Varsa yoksa futbol; “spor medyamızın çok büyük çoğunluğunu oluşturan bizler, “çok az istisnamız hariç”, sadece ve sadece “Üç Büyüklerli futbolun peşinde koşarken”, mesela ülkemizde “futboldan sonra en çok ilgi çeken, en çok seyirci toplayan” basketbolu bile ihmal ettiğimizin farkına varamıyoruz.
Benim gibi “spor yazarlığına futbolun önünde basketbolu, atletizmi, hatta bisikleti ve tenisi yazarak başlayan, Ankara’da basketbol ajan yardımcılığı ve hakemliği bile yapan” bir gazeteci bile, bir de bakıyor ki…
“Dev Adam’lığı kalmamış” bir takımın, “Dünya organizasyonundan sonra, olimpiyat organizasyonun ön elemesini de geçemeyerek, “saf dışı kalması” için tek cümle bile yazmamış; olacak şey mi?..
“Zayıf takımları, dünya basketbolun esamisi okunmayan takımları” yen, ama karşına “biraz dişli takımlar, mesela Hırvatistanlar çıkınca” elen…
2010’da ev sahipliği yaptığımız Dünya Şampiyonası finallerinde “ABD mağlubiyeti ile ikinci olarak” aldığımız gümüş madalyadan ve basketbolcularımıza “Dev Adam” unvanını verdikten sonra ne yaptık; hiç!..
Peki, tablo bu iken, “Basketbol Federasyonu Başkanı” değişti mi; “Basketbol Millî Takımı’mızın Hocası” değişti mi?.. Sanırım “onlar, dünya pişkinlik rekorunu kırmaya devam ederek”, koltuklarında oturmaya ve “etiketlerini korumaya” devam edecekler…
Bizler gibi “sadece basketboldaki günlük gelişmeleri yazıp gelen, işin esasına inmeyen, basketbol adına, milyonlarca basketbolsever adına, binlerce basketbolcu adına, harcanan onca milyarlar adına ‘bu tablonun sorumlularından hesap sormayan, soramayan basketbol yazıcıları’ olduktan sonra” da, galiba Federasyon rafları “başarısızlıklarla dolmaya ve küflenmeye” devam edecek!..
Hesap veren yok; zira, hesap soran yok; yazıklar olsun!...
Doğrusu ya, Türk futbolunu Avrupa’da temsil eden dört takımımız da “ilk maçlarda ‘Play-off turunu atlayıp, gruplara kalmanın kapısına gelen, hatta en az ikisini kapıyı geçip gruplara adım attıran sonuçlar” ile kapadılar haftayı…
“Güçlü rakibi” önünde, son dakika golü ile mağlup olan Adana Demirspor’umuz bile, kendi evinde gruplara kalma skorunu yakalayacaktır; inanıyorum…
Dört takımla elemelere başlamak ve dört takımla gruplara kalmak; böyle bir sonucu, hayal etmekte bile zorlanıyorduk, “acabalar” ile…
Şimdi “gruplardaki rakipler kimler olacak” durağına geldik… Hayal bile edemeyeceğimiz puanlar toplayarak, sıralar atlayarak, bize daha da sıra atlatacak, kulüplerimizin kasalarını dolduracak” durağa…
İşte bu noktada Futbol Federasyonu “çok doğru bir karar” aldı ve dört takımımızın “Altı günde üçer maç, dokuz günde dörder maç oynayacakları” bir süreçte, bu hafta sonundaki lig maçlarını” erteledi.
Bu karar, “Ertelenen lig maçı ve sonra da oynanacak UEFA maçı günlerini etkilemeyecekti, sadece…
Evet, bu karar, sadece “karşılaşmaları oynayacak takımların kulüplerini de değil, Türk futbolunun gelecek beş yılında UEFA organizasyonlarındaki durumunu da belirleyecek” play-off maçlarının rövanşına “sakatlanmalar olmayarak, kötü bir sonucun moral bozmasına izin vermeyecek, yorgunluk zincirini kıracak, bu süreçte sadece ‘gruplara kalma konsantrasyonu ile yaşayacak’ ve maçlara öyle çıkılmasını ve belki de dört takımla gruplara kalmayı ve sıralamada da dokuzunculuğa tırmanmayı sağlayacak” bir ortam oluşturdu.
Ama ne yazık ki, “futbol programları “en çok izleyici çeken” iki kanalımızdan birinde, “Üç büyük kulübün dışındaki bir kulübün taraftarı olduğunu tekrar tekrar söyleyen” bir arkadaşımız, Federasyon’un bu “doğru / haklı / önemli kararı” için; “Günübirlik bir karar, bundan sonrası düşünülmemiş, alınmamalıydı. Avrupa’da maçlar ertelenmiyor, onların futbolcuları yorulmuyor mu” gibilerden konuşmalar yaptı.
Ne yazık ki “Türk futbolunun UEFA organizasyonlarında gelecek beş yılını ilgilendirecek kritik bir play-off süreci için bu kararın alındığın ve gruplarda alınacak puanların da eklenmesiyle, ‘kendi takımının bile gelecek yıllarda bugünlerde artacak puanların getireceği sıralamadan yararlanacağını, doğrudan gruplara katılabileceğini, daha az eleme oynayacağını” bir nebzecik düşünmedi. Ve de ne yazık ki, “programı yöneten ve katılan” arkadaşlarımız da, “kendisine ‘bu kararın neleri, nasıl etkileyeceğini’ anlatacak” birkaç cümleyi bile söyleyemedi. Hatta “haklı olduğunu” ifade edenler bile çıktı.
Bilmem ki, o arkadaşımızın tuttuğu takıma yarayacak ve “üst sıralar için yarışan dört takımı dokuz günde dörder maç oynatacak ‘ERTELEMEME kararı’ çıksa” idi; “Türk futbolu için” daha mı iyi olacaktı?..
Bisiklette İtalya Turu yapıldı, Fransa Turu yapıldı, sıra İspanya Turu’na geldi; bugün başlıyor…
Her gün TV başında üç dört saatim, güzel manzaralar, tarih, tarihî yerler, yemeklerden yerel âdetlere kadar etapların olduğu bölgeler hakkında, yarışmaları anlatan arkadaşlarımızın verdiği bilgiler ve elbette yarışmanın da heyecanıyla keyifle geçiyor.
Dileğim, mesela Fransa Turu’nda yaptıklarını yapmamaları…
Danimarkalı Jonas Vingegaard - Sloven Tadej Pogaçar arasındaki kapışmada, Pogaçar’ın “Bittim, tükendim” demesine kadar, “Pogaçar’ı kollayan” yorum ve anlatışları hoş olmadı…
Bir zamanlar da “Chris Froome’a karşı Alberto Contador’u tutarak” anlatırlardı, turları...
Hâlâ “aynı huylarından” vazgeçmediler…
“VAR yokken”, korner bayrağının önünde dikilen yardımcı hakem bayrağını kaldırır ve “Kornerden gelen top auta çıktı” kararını alması için orta hakemini uyarırdı… Ve de “nihai” karar “yardımcı hakemin uyarısını onaylayan” bir karar olurdu…
Bu defa nedense “kıyamet koptu”; zira VAR’ın ‘görüş sahası yetersiz alet edevatı ile karar verilmeye” kalkışıldı...
Kimi “Bal gibi goldü” dedi, kimi “Yardımcı hakemin uyarısı esastır” dedi.
Ya bir de “golü iptal edilen” takım yenilseydi, neler olurdu; şakası bile insanı ürpertiyor!..