yukarda yazdığım bütün sebepleri göz önüne alarak, "Sergen'i bu yola itmek için" beynini yıkadı; "bu ihtimali" düşünmek bile istemem!.. Şimdi, benim anlı-şanlı "spor medyam", Sergen'i "dikkatle izlemeli!." Bakalım "sakat" Sergen neler yapıyor? Ve, milli takımımız Slovakya önüne "Sergensiz çıkıyor!." Sevgili kardeşim Hıncal Uluç'un kulakları çınlasın!. NTV'de Kenan Onuk ve Haşmet Babaoğlu'na açık açık "Ben, milli takıma ve hocasına değil, sadece Sergen'e güveniyorum" anlamına gelen sözler etmiş, "onlar da itiraz etmemişlerdi!." İşte "güvendikleri" Sergen ve "güvenmedikleri" Milli Takım!.. Sergen ortada yok, Milli Takım ne yapacak? "Slovaklardan güçlüyüz" ama havamızda mıyız? İşte bütün mesele!.. Suya atılması gerekenler!.. "Suya atılan" Başkan kızgın!.. "Kim çıkarıyor bu şaibe lâflarını... Temiz bir sezon geçirdik... Kim bir şey biliyorsa, çıkarsın belgesini, koysun ortaya, gerekeni yapalım" diyor da başka bir şey demiyor!. Ben de "suya atılan" Başkan'a diyorum ki: Ey "suya atılan" Başkan... Şaibe iddialarının en büyük destekçisi zat-ı âliniz ve anlı-şanlı heyetinizdir, anlı şanlı kurullarınızdır!. Ligin finişine girilirken başladı bu iddialar!.. Canlı yayınlarda, TV ekranlarında, gazete manşetlerinde söylendi; ne yaptınız? Mesela... Fatih Akyel, Fenerbahçe - Bursaspor maçında kameralara nasıl bağırdı? Sizi, heyetinizi, liginizi "şaibe altında bırakan" bu sözleri söyleyen futbolcuya ne yaptınız? Mesela... Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav, "Galatasaray'a veremediğiniz ceza" ile ilgili olarak "neler" söyledi? Sizi, heyetinizi, liginizi "şaibe altında bırakan" bu sözleri söyleyen bir yöneticiye ne yaptınız? Mesela... Altay Başkanı Ahmet Taşpınar "ligin son maçından sonra" neler yaptı, neler söyledi ve söylemeye devam ediyor? Sizi, heyetinizi, liginizi "şaibe altında bırakan" bu sözleri söyleyen Başkan'a ne yaptınız? "Sarf edilen sözler" ya doğrudur; o zaman o koltuklarda hâlâ nasıl oturuyorsunuz? Ya da "doğru" değildir; "kendinizin yaptığı" talimatlara göre söylenenler "suçtur!." Neden gereğini yapmıyorsunuz, "ya-pa-mı-yor-su-nuz?" "Yapamıyorsanız", o koltuklarda nasıl rahat oturabiliyorsunuz? Her şey o kadar açık ki; "o talimatları siz sulandırdınız, anlı-şanlı kurullarınız sulandırdı!.." Aslında, "sadece siz değil", heyetiniz ve kurullarınız da "suya atılmayı" hak etmişti!. Futbolcuların yapamadığını, şimdi bu sütunlarda ben yapıyorum; Hadi, hepiniz beraberce suya... Cuuummppp!.. Bir çuval incir ne oldu? Başlıktaki "bu soruyu" aslında "suya atılan" Futbol Federasyonu Başkanımız Halûk Ulusoy'a sormak gerek!.. Onca yıldan sonra, onca uğraş verilerek, onca eleştiriye göğüs gerilerek uygulamaya konan "tribün terörünü önleyecek cezai hükümler", nasıl oldu da "alay konusu haline getirildi", hem de bizzat "Federasyon heyeti ve yetkili kurulları tarafından?" "Sabıka kayıtları" sebebiyle "arttırılarak verilmesi" gereken "seyircisiz maç oynama" ya da "saha kapatma cezaları" önce Galatasaray'a, sonra da Fenerbahçe'ye "verilmeyince", pardon "ve-ri-le-me-yin-ce", gelecek sezonda olacakları düşünmek bile istemiyorum!. "1 milyar... 2.5 milyar..." gibi, bu kulüplerin "bazı" yönetim kurulu üyelerinden birinin, bir gece "arkadaşlarına verdiği yemek için ödediği" para kadar bir miktarı, "tribün terörünü önlemek için" para cezası olarak hele hele "büyük" kulüplere verenler, bilmem ki neye hizmet ediyorlar? Bir tulûat tiyatrosunda, seyircileri kahkaha ile güldürmeye mi? Bir federasyon düşünün ki, "doğru attığı bir adımı, eğri hale getirmek için" elinden geleni ardına koymuyor; olacak şey mi? Futbolcular "moral için" Federasyon Başkanını suya atıyorlar!. Maç "kazanılmış" olsa, İngiltere "mağlûp edilse" ve finallere gitmek garantilense, "belki", bu "sulu gösteriyi" anlarım da, "şimdi" ne oluyor, anlamam mümkün değil!. Tıpkı, "tribün terörünü önleme uygulamasının göz göre göre sulandırılması gibi!." Ama şimdi "çokları" diyecekler ki; "böyle başa, böyle tıraş!.." Eh... Onlara da "suya atılan" başkanla, kurulların "sulandırma uzmanı" üyeleri cevap versinler!.. İzmir küme düştü!.. Beklenen oldu; İzmir'in artık Süper Lig'de takımı yok!.. Yıllardan beri yazıp geliyoruz; "Görünen köy kılavuz istemez. Acı son, göstere göstere geliyor, aklınızı başınıza alın!.." "Küçük olsun, benim olsun" kafası Altay'lı, Göztepe'li, Karşıyaka'lı, İzmirspor'lu, Altınordu'lu, Bucaspor'lu İzmir'i küme düşürdü; daha da düşürmeye devam edecek!. Dünyanın nereye gittiğini, sporun, futbolun nerelere geldiğini fark etmeyen, edemeyen kafalardır, bu acı sonun sorumlusu ve suçlusu!.. İzmir, "bu kadar profesyonel takımı" kaldırmaz, kaldıramaz!. İzmir, "bu kadar profesyonel takımı" ancak bu kulüpler, "ikinci, üçüncü liglerde asansör takım olmayı, Süper Ligi hedeflememeyi göze alırlarsa" kaldırır; onda bile kör-topal kaldırır!.. Altay Başkanı Ahmet Taşpınar'ın, arkadaşlarının ve Altaylı futbolcuların TV ekranlarında gördüğüm haline acıdım!. "İstanbulspor bir hatır golü yemedi" diye neler yaptılar? Yazık; "Büyük" Altay'a bakın siz!. Ne hallere düştü, düşürüldü? İstanbulspor "bir hatır golü yese" ve "Altay kümede kalsaydı", ne olacaktı? Bir; "Taşpınar ve arkadaşları" bayram edecek, ne "şike ve teşvik primi iddialarını ortaya atacak", ne de "şaibe" sözünü ağızlarına alacaklardı!. İki; "Altay, bu defa gelecek sezon düşecekti!." İzmir, "6 takımın kulübüne bölünmüş!.." Her kulüp, "hizip hizip" bölünmüş!.. Seçilen yönetim kurulları, daha 3-5 ay geçmeden "kendi içlerinde" bölünmüş!.. "Bölenler" iş başına gelmiş, "bölünenler" "lanet olsun, bir daha mı" diyerek elini eteğini çekmiş!. İşte size İzmir futbolu!.. Taşpınar, "oraya buraya bakıp", ona buna lâf atacağına, geçsin aynanın karşısına "Ben Altay'ı nasıl düşürdüm" diye kendi kendine sorsun!. Altay'ın "acıklı hâlinin" sorumlusu kendisidir!.. "Hesabını vermeden", kimseye de hesap sormaya hakkı yoktur!. "Mahcûp olması, yüzünün kızarması" ve camianın karşısına çıkıp "Beceremedim, özür diliyorum" demesi, aynı durumdaki Göztepeli yöneticilerden ders alması gerekirken, "hem suçlu, hem güçlü" rolüne soyunması, onu "sorumluluktan kurtarmaz!." Altay tarihi ondan "Altay'ı küme düşüren başkan" diye söz edecektir!. Bunu hiç unutmasın!.. Galatasaray'ın sırları!.. "Yakın" bir arkadaşı bana dedi ki: "Terim'i saha kenarındaki agresif hareketleri için çok ağır eleştiriyorsun, işin esasında hakkın var... Ama öyle bir ruh hali içinde ki, inanamazsın!." Sonra anlatmaya başladı... "İsim isim anlattıkları" elbette ki aramızda kalacak!. Ama geneliyle özetleyeyim: "En güvendiği futbolcularının ihanetine uğrayan" bir hoca!.. "Arkasından, hangi futbolcuların nasıl konuştuklarını öğrenen" bir hoca... "Bütün uyarılarına rağmen, özel hayatlarını düzeltmeyen" futbolcularla yola devam etmek ya da "onları takımdan kesmek" ikilemi ile karşı karşıya kalan bir hoca!.. Tanıdığı, konuştuğu, saydığı, güvendiği bir çok Galatasaraylı'nın dahi "Lucescu'ya haksızlık yapıldı, takımın başında kalmalıydı" dediği ve yazdığı bir ortamda, "mutlaka başarılı olmak ve Lucescu'yu geçebilmek" baskısını sürekli yaşamak ve bu baskının getirdiği stresin de altında görev yapmak zorunda kalan bir hoca!.. "Başarısızlığı, yenilgiyi, geride kalmayı" kabul etmeyen, "haksızlığa en sert şekilde karşı koyan" bir karaktere sahip olan bir hoca!.. Ve "arkadaşımın" deyimi ile: İşte, "saha kenarındaki" Terim!.. İşte, Terim'in "biten sezonda" yaşadığı dram!.. Arkadaşımı, bir saate yakın dinledim, tartıştık!. Ama ben "gene" aynı noktadayım: "O görüntüler" Terim'e de, Galatasaray Teknik Direktörü'ne de, bir hocaya da yakışmıyor; yakışmaz!. "Sebebi" ne olursa olsun!. Terim kendine hakim olabilmeli ve "Futbol Federasyonu Talimatları'na göre (Nerede Fedrerasyon ve kurulları?) de, Türk Ceza Kanunu'na göre de suç olan" o hareket ve sözlerin sahibi olmamalıdır!. "Galatasaray Futbol Takımı'nın sırları" sadece Terim'i ve yardımcılarını, Galatasaraylı yöneticileri ve Galatasaraylı futbolcuları ilgilendirir!. "Onları bahane ederek" tribünlerdeki on binlerce, TV ekranları karşısındaki milyonlarca gözün önünde, "böyle sahne alınmaz!." Alınamaz!... Bir not daha: "Galatasaray'dan gidecekler" listesine bakınca, Terim'le "ortak arkadaşımızın" söylediklerindeki "gerçeklik payının ne kadar büyük olduğunu" daha iyi anlıyorum!. Terim'in işi zor, hem de çok zor!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.