Hakemliğini hiç ama hiç sevemediğim biridir, Murat Ilgaz! Onun düdüğüne hiç güvenmedim! Diyarbakırspor - İstanbul B.Belediyesi maçında çaldığı penaltı düdüğü ile, Diyarbakır'ın üçüncü golünde çalmadığı faul düdüğü bile Ilgaz'ın ne kadar "çifte standartlı olduğunu" çok iyi göstermektedir! Altay - Sakaryaspor maçında çalmadığı penaltı düdükleri de öyle! Ama işte "böyle düdük çalanlar ya da böyle düdük çalmayanlar", Bülent Yavuz'un gözdeleri!. Neden? Zira, Bülent Yavuz'un "yönetim zihniyetine çok uygunlar!." Çalınan ve çalınmayan düdüklerde "hakları yenen, bir sezonluk emekleri boşa giden" takımlar onların umurlarında değil! Onlar için "kime niyet edilmişse; kısmetin ona verilmesi" esas!. İşte Türk hakemliğini, "olması gereken yere getirmeyen sebep bu!" Tarafsızlık yok, çifte standart var, "peşin niyet var!." Elbette bu yüzden, "hakları yenilenler" kıyameti koparıyorlar; "İnfaz edildik!." Haklılar, hem de çok haklılar! Ne olacak Galatasaray'ın hâli? İnsanın inanası gelmiyor! "Galatasaray'ı bu hâle düşürenlerin iki liderinden biri", çıkıyor ortaya "kurtarıcı" rolüne soyunuyor! Bakıyorum anlı şanlı medyamıza ve anlı şanlı yazar çizerlerimize, ortaya çıkıp da "Kulüp hem maddi hem de manevi olarak tarihinde görülmedik şekilde erozyona uğrarken zat-ı âliniz başkan yardımcılığı, hatta başkan vekilliği yapmıyor muydunuz? Gelinen bu noktada en az Süren kadar rolünüz yok mu?" demiyor, diyemiyor! Durum açık ve iki ihtimal var: Ya Mehmet Cansun, tıpkı Faruk Süren'in, Alp Yalman'a karşı oynadığı "Brütüs'lük rolüne soyundu!." Ya da, "başkanlık koltuğunda düşünülen değişiklik" tamamen "anlaşmalı" ve "Gitti Ali, geldi Veli" cinsinden!. Aslında ikisi de aynı yola çıkıyor: "Galatasaray'ın başına Süren yönetiminin yaptıklarını denetletecek ve gerekirse hesap soracak" bir yönetimin gelmesini önlemek! Galatasaray'ı maddi ve manevi olarak "batacak hale getirmiş olmanın üzerine şal örtülecek!." Süren, "hakikaten Sezar gibi oynuyor!." Özhan Canaydın'a haber "Koy adaylığını seni destekleyeyim!" Türkçe'ye tercümesi; "Başka biri gelecekse sen gel ve bizden hesap sorma!." Canaydın'dan camiaya mesaj; "Hesap sormak Galatasaray Kulübü'nü yaralar ve Galatasaray'a yakışmaz!." İşte, Yalman'a karşı çıkan ve ondan yönetimi alan "Üç ahbap çavuşların kongre kararından sonra aldıkları vaziyet!." Galatasaray camiası, Süren ve arkadaşlarının elinde ve de Divan Kurulu Başkanı'nın da yardımı ile, dilim dilim bölünüyor! Arada adeta kan davaları doğuyor! Başkan ve yönetim, ondan da öte Divan Kurulu yönetimi "camiayı kucaklayacağına, birleştirici rol oynayacağına" arada uçurumların oluşmasına sebep oluyor! "Böl, parçala yönet" Makyavelizmi Galatasaray'ın yönetiminin zihniyetine temel oluşturuyor!. Ve herkes yıllarca seyrediyor!. Bin defa yazdım, işte bu zihniyet kulübü bu noktaya getirmiştir ve "bu zihniyete hizmet edenlerin tamamı, hatta romantikler de dahil olmak üzere" Galatasaray'a büyük zarar vermişlerdir!. "Futbolcusunun, teknik adamlarının kazandıkları parayı, onların haklarını ödemeden, altında kendi imzalarının bulunduğu ve kendilerinin hesapsızca yaptıkları borçları kapatmak için kullanmaları", sonunda takımı da "yeniçeri ocağının dağılma yıllarındaki durumuna getirmiş" kaçanlar "kurtulduklarına sevinmiş", kalanlar "her odada ayrı bir grup oluşturarak", Fatih Terim'in kırıntıları kalan mirasını tamamen bitirmek için fırsat bekler hale gelmiştir! Galatasaray bu tablodan nasıl kurtulur? Camiayı kucaklayacak, yıpranmamış, bu yönetimin yanlışlarını, hatalarını yüklenmemiş, sayılan ve sevilen bir başkanın liderliğinde "iş yapacak ve taze para bulacak bir yönetimle", Galatasaray krizi aşabilir! Prof.Dr. İzzettin Doğan'ın adı geçiyor! Süren - Cansun - Özaydın yandaşları hemen başladılar; "Bu işin acemisi! Parası yok!. Bir süre yönetimlerde pişmesi gerek!" Hey gidi hey!. "Tecrübeli, parası var, pişmiş" diye işbaşına gelenlerin Galatasaray'ı ne hale düşürdükleri ortada! Kimbilir belki de "tecrübesiz, parasız, pişmemiş" olanlar, ama "yöneticilik, liderlik, toparlayıcılık, uyumlu ve yeterli bir kadro kurabilmek gibi yeteneklere sahip" olan bir kişi, "tecrübeli - paralı - pişmiş" olanlardan çok daha iyi bir şekilde yönetebilecektir, Galatasaray'ı! Ve inanıyorum ki, yönetecektir de! Zira İzzettin Doğan ya da onun gibi "bir başkan adayı", gerçek bir Galatasaraylı olacaktır, saygın olacaktır, Galatasaray'ın manevi değerlerine sahip çıkacaktır, "taze para ve kredi bulma imkânı" olacaktır, iyi bir yönetim kadrosu kurma fırsatını bulacaktır, bütün Galatasaraylılar, kulübü kurtarmak için böyle bir yönetime destek olacaktır!. "Efendim, madem destek verilecek neden Süren'e verilmedi? Neden Cansun'a verilmesin?" Sebep açık; onlara sempati kalmadı, güven kalmadı, saygı kalmadı!. Camiayı toparlamak yerine, "taraf oldular!" Ne Süren, ne Cansun, ne de "onların kuracağı ya da destekleyeceği bir aday" Galatasaray'ın hastalıklarını tedavi edebilir!. Çare, yönetimin ve yönetim zihniyetinin "bütünüyle değişimindedir!" "İcralara, hacizlere, TGS ya da Cayman Adaları gibi olaylara, mahkemelere, gazete manşetlerine çıkan skandallara şerbetli olmayan" bir başkan ve yönetim Galatasaray'a lâyıktır!. Plânı, proğramı, hesabı, kitabı bilen, "verdiği sözü tutan", onun arkasında olan, kulüpte ve takımlarda disiplini sağlayan, futbol takımını "yozlaşmış yeniçeri ocağı hüviyetinden kurtaracak" bir yönetim, bir başkan Galatasaray'a lâyıktır! Daha ne diyeyim, ne yazayım? Meramımı anlatmam için bando takımı mı kurayım? Rıdvan!.. İkinci Lig'deki yükselme maçlarını seyrederken, Altay Teknik Direktörü Rıdvan'ın durumuna, tutumuna üzüldüm! Altay'a hiçbir şey vermemenin, verememenin hüznünü hem kendi yaşadı, hem de bütün Altaylılar'a yaşattı! Bir teknik direktör olarak da "sınıfta kaldı!" Sakaryaspor önüne çıkardığı takım ve verdiği taktik, maçı ve turu adeta rakibe hediye etti! "Yan toplarda zayıf görünen rakibe karşı", koca bir devre ortadan delik açmaya çalışmak, Altay'ın intiharı idi ve nitekim öyle de oldu! Ama kabahat onda değil, onu takımın başına getirenlerde! Geçen sezon "yanlış hoca değişimi ile" takımı küme düşürenler, bu defa da "yanlış hoca seçimi ile", Süper Lig yolunu kapadılar! Tebrikler! Rıdvan henüz "iddialı bir takımda teknik direktörlük yapacak" tecrübeye sahip değil, bu bir!. Asıl önemlisi "ruh hali" buna müsait değil, bu iki!. İzleyin maçın kasetlerini, Rıdvan'ın hareketlerini analiz edin ne dediğimi çok iyi anlayacaksınız! Ama artık çok geç; değil mi Nafiz başkan? Bravo!. Şu Oktay'ın yaptığına bakıyorum da, Trabzonspor yönetiminin "yıllanmış ve hep problem olmuş" cazip şöhretlerle ilişiğini kesme kararında ne kadar haklı olduğunu anlıyorum! Anlamadığım bir şey var; Oktay gibi, Sergen gibi oyuncular nasıl hâlâ müşteri bulabiliyor, nasıl hâlâ peşlerinde koşanlar ve onlara trilyonlar verecekler var? Kendilerine "en bunalımlı günlerinde el uzatan, futbolcu olarak ortadan silinecekleri dönemlerde, bütün eleştirilere rağmen onlara kucak açanlara" verdikleri karşılık ortada: "Biz bu işi para için yapıyoruz, elbette para nerede ise biz oradayız!" Gittikleri her kulüpte "çocukluklarından beri o kulübün taraftarı olduklarını" söyleyip, "kanımız o renklerde akıyor" gibilerden lâflar edip, sonra da "ilk fırsatta" tam tersine açıklamalar yapmak, onlara kucak açan yöneticilere hatta hakaret etmek de "bu çocukların değişmez üslûbu!." İşte onun için, Trabzonspor yönetimini kutluyorum! "Takım ve kulüp içinde devamlı problem çıkaran, çıban başı olan" futbolcular kim olurlarsa olsunlar "kendinize kulüp bulun" diyebiliyorlar!. Keşke bütün kulüpler bunu yapabilse! Bu hangi kurul? Sevgili Fatih Altaylı, Bay Duygun Yarsuvat'ın "kendi seçip, kendi topladığı" kurulda kurdurduğu bir komitede yer almayı reddettiği ve "bu seçimi eleştirdiği için" sevgili kardeşim Hıncal Uluç'a "Ne var bunda? Eğer kulüp üyesi isen bu görevi yerine getirecektin, yoksa istifa etmelisin" diyor!. Hoppala!.. Sevgili Fatih Altaylı söyler misin; "Galatasaray Kulübü'nün tüzüğünün hangi maddesinde", Divan Kurulu Başkanı'nın yaptığına dair hüküm var? Hangi maddede, "Divan Kurulu Başkanı, kendisinin tesbit ettiği isimleri toplantıya çağırır, o toplantıda komiteler kurdurur ve görevler verir" diye yazıyor? Divan Kurulu Başkanı'nın yetkisi "Divan Kurulu ile sınırlıdır!" "Bu dediğini" Divan Kurulu toplantısında yapsa idi, neyse! Ama o, "Duygun Yarsuvat Kurulu'nda yaptı!" "Duygun Yarsuvat Kurulu'nda verilen görevi kabul etmemenin", Galatasaray üyeliğinden istifa ile ne ilgisi var? Galiba ortada "eksik bilgi" var! Sevgili Hıncal'a "görev verilen toplantı", Divan Kurulu toplantısı değil, "Duygun Yarsuvat Kurulu'nun toplantısı" idi!. Zaten sevgili Hıncal da "Duygun Yarsuvat Kurulu'ndan istifa etti!" Yani, "senin dediğini yaptı!" Neden eleştiriyorsun? Palavrayı bırakalım; İkinci Lig yükselme maçlarını seyrediyoruz! Daha önce Süper Lig'e çıkan Göztepe ve Diyarbakırspor'u da seyrettik!. Söyler misiniz bana, bıraktım Galatasaray'ı Fenerbahçe'yi, Beşiktaş'ı, Trabzonspor'u, Gaziantepspor'u; Ankaragücü'nde, Gençlerbirliği'nde oynayacak kapasitede kaç futbolcu gördük? Bir de çıkmış bu "futbolcu fukaralığında", yabancı futbolcu sayısının arttırılması kararını yerden yere vuruyoruz! El insaf!. "Talebin çok, arzın az ve kalitesiz olduğu" bir ortamda, transferde enflasyonist ve anormal fiat artışlarının normal olduğu, olacağı gerçeğini bile inkâr etmek, kime hizmettir? "Yabancı futbolcu kararı", futboldaki enflasyonist fiat artışını durduracaktır! Galatasaray gibi bir kulüp, Bülent gibi bir oyuncuya, "bir yılda ödeyemediği 6 milyon dolar gibi anormal bir rakamı" vermeyecektir! Denizlispor ve futbolcu da "öyle bir rakamı isteyemeyecektir!" "Sekiz yabancı" demek "sekiz yabancı almak" demek değildir! "Sekiz yabancı" demek, durmadan fiat arttıran kulüplere ve futbolculara "Bak dışarıda çok daha ucuz ve kaliteli futbolcular var" diyebilmektir, "göz dağı verebilmektir!" Görülecektir ki, büyükler dahil hiç bir kulüp "sekiz yabancı" almayacaktır! Kim ne derse desin, hem bu karar, hem de "futbol düzenimizle ilgili olarak son alınan ve yürürlüğü konan kararlar" için Federasyon'u kutlamak gerek! Bakıyorum, yerli - yersiz Federasyonu kıyasıya eleştirmek için yarışanlar, "futbolumuza çok önemli yenilikler getiren son kararlarla ilgili" tek kelime yazmak lütfûnda bulunmadılar! Doğrudur, biz hep "yıkmak için varız!" "Yapmak isteyenleri bile yıkmak" görevimizdir!. Alkışlar!..