Çarşamba günü Türkiye Gazetesi'ndeki yazımın başlığı "Ümidim az" idi; hatta yazımın içinde "Ümidim çok az" diyordum; Fenerbahçe'nin Arsenal, Galatasaray'ın Benfica ile deplasmanda yapacakları maçlar için!.. Ve "neden ümidimin az olduğunu" anlattığım yazımı "Söyleyin bana sevgili okurlarım Fenerbahçe'den de, Galatasaray'dan da nasıl ümitli olayım?..'İnşallah' başarılı olurlar da, 'maşallah' derim" diye bitirmiştim!.. Fenerbahçeli futbolcuların "defansif" anlamdaki "müthiş" direnişlerini, Galatasaray Takımının, "hocası ve futbolcularıyla" Portekiz'de "yıllardır unuttuğumuz" ve "hasretle beklediğimiz" o "Avrupalı Galatasaray" ruhunu yeniden sahalara getirişini seyrederken, bir değil bin defa "maşallah" dedim ve şimdi açıkça yazmalıyım ki: Hayatımda, "bu defaki gibi" çok az "büyük mutluluk duyduğum bir mahcûbiyet" yaşamışımdır; Fenerbahçeli futbolcular ve "özellikle" de Galatasaray Teknik Direktörü Skibbe "bana bu mahcûbiyeti de, bu mutluluğu da iki gece üst üste yaşattılar"; kutlarım!.. Neden "Aragones" demiyorum; "futbolun ve maçın hücum tarafını tamamen unuttuğu için!.." Neden "Galatasaraylı futbolcular" demiyorum; zira "Galatasaray futbol takımının bu futbolu oynayacak oyunculara ve kadroya sahip olduğuna inandığım" ama "bu kadronun oynaması gereken futbolu oynayamaması ve yakalaması gereken istikrarı yakalayamamasından" hocaları "Skibbe'nin sorumlu olduğuna inandığım" için!.. Bu inancım değişti mi?.. "Henüz" hayır!.. Skibbe konusunda "inancımın değişmesi için" bir - iki maç yetmez; Galatasaray'ı "ancak" istikrarlı bir futbol çizgisine oturttuğu zaman değişecektir; beni "sonuçlardan önce Galatasaray'ın oynadığı futbol ilgilendiriyor"; Galatasaray "bu kadrosuyla oynaması gereken futbolu oynadığında ve futbolunu istikrarlı bir düzeye yükselttiğinde", nasılsa "iyi sonuçlar" kendiliğinden gelecektir; Benfica galibiyetinde olduğu gibi!.. İsmet Iraz!.. Doğrudan Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay'a soruyorum: "İsmet Iraz'a yapılanı tasvip ediyor musunuz?.. Etmiyorsanız ne yaptınız?.." İsmet Iraz, "Türkiye'de, başkanlığıyla, yöneticiliğiyle, sporculuğuyla, milli takım kaptanlığıyla, hakemliğiyle tekvando sporunun kurucusudur" ve koca bir ömrü "bu spor için" harcamıştır!.. Bugün "Türk tekvandosu Dünyada bir yere gelmişse", bunda İsmet Iraz'ın büyük emeği ve hakkı vardır!.. Ve Türk Tekvandosu'nun "bu anıt adamı", 1 aralıkta yapılacak Tekvando Federasyonu Genel Kurulu'na katılacak 185 delege arasında yoktur; delege seçilmemiştir!.. Utanç verici bir durum!.. Türkiye'de federasyon seçimlerinin "ne hâle geldiğini" ortaya koyan "acı" bir örnek!.. Tekvando Federasyonu "bu durumla" iftihar (!) edebilir, merak ediyorum, "acaba" sevgili Atalay genel müdürüm de ediyor mu?.. Piyasacılar!.. Spor yazarları ve yorumcuları olarak iyi bilmeliyiz ki, "kül yutmayan" ve "aklı başında" okuyucu sayısı giderek çoğalıyor; onların sayısı "fanatik" ve "kulüplerinin renklerinden başka rengi görmeyen" okuyucu sayısına ulaştığı an, spor sayfalarımız da, spor ekranlarımız da "mecburen" çok ama çok değişecektir, "değişmeyen" geride kalacak ve bitecektir!.. İşte "Nazif" rumuzunu kullanan "böyle" okuyucularımdan biri, zaman zaman "Beni fena hâlde mahcûp eden" uyarılar yapıyor; kızsam da, hoşuma gidiyor. Bu defa da "özetle" diyor ki; "Hep aynı şeyleri yazıp duruyorsunuz, sezonun başlamasından daha şu kadarcık zaman geçmesine rağmen bunca teknik direktör değişimi ve gelen gidenler, onların nitelikleri sizi hiç ilgilendirmiyor mu?.. Bu futbolumuzun önemli sorunlarından biri değil mi?.." Haklı, hem de çok haklı!.. Her yıl "aynı" acı tablo; giden gidene ve gelen gelene!.. Gidenler, zaten "paralarının çoğunu peşin almışlar", ceplerinde gidiyorlar; gelenler "paralar ının çoğunu peşin alacaklar", yarın gitseler "onlara ne?.." Olan takımlara, futbolculara ve asıl "borç batağındaki" kulüplere oluyor!.. Üstelik, gidenler de hemen hemen "aynı isimler", gelenler de "aynı isimler"; düzen "yerlisi, yabancısı dahil" 15 - 20 teknik adam üzerine kurulu!.. Şaştığım, "hep aynı kişileri deneyip duran ve ne olup bittiğini çok iyi anlaması gereken" kulüp yöneticilerinin "bu piyasayı ve satıcılarını değiştirmek için" en ufak bir çaba harcamamaları ve "kendilerini" bu "nöbetçi" hocalara defalarca ve defalarca teslim etmeleri!.. Dünyada ve Türkiye'de "bu 15 - 20 yerli ve yabancı hocadan başka hoca mı yok"; bunu kulüp yöneticilerine sormak gerek; "başarısız olduğu için" hem de "kaç defa", üstelik zaman zaman "söylenmedik lâf" bırakmadan gönderdikleri hocalara, "Gel bizi kurtar" diye sarılmak ne demek oluyor?.. "Kimi kurtarıyorlar" acaba; öncelikle kulübün de, hocanın da "banka hesaplarına bakmak" gerekmez mi?.. Ya antrenörler dernekleri, ya federasyonlar?.. "Bu çarpık düzeni değiştirmek için" neden kıllarını kıpırdatmazlar?.. Onu anlamak ise "hiç" mümkün değil!.. Karışmamalı, karışamamalı!.. İşte "burada" ters düştük sevgili Ömer Faruk Ünal!.. Diyorsun ki; "Bu dernek, bu yapı böyle gitmez. Gider diyenler, sonuçlarına katlanmaya hazır olmalı. Sayın Özgener'in bu işe neşter vuracağı gün çok yakındır." Bu dernek; "hakem derneği!.." "Bu yapı böyle gitmez" diyorsun; bana göre de gitmez; zira "nedense (!) bu derneğin başında oturanlar", ancak "iğne kendilerine dokunduğunda" yaygara koparıyorlar; "başkalarına çuvaldız saplansa, hatta ciğerlerine makas sokulsa" sus pus oturuyorlar; bunun son örneğini Oğuz Sarvan Komitesi'nin hem de "hiçbir gerekçe göstermeden" Fransız İhtilâli örneği "giyotin çalıştırdığı" hakemlerimizde gördük. Tamam, "bu eyyamcılığa müsait ve hakemleri koruyamayan yapı değişmeli"; ama "bunun Futbol Federasyonu Başkanı ile ne ilgisi var?.." "Futbol Federasyonu başkanları yapılandıracaksa", bu derneğe ne gerek var; "MHK'nın bir uzantısı olarak" Federasyonun içinde bir "birim kurulur" olur biter!.. Dernek bağımsızdır, özgürdür ve "Futbol Federasyonu'nun hakemlerle ilgili her türü karar ve eylemini hakemler adına denetleyecek, gerektiğinde federasyona karşı hakemlerin haklarını savunacak" bir kuruluştur; "öyle" olmalıdır; buna Özgener "ne" karışır ve "nasıl" karışabilir?.. Diyebiliriz ki; "Bundan önceki federasyonlar karışıyordu"; hakem derneği başkan ve yöneticileri, "gerçekten başkan ve yöneticiler olsalardı", olabilselerdi; karışabilirler miydi?.. "Asıl değişmesi gereken", işte "bu karışmayı oluşturan ve sürdürülmesini de sağlayan" yapıdır!.. Var mısın sevgili Ünal, el ele verip, "bizlerle beraber olacakları da aramıza alarak" bu çarpık yapıyı değiştirmek için mücadele edelim?..