Galatasaray yönetimleri de bir garip!.. "Kaptanlarını bulamıyorlar!.." Özhan Canaydın yönetimi "Onu futbolu jübile yaparak bırakmaya ve kulübün teknik kadrosunda görev almaya ikna etmek için kaptan Bülent Korkmaz'ı aradığını ama bulamadıklarını" açıklamış; "büyük kaptan" da "Evim hemen tesislerin yakınında, nasıl bulunmaz" cevabını vermişti!.. Adnan Polat yönetimi de "Şampiyonluk Balosu'na davet etmek için kaptan Hakan Şükür'ü aradıklarını ama bulamadıklarını" açıkladı; ama "nikâh şahidi yapmak için" arayan "yedi kat yabancılar" bile bulurlarken, nasıl oluyor da, "İte - Kakaları, Kapuskaları, Buz - iç'leri dünyanın bir ucunda bulup getiren" Adnan Sezgin'ler "büyük kaptanı" bulamıyorlar; hayret!.. Bitmedi, üstelik "hayatları boyunca gözleri Galatasaray'dan başka bir şeyi görmeyen" Bülent Korkmaz'ların, Hakan Şükür'lerin yerine "kaptan olarak" gözü "her transfer yılında dışarıda olmuş olan", dahası "Ben profesyonel futbolcuyum, kim daha fazla verirse oraya giderim" diyen bir futbolcuyu "kaptan" olarak bulmaları da harika!.. Spor tarihimize, "devlet arşivlerindeki (TMSF) müfettiş raporlarında belgelendiği" şekli ile "teşvik primi dağıtma" iddiasının baş aktörü olarak geçen (Üstelik, Galatasaray'a karşı mıydı, yoksa?) Adnan Sezgin'in, "kaptan olarak Ümit Karan'ı seçmesi" kadar normal ne olabilir?.. Benim anlamadığım Adnan Polat'ın "Adnan Sezgin ve Ümit Karan tutkunluğunun" nereden geldiği?.. Ve de "son" nokta: Canaydın, sanıyorum(!) "Aslantepe için Eren Talu'yu arama ve bulma telaşı yüzünden" Bülent Korkmaz'ı bulamamıştı!.. Anlaşılıyor ki; Adnan Polat da "Eren Talu'yu kaybedip, yerine bir başkasını bulma telaşı yüzünden" Hakan Şükür'ü bulmamış!.. Yakışır!.. > Tek büyükmüş!.. "Tek büyük Galatasaray" diyene, derler ki: "Hadi canım sen de!.." Devam ederler: "Galatasaray'ın değil tek büyük, büyük olduğuna bile inanmayan sensin!..Baksana transferde peşine düştüklerine ve aldıklarına!.." Elin oğlu, "Bir; Avrupa Şampiyonu olan takımın hocasını getiriyor, sen orta boy bir Alman kulübünün kovduğu hocayı!.. İki; elin oğlunun talip olduğu oyunculara ve getirtmek üzere olduğu oyuncular bak, bir de takımlarında yedek olmaktan sıkılıp kulüp arayan kalecileri bile alamayan kendine bak!.. Böyle büyüklük mü olur; nasıl 'tek büyük' Galatasaray olur?.." "Takımlarında yedek olan" kalecileri bile alamıyorsun, kimsenin adını sanını bilmediği "İte - Kaka'yı bile" almak için, ona kulübün tesislerini teftiş tavizini veriyorsun, sonuç sıfıra sıfır elde var sıfır; ne oluyor; "kendi kalecilerinin moral motivasyonunu da sıfıra indiriyorsun"; bu durumdaki kalecilerle "Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak ve ligde mücadele edeceksin"; bu nasıl yöneticilik?.. "Bu zemini, zamanı, haklılığı tamamen yersiz" söz "bir tek şey için" söylenmiş olabilir: "Fenerbahçe ve Beşiktaş ile sözlü bir savaş çıkararak, Galatasaray'da olanları gözden kaçırmak!.." Yani tam bir hedef saptırmaca!.. "Böyle bir senaryo", hem de "Tek büyük Galatasaray" diyen bir kulüp başkanına yakışır mı?.. > Dostluk başka, görev başka!.. Galatasaraylı dostlar ve okuyucular diyorlar ki: "Adnan Polat'ın Galatasaray Başkanı olmasını isteyen, bu yönde yazılar yazan, TV'lerde, radyolarda konuşan sensin; şimdi ne oluyor bu kadar ağır eleştiriler?.." Cevaplıyorum: "Bir; Adnan Polat, bugün Galatasaray camiasının bulabileceği en iyi başkandır; ama bu gerçek, bir başka gerçeği ortadan kaldırmaz; hata yaparsa ki, yapıyor, öyleyse eleştirilecek, hatanın boyutuna göre, ağır da eleştirilecektir. İki; ben Polat'ı eleştirmezsem, yeri geldiğinde ağır eleştirmezsem, Aziz Yıldırım'ı, Yıldırım Demirören'i eleştirmeye hakkım olur mu?.." > Yaş meselesi!.. Kimse "Aragones de, Feldkamp gibi 70'lik" demesin ve "Bu benzerlikten yola çıkarak" ahkâm kesmesin!.. Aragones 70 yaşında; Feldkamp Galatasaray'a geldiğinde 74 yaşında idi!.. Aralarında "çok yaş farkı" var!.. Yooo, gülmeyin!.. Yirmili, otuzlu, kırklı, hatta ellili, altmışlı yaşlarda "bir yaş" insanda "pek fark edilmiyor", amma "yetmişli yaşlara gelince", sadece "bir tek yıl farkı" fark edilmeye başlıyor, hele hele "dört yaş fark"; oooo!.. Aragones henüz "antrenmanlarda yarım saat önce söylediğini unutup", aynı şeyi futbolcularına yarım saat sonra tekrar ve "ilk defa" söylüyormuşçasına söyleme ve futbolcuları "kendisiyle dalga geçirme" dönemine girmedi!.. "Dede" ama, "İspanya'yı Avrupa Şampiyonu yapan" bir dede!.. Fenerbahçe "onun kıymetini bilsin"; Brezilya Klanı'na yem etmesin; Aziz Yıldırım da "soyunma odasına inme ve hocaya müdahale alışkanlığından" tamamen vazgeçsin!.. Yoksa hoca, 4 ay içinde "iki yıllık 6 milyon euro'yu kendisi, 3 milyon euro'yu da yardımcıları için alır" ve gider; yani kovulur!.. "Brezilya Klanı işi" halledilebilir de, "Aziz Başkan'ın alışkanlığı ne olur"; işte işin orası meçhûl!..