Herkesin görüşünü söyleme ve yazma hakkı var; eleştiri yapma hakkı var!.. Yeter ki, "bunlar", açık açık "hakaretlere, yok etmeye, düşmanlıklara, takıntıya, komplekslere dönüşmesin!.." Hele hele "sporda konu milli takımlar ise", eleştirilere, sözlere, yazılara "iz'anın, insafın ve de vicdanın hakim olması gerektiğini" bilmem ki söylememe gerek var mı?.. Ne var ki, TV ekranlarında, gazete sayfalarında "öyle bunamış diller, öyle hastalıklı kalemler görüyorum" ki, yanlarından "insafın da, iz'anın da, vicdanın da geçmediğini" hissederek, üzülüyorum; onlar adına da, meslek adına da!.. Milli Takım'ın "bu defa başarılı olmak için" çıktığı yolda, Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim "cezalarla, hastalıklarla, sakatlarla boğuşa boğuşa" ve milli takımın iskeletini teşkil eden "bir yığın oyuncusundan mahrum", milli takım için "son derece kritik bir dönemden" en az kayıpla, hatta "hiç kayıpsız" çıkmak ve gelecek sezona kadar "rahatlamak, cezaları bitirmek, hastalıkları, sakatları sona erdirerek, ideal kadroya puan kayıpsız kavuşmak için" çırpınıyor; benim "takıntılı" beylerim neler yazıyor, neler söylüyorlar!.. Fatih'in, Halil'in hatta Nihat'in sakat, Yıldıray'ın yok, Emre'nin, Alpay'ın cezalı, Ümit'in "uzun sakatlıktan yeni çıkması sebebiyle" kondisyonsuz ve riskli olduğu bir dönemde, "sanki bunlar bilinmiyormuş gibi", Terim'in elinde "santrfor olarak hemen hemen tek kalmış" Hakan Şükür'e yapılanlar "tek kelime ile" insanlık dışı ve yürekler acısı!.. Bunca yıldır maç seyrediyorum; bunca yıldır milli maç seyrettim; "Macaristan maçındaki gibi" 92 dakika sahada "ne yaptığını iyi anlamış ve ne yapacağını iyi bilen" sonunda da "istediği üç puanı alan" bir milli takımı "çok az gördüm!.." "Aldığı 30 toptan 20'sini hatalı kullanan, kaptıran ve koca bir maç doğru dürüst tek orta yapabilen" Arda da dahildir bu tarif ettiğim çerçeveye!.. Hüseyin başta, "sonradan girenler" de dahil futbolcularımızın, böyle bir havada, bunca olumsuzluk içinde, "hocalarının verdiği görevleri yerine getirmek için" böylesine disiplinli ve özverili bir futbol oynayacaklarına, rüyamda görsem inanmazdım; ama oldu!.. "Hocaları ile kaptanlarını yok etmek için adeta fırsat beklediklerini gösteren" bazı ağızların ve kalemlerin, ne yazık ki oluşturmayı başardığı ağır strese ve baskıya rağmen, "92 dakika" böylesine disiplinli ve "ne yaptığını bilerek oynamak"; gerçekten inanılmazdı; Terim'i de, talebelerini de kutluyorum!.. Bu konuda, "hakkımda davalar açılmasını dahi göze alarak" isim isim "bazı takıntılılar ve yok edici kafalar" için çok ağır bir yazı yazacaktım; ne var ki dün sabah Türkiye Gazetesi'nin spor sayfasını açmak ve bu sayfada sevgili Hasan Sarıçiçek ile sevgili Ümit Aktan'ın "enfes" yazılarını okumak, "yıkıcı ve yok edicilerin kin dolu görüşlerine verdikleri ağır başlı ve çok yerinde cevapları" yudum yudum tatmak, öfkemi büyük ölçüde alıp götürdü!.. Beni de mahkeme kapılarından kurtardı; onlara teşekkür ediyorum!.. "Bazı" maçlar ve dönemler vardır ki; o maçlarda ve o dönemlerde "tek hedef" alınacak galibiyetler ve üç puanlardır!.. "Defansı sağlam tutmak, hatta galip durumda girilen son dakikalarda hücum oyuncusu çıkarıp, defansif yönü güçlü oyuncuları almak", hiçbir zaman "korku" ile izah edilemez; bunun sebebi "psikolojik olarak altında kalınan ağır baskıdan, yola çıkılan uzun süreçte kurtulabilmek için, riski alabildiğine azaltma" düşüncesidir!.. Dünya futbolunda artık, "gruptan çıkmak" ve hatta "şampiyon olmak", hele hele son Avrupa ve Dünya Şampiyonaları'nda görülmüştür ki; "iyi futbola, şahane oyuna değil" sadece ve sadece "skor levhasında yazan sonuçlara bağlıdır" ve öyle de olmaktadır!.. Moldova'yı da yenersek, "kimle oynamış olursak olalım, nasıl oynamış olursak oynayalım" rakiplerimiz, karşımıza çıkarken Türk Milli Takımı'nı "3 maçta, hem de cezalara ve cezalılara, sakatlara rağmen 9 puan almış ve kayıpsız grup liderliğine oturmuş" bir rakip olarak göreceklerdir!.. Ve de, Türk Milli Takımı oyuncuları da "bunca dezavantaja rağmen" yola "kayıpsız olarak devam etmenin morali içinde" gelecek sezona ümitlerini ve ümitlerimizi taşıyacaklardır!.. Biraz iz'anı, biraz vicdanı, biraz insafı olan, "Macaristan'ı öyle ya da böyle Macaristan'da ilk defa yenmiş bulunan ve bunca yokluk içinde 4 gün sonra Moldova maçına çıkacak olan" bir Milli Takımı, onun hocasını ve kaptanını "adeta yok etmek için" böylesine "insafsız yazılar yazar, böyle izansız yorumlar" yapar mı?.. Rüştü'nün kamptan yükselen feryadı çok doğrudur; "Hep mi bizimle oynayan takımlar kötü takımlar? Biz hep mi sadece kötü takımları yenebiliyoruz?.." TV ekranı orada, gazete sayfası burada, bir yere kaçmıyorlar; bekle ve hiç olmazsa 5 gün sabret, Moldova maçı oynansın, sonra ne yazacaksan yaz!.. Terim'in "4 gün içinde, bunca yıl milli takımlara çağrılan ve ay-yıldızlı forma ile ne yaptığı ortada olan" Ersen Martin'i alıp da "Hakan'ın yerine oynatmasına imkân var" mı; yok!.. Fatih'i iyileştirmesi, Halil'i sapasağlam yapması, Ümit'e "dört günde 92 dakikalık kondisyon yüklemesi" mümkün mü; hayır!.. Öyleyse, hâlâ niye "Hakan Şükür'ü yok etmeğe" uğraşıyorsun?.. Hakan ile beraber, Terim'in de, Milli Takım' ın da "hedeften şaşabileceğini" düşünmüyor musun; yoksa asıl derdin bu mu; bu olursa şıkır şıkır oynayacak mısın?.. Mevsim başından beri, ayak parmağı kırık, hasta hasta "kaç maç oynadı" Hakan?.. 36 yaşında, şu ana kadar Türkiye'de "bu sezon" en çok maç oynayan futbolcu o değil mi?.. Onun "Macaristan maçında ne yaptığını ve yaptıkları ile arkadaşlarına neler yaptırdığını, Türkiye'nin attığı tek golde dahil" görmeyen, görmek istemeyenlere, göremeyenlere söylenecek çok şey yok; huylu huyundan vazgeçmez!.. Benim sözüm; "onların dolduruşlarına kapılan" arkadaşlarımıza!.. İzanı, insafı ve vicdanı unutmayın!.. Eleştirin ama yok etmeyin!.. Bugün, "bizzat" Hakan'ın da, Galatasaray'ın da, Milli Takım'ın da Hakan'a ihtiyacı var!.. Moldova önünde Milli Takım'a başarılar diliyorum!.. 3 maçta 9 puan; başka yolu yok!.. Haydi çocuklar!..