Kimse kendini aldatmasın!.. "Amigolara 5000 bilet dağıtan" bir federasyon, "bedava biletlerle beslenen ve semiren" tribün çeteleri ile, "çetelerle kulüpler arasındaki karanlık ilişkilerle" mücadele edemez!.. "Zihniyet" aynı zihniyet!.. Ukrayna milli maçında sahaya, eline geçeni atanlar kimlerdi?.. Ama "devletin televizyonu" TRT bile tescil etti; sahaya "bir şeyler, şişeler, taşlar" atmak "küçük şeyler" ve "sayılmaz"; sayılması ve "büyük" olması için ille de kan akmalı, "adam ölmeli!.." Kimse kendini aldatmasın!.. Olaylarda "ancak gencecik bir insan ölünce", telaş içinde toplanıp, sevgili kardeşim Hıncal Uluç'un aylardır yazıp geldiği tedbirleri "maddeleştirip ve alt alta yazıp açıklayan" bir federasyonla "bu mücadele" yapılamaz! Bu tablo "neyi göstermiştir" bilir misiniz; "Cihat Aktaş'ı mezara götüren karanlık yolu gördükleri, hem de yıllardır gördükleri hâlde", umursamayanların, Meclis'in çıkardığı kanunu uygulamayanların, "Bu federasyonu ben kurdum, hesabını sorarım" diye bas bas bağıran kulüp yöneticilerine gıkını bile çıkaramayanların, hatta "bu açık tehditten birkaç gün sonra" kameraların tespit ettiği "iğrenç suçları" affedenlerin kimler olduğunu!.. Kimse kendini aldatmasın!.. Çoğunluğu Cihat Aktaş'ın ölümüne "timsahın göz yaşlarını döken" ve daha dün "rakibine parmak atan, orasını burasını gösteren" futbolcuları "korumak" ve "ceza almalarını önlemek için" neler yaptığı ortada olan medyamızla "tribün terörünün önleneceğini" sanmasın!.. "Vatandaş tribünlere deşarj olmak için geliyor, bırakın doya doya küfretsinler" diyen, "futbolculara ahlâksız tiyolar veren" yazarlarımızla ve onlara sesini sedasını çıkaramayan meslek kuruluşlarımızla ve yazar çizerlerimizle, bunca olaya ve bunca kopan kıyamete rağmen, sırf "Spor Yazarları Turnuvası'nın peşinde koşmak pahasına" kulüplere "sert çıkamayan" ve hele hele bugünlerde "dut yemiş bülbüle dönen" Türkiye Spor Yazarları Derneği yönetimimizle "sporda şiddete karşı yapılacak çok zor, hassas ve meşakkatli mücadelede" başarılı olunamaz! Kimse kendini aldatmasın!.. "Olayları önlemek için" her türlü tedbiri almak durumunda ve sorumluluğunda olan, ellerinde "yeni çıkarılmış yasa bulunan", ama bu yasayı bile uygulamaktan aciz, sadece ve sadece "yıllardır kanıksadığımız" açıklamaları güncelleştirmekten başka bir iş yapmayan, "şikâyet edilen sorumları çözmek durumunda oldukları hâlde" kendileri de "şikâyetçiler kuyruğuna giren" yetkililerle, valilerle, emniyet müdürleri ile, savcılarla, RTÜK'le, milletvekilleri ile, bakanlarla bu sorun çözülmez, çözülemez!.. Kimse kendini aldatmasın!.. Bu ülkede "devletin televizyonu" bile, sahalardaki şiddetin ve anarşinin "temel sebeplerinden biri olan" ve bunu da "acı örnekleri ile" yıllardan beri yaşadığımız "hakemlere olan güveni yıkan" sözüm ona spor (!) programlarına kendisini kaptırırsa... "Bu yıkıcı ve tribünleri hakemler aleyhine galeyana getirici" programlardan "şikâyetçi olan" ve "tehlikeyi yıllardır işaret eden" eski bir Merkez Hakem Komitesi Başkanı'nı TRT ekranlarına çıkarıp, her hafta "özel" TV'lerde "reyting aracı" hâline gelen programın benzerini "Biz eğitiyoruz" palavrası arkasında yapar ve "tribün - hakem güvensizliğini" körüklerse... Ve mesela, "Selçuk Dereli ile Kuddusi Müftüoğlu'nun Nobre'ye yapılan faul ile, Ümit Karan'ın yaptığı faul pozisyonlarını süzememeleri karşısında", anlı-şanlı "eski" Merkez Hakem Komitesi Başkanımız "benzer hataları yapan" hakemlerden birini "göklere çıkarırken", sahadan çıkarken "arkaya dönüp dönüp bir şeyler söylediği" ekranda açık açık görüldüğü hâlde, Nobre'ye haklı olarak çıkan ilk sarı kartın sebebini bile tam anlamadan, anlayamadan ötekini "yerden yere vurmak için" elinden geleni yaparsa... Buna da "o programın sunucusu" müdahale etmezse, edemezse, hatta destek verirse... Devletin televizyonuna bile bulaşan "hakem yıkıcılığı" virüsünü önlemek için RTÜK ve Futbol Federasyonu kıllarını kıpırdatmazlarsa... Devletin televizyonunun da katıldığı "hakemler üzerine kurulan" bu çirkin ve "taraftarı, kulüpleri, yöneticileri hakemlere ve birbirlerine düşman eden" yarış durdurulamazsa... Üstüne üstlük "kendilerinin, takımlarının, teknik adamlarının ve futbolcularının başarısızlıklarını" alınan "kötü" sonuçlardan sonra "genellikle hakemlere fatura etmeye çalışan" yöneticilere, Futbol Federasyonu, onun Disiplin ve Tahkim Kurulları seslerini, sedalarını çıkarmazlarsa... "Cezanın caydırıcı olması" prensibini unutan ya da hiç hatırlamayan "yetkililerimiz", NBA'de verilen "73 maçlık, 30 maçlık, 25 maçlık yani milyonlarca dolarlık" cezaların "anlamının ne olduğunu" anlamamakta ısrar ederlerse... Şiddet önlenemeyecek ve giderek artacaktır!.. (Özellikle de Bülent Yavuz'a not: Hatta "çok ağır tahrike rağmen" profesyonel bir sporcunun nasıl davranması gerektiğini öğrenebileceğiniz çok önemli bir derstir, bu ağır kararların gerekçesini, lütfen bulunuz ve okuyunuz!..) "Kafalar değişmedikçe", "eyyamcılık devam ettikçe" ve "canlar fena hâlde yakılmadıkça" açık açık ve üzülerek söylüyorum ki; "böyle gelmiş böyle gider!.." Ve... Yürekten katıldığım "bu hafta maçlara gitmeyin" kampanyası, "bir değil on hafta da sürse" böyle gelmiş, böyle gidecektir!..