Gazetelerde haber: "Galatasaray Yönetimi, Mali Genel Kurul'da 55 üyenin imzasıyla verilen, Riva arazisine, arsayı kulübe kazandıran eski başkanlardan Selahattin Beyazıt'a şükran borcunun ifadesi olarak, 'GS Beyazıtland' isminin verilmesi önergesini yerinde buldu ve işleme aldı. Kulübün resmi internet sitesinde yapılan açıklamada yönetim kurulunun, yapılacak ilk olağan veya olağanüstü kongrede konunun gündeme getirilmesi ve Selahattin Beyazıt'ın isteğiyle oylama yapılması kararı aldığı bildirildi." Kafaya bakın siz; hadi diyelim ki, "bazı" genel kurul üyeleri "birbirlerini" de doldurarak "Beyazıtland" gibi "kabul edilemez" ve komik bir "yabancılaşma deyimi" icat ve "vefa duygusunu" böyle bir deyimin içinde eritip, yok ettiler; iyi de ya "yönetim?.." Ne demek "Beyazıtland?.." "Alan" gibi, "Köy" gibi, "Site" gibi ve daha bulunabilecek bir yığın "Türkçe ya da Türkçeleşmiş" kelime varken, "land" ile biten "bileşik isim" de ne demek oluyor; a benim monşerlerim?.. Eller gidiyor Mersin'e, ya biz?.. FIFA Başkanı Blatter, "futbolun geleceği için", hem de "yakın" geleceği için neler yapılacağını açık açık ortaya koymuş: 1 - Sahadaki onbirlerde "en az 6 yerli futbolcu" oynayacak!. (Hem de aslına faslına bakılmadan "ülke milli takımında oynayacak şartları taşıyacak" 6 futbolcu.. Yani, Türk Milli Takımı'nda oynama hakkı olmayan ya da bu hakkı kaybetmiş olan futbolcular, yerli kontenjanına giremeyecek, yabancı sayılacak!..) 2 - Üst düzey ligler, (Mesela bizdeki Süper Lig gibi) 16'şar takımdan oluşacak. Böylece futbolcular yeterli dinlenme imkânı bulacak, seyirci ve taraftar maçları daha çok özleyecek ve tribünlere rağbet edecek, milli takımlar için yeterli hazırlık ve maç zamanı kalacak. 3 - Dikkat; "maç naklen yayınlarından elde edilen gelir", kulüpler arasında eşit, evet "eşit" olarak paylaştırılacak. "Biz büyüğüz, bizim çok masrafımız var" palavralarıyla "aslan payının kapılmasına" son verilecek. Böylece "diğer takımların da mâli bakımdan güçlenmeleri sağlanacak" ve liglerde "güç dengesinin" kurulmasının, "liglerin renklenmesinin" yolu açılacak. Blatter diyor ki; "Yayın gelirlerinin performansa göre dağıtılması doğru değil, herkes eşit pay almalı. Mevcut TV gelirleri dağıtım sistemi, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapıyor. Almanya, Fransa, İngiltere, İspanya ve İtalya'da lig başlarken şampiyonun hangi takım olacağı neredeyse belli. Şans eşitliği yok. Büyük kulüplerin 'Yıldızları oynatabilmek için bu paralara ihtiyacımız var' gerekçesi bir oyun. İşler bugüne kadar gittiği gibi gitmeyecek, futbolda çok şeyler değişecek. Kulüpler sadece ellerindeki parayı harcayabildiklerinde yıldızların da fiyatı düşecek!.." 4 - Teknoloji, hakem unsurunun yerini alamayacak. FIFA Başkanı"haklı" olarak "Her kararın videoda tekrar tekrar incelenmesi yanlış olur. Bu yola gidilirse statlar iki haftada boşalır, çünkü futbolseverlere tartışacak şey kalmaz. Sadece 'Gol mü, değil mi' tereddütleri için teknoloji kullanılabilir. İtalya Federasyonu saniyede 100 resim çekebilen bir kamerayı bize sunacak, bu olabilir. Ya da ceza alanlarından sorumlu olacak birer hakem, gol çizgisinin arkasına yerleştirilebilir" diyor. Bilmem ki, "medyadaki" kalemşorlarını da arkalarına alıp, yıllardır "mavi boncukçu federasyonları" ve kamuoyunu "kandıran" sözüm ona "4 büyükler" ne yapacaklar?.. TV naklen yayınlarından aldıkları "aslan payını bile beğenmeyenlere" ve "yabancı futbolcu transferinde sınırlama ve sahadaki yabancı oyuncu kontenjanı kaldırılsın" diyenlere duyurulur; gözünüz aydııın!.. Sorular ve cevaplar!.. > Diyorlar ki; "Çek maçını seyrettin, sonra da yorumladın, üstüne söyleyeceğin bir şey yok mu?.." Cevabım basit; ortada henüz bir "milli takım yok", sevgili Zeki Çol'un hatırlattığı gibi "eskilerin deyimi" ile bir "muhtelit", yani "benim yazdığım gibi" bir "karma" var; ilk defa yan yana gelen ve "beraberce" 4 antrenman bile yapmayan, yapacak zaman bulamayan!.. Yazacak fazla bir şey "şimdilik" yok; bir "Ümit" var ama, o da "son 10 dakikada girip iki gol atan" Ümit; gerisini "sabredip" bekleyeceğiz!.. Önce "koruk" olacak, sonra da "üzüm!.." > Diyorlar ki; "Terim bu defa başarılı olabilir mi?" Diyorum ki; Terim'in başarılı olması, Gündüz Tekin Onay'a bağlı; öncelikle Gündüz Tekin Onay "samimiyetle" istemezse, Terim ağzıyla kuş tutsa, başarılı olamaz. Onlar inkâr etsede, aralarında tam bir "soğuk savaş" var, yarınlarda "sıcak" temasa dönüşebilir. Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy, "Başdanışmanı" ile "Milli Takımlar Baş >Sorumlusu" arasındaki bu sorunu çözemezse, milli takımın sonu hüsran olacaktır; bizden söylemesi!.. > Diyorlar ki; "Fenerbahçe neden durdu?.." Diyorum ki; "Her şey iyi gider" ve takım "şampiyonluğun kesin favorisi olarak" ligi güle oynaya götürürken, Aziz Başkan "yabancı oyuncu transferleri için" oraya buraya el atar, haber gönderirse, Daum "Takımın Türk oyuncularının yetersiz olduğunu" tekrar tekrar söylemeye başlarsa, Fenerbahçe yazar çizerleri Alex'i ve Anelka'yı "iyice soğutmak için" ellerinden geleni ardlarına koymazlarsa, sonra da çıkıp "Fenerbahçe neden bu hâlde" sorularına cevap ararlarsa, bilmem ki, onlara "Bu hâlde olması bile büyük başarı" cevabını verirsek, haksız mı oluruz? > Diyorlar ki; "Galatasaray kurtulur mu?" Diyorum ki; "Galatasaray'ı bu hâle getiren Faruk Sürenler, Mehmet Cansunlar, Özhan Canaydınlar, Turgay Kıranlar ve de 'duayen' denilen 'muayyen' insanlar devreden çıkarılırsa, zorlamalarla ortaya çıkarılacak 'yapay kadrolar' yerine, Galatasaray'ı gerçekten kurtarabilecek kadroların iş başına gelmesinin önü 'böylece' açılırsa, Galatasaray'ın kurtulmaması için hiçbir sebep yok. Üstelik ortada kritik bir durum var ama Galatasaray gibi bir kulüp için içinden çıkılmayacak bir durum da yok; yeter ki, istenilsin ve yönetim, ehil ellere teslim edilsin!.." > Diyorlar ki; "Sporda şiddet durdurulabilir mi?" Diyorum ki; bir ülkede "Spor Yazarları Derneği'nin başına getirilenler" yazılarında "... Bakıyorum da onu en fazla yok etmeye çalışanlar şimdi Ümit Karan yalakası olmak için yarışıyor" diyecek kadar "sözün" kimlere ve bu "çok seviyesiz üslûp içinde" gideceğini düşünemeyecek kişilerse, o ülkede "eğitim ve kültür seviyeleri" meydanda olan fanatiklere, holiganlara "Dur" demenin, diyebilmenin zorluğu, hatta imkânsızlığı ortada değil mi?.. Şimdi, kimi, kime ve nasıl şikâyet edeceğiz?.. "Böyle" bir zihniyeti, TSYD'nin başında yıllardır tutan bizler "değişmediğimiz ve gerçekleri göremediğimiz sürece", söyler misiniz bana, sporumuzdaki bu "çirkinlikler çarkı" nasıl düzelecektir?.. Tüylerim diken diken!.. Haberim olmadı, "yazıyı okumadım", ne zaman ki "Basın Konseyi'nin kararı" bilgisayarıma düştü; tüylerim diken diken oldu!.. Kararda deniyor ki: "Yazıda, ilk bakışta bir futbolcunun hakemi kandırmaya yönelik hareketinin mizahi bir dille eleştirildiği izlenimi doğsa da, kalecinin pek çok defa ırksal kökeni nedeniyle küçük düşürüldüğü, kalecinin futbolcu olarak maçtaki davranışını eleştirmekten ziyade ırksal kökenine vurgu yapıldığı, böylece siyahi kaleci Jef'in ırksal kökeni nedeniyle aşağılandığı gerekçesiyle: Basın Meslek İlkeleri'nin 'Yayınlarda hiç kimse; ırkı, cinsiyeti, sağlığı, bedensel özürü, yaşı, sosyal düzeyi ve dini inançları nedeniyle kınanamaz, aşağılanamaz' şeklindeki 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmış ve ........ gazetesi yazarı ..........'ın 'Uyarılmasına' oybirliği ile karar verilmiştir." Gazetenin de, yazar arkadaşın da adını vermiyorum; "derdim" onlarla değil!.. Fenerbahçe - Trabzonspor maçında "Trabzonspor kalecisine atılan pet şişesi ve bu şişeden sonra ortaya çıkan tablo ile ilgili olarak" bakın neler yazmış "spor yazarı olmayan" ama "çok tecrübeli olan" bu arkadaşımız: "Mübarek Sanki Otobüs Topuydu... Fukara sümüğü gibi yere yapıştı... 'Siyah ırk daha mukavim (dayanıklı) olurmuş' şeklindeki inanışı yalan çıkardı... Fenerbahçeli Alex, Jef'in kulağına eğilerek (yazarın kurgulamasına göre) 'Küçücük su şişesi sırtına dınk etti diye neden çimene serilirsin şabalak' dedi." Tam da Real Zaragoza - Barcelona maçında, Zaragozalı seyircilerin Samuel Eto'o'yu "ırkçılık yaparak" tribünlerde aşağılamasının dehşeti ve yankıları kamuoyunda, TV'lerde ve gazetelerde sürerken, "bizdeki", üstelik "basın tribününden gelen ırkçı saldırı" ile ilgili karar, gündeme düşüverdi ama ortada "tıss" yok!.. Soruyorum; "Bu yazı ve bu yazıyı yazan" arkadaşımız için ne yaptı, benim Türkiye Spor Yazarları Derneğimin "anlı ve de şanlı" yöneticileri?.. Bitmedi; "böyle" bir yazıyı "spor sayfalarına nasıl koyarlar", o gazetenin yazı işleri müdürleri, spor müdürleri, genel yayın müdürleri?.. "Bizler" gazetelerimizde, hem de "spor gazetelerimizde", en tecrübeli gazetecilerin, meslek kuruluşlarımızın başkanlarının imzalarıyla "bunları (Diğer örneği, 'Sorular ve Cevaplar' başlıklı bölümde verdim) yaparsak", sokaktaki, stattaki adam neler yapmaz?.. "Attığımız zaman, mangalda kül bırakmıyoruz" ama, "iş kendimizi düzeltmeye gelince"; püfff!.. Yazıklar olsun hepimize!..