Ne farkları var?..

A -
A +

Spor basınımızda bir Allah'ın kulu da çıkıp, Aziz Yıldırım döneminin "tek tek" teknik direktörlerinin "göreve nasıl geldiğini/getirildiğini ve nasıl gittiğini/gönderildiğini alt alta yazıp", şu soruyu sormuyor; "Hepsi de, hatalı, kusurlu, yanlışlı, haksız, iş ve futbol bilmeyenlerdi, bir tek Aziz Başkan mıydı, hatasız, kusursuz, yanlışsız, haklı, iş ve futbol bilen?.."
Dahası; dönüp Aziz Başkan ile beraber görev yapmış olan içlerinde bir çok "anlı–şanlı da bulunan" yöneticilere de sorması gerekmiyor muydu; "Kuzum, sizler Fenerbahçe'nin mi yöneticileriydiniz, yoksa Aziz Yıldırım'ın mı, bu acı tabloya neden itirazınız olmadı?.."
Bitmedi; "bu haberi hazırlayan" arkadaşımızın, bir sorusu da Fenerbahçe camiasına olmamalı mıydı; "Bunca zaman nasıl seyrettiniz; koca Fenerbahçe Cumhuriyeti, Azizbahçe İmparatorluğu hâline gelirken/getirilirken ve de nasıl bu kadar sabır gösterebildiniz?.."
Aslında, "iş, sadece Fenerbahçe sınırları içinde kalsa", gene de "bu haberi toparlayan" meslektaşımıza "Sana ne kardeşim, buna Fenerbahçeliler karar verir, kulüplerine böylesini lâyık görmüşler ve kabullenmişler" demek mümkündü, ama iş, "Fenerbahçe sınırları içinde" kalmadı; Türk Sporu'nu da büyük ölçüde etkiledi!..
Öncelikle "zihniyet ve uygulama bakımından bu örnek" yaygınlaştı; çok kulüpte "benzer örnekler" görmeye başladık; "kanunda, talimatta, tüzükte olmamasına rağmen", hatta en aklı başında bir çok spor adamına ve basın mensubuna bile "Bizim kulüpte başkanın sözü geçer, sistem budur" dedirten ve ne yazık ki "itiraz bile edilmeyen" bu çok riskli ve çarpık "yönetim sistemi" sporumuzu hegemonyası altına aldı!..
Siyasetçilerin, "işlerine geldiği için" yıllardır "bir kulüpler yasası çıkarmamasından da yararlanan" ve de "kulüp başkanlık koltuğunu, padişahlık tahtına çeviren" bir çok başkanın ortaya çıkışı ile, bugün "UEFA'nın mâli ve idari olarak disipline etmeye çalıştığı" bir futbol bataklığı içinde çırpınır hâle düştük!..
Sporun "temiz" rekabeti, göz göre göre başkanlarının da, yöneticilerinin de, taraftarlarının da, basındaki kalemşorlarının da katıldığı "kirli" bir savaşa dönüştürüldü ve bugün sporumuzda "düşmanlık" sözü kanıksanır hâle geldi; getirildi!..
Şu soruyu da sorması gerekmiyor muydu; "yukardan beri yazıp geldiğim" haberi gazetesinin sayfalarına, TV'sinin ekranlarına getirecek olan arkadaşımızın; "Gırtlağa kadar borç içinde olan" kulüplerin, hem de "kamu yararına dernek olan" kulüplerin, hem de "Borsa'da hisse senetleri on binlerce insan tarafından alınıp satılan şirketlere sahip olan" kulüplerin, "devletin bütün destek ve yardımına rağmen" bu duruma düşmelerinin "bütün sorumluluğunu taşıyanların", basma kalıp "ibralar ile" kulüplerin başında kalmalarını sağlayan "bu çarpık sistem değişmedikçe", bundan sonra ne olabilecektir, "dün ve bugün olandan başka?.."
Ve elbette bir soru daha sorması gerekliydi, bu meslektaşın; "Birbirlerini karalamak ve daha da batırmak için", basındaki kalemşorlarına "yalan yanlış, eksik, hatalı, abartılı haberler yazdırmaya izin ve fırsat veren ve yasak olmasına rağmen vatandaşın elindeki hisse senetlerini de etkileyen böyle bir sistemin işleyişini seyretmek" resmisiyle, özeliyle sporu denetleyen, denetlemesi gereken kurum ve kuruluşları da "sorumlu yapmıyor mu?.."
"Son" soruyu da, spor kamuoyuna sormalıydı bu arkadaş; "Söyleyin Allah aşkına, Fenerbahçe'den  Gaziantepspor'a, Galatasaray'dan Bursaspor'a, Beşiktaş'tan Gençlerbirliği'ne,Trabzonspor'dan Sivasspor'a , özetle spor kulüplerimizin belki bir kaçı hariç temellisinde bu zihniyet ve uygulama yok mu; söyleyin mertçe; var mı bunların birbirinden farkı, isimlerinden başka?.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.