Nerede Hamit Altıntop?..

A -
A +
Milyon avroları kulüplerine bonservis ücreti vererek alıyorlar", ceplerine de her yıl "milyon avroları garanti para olarak, maç başı on binlerce avro da ekleyerek" koyuyorlar, "primler" de ekstra!..
Derken, "adam" sakatlanıyor, doktor, hastane, bekle de bekle, neden; "sporcu sağlığı", yöneticiler nezdinde de , teknik adamlar nezdinde de, tam bir" hikâye!..
Her sporcunun, hatta her kişinin başına gelebilecek "basit" bir "sol diz menüsküs ameliyatı" geçirdi, ağustos başında, kasımın yarısı geçti, Hamit Altıntop'un ne zaman "takımla beraber antrenmanlara başlayıp", maç kadrosunda, takımda yer alacağını bilen var mı; "doktorları" dahil?..
BARESİ ve HAMİT!..
Hayal meyal hatırlar gibiyim; bir Dünya Kupası ya da Avrupa Şampiyonası finalleriydi, İtalyanların "efsane" defans oyuncusu ve kaptanları Baresi, gruplardaki maçlardan birinde sakatlanmış ve "menüsküs" haberleri gazete ve TV'lerde yer alırken, ameliyat edilmiş, bir-iki maç oynayamamış, sonra takımının başında sahaya çıkabilmişti, "galiba" final maçına yetiştirilmişti!..
Ben en az "yirmi yıl önceki" bir olayı ve de "bugünün bir olayını" yan yana koyuyorum ve  soruyorum; "Nerede Hamit Altıntop?.."
Ameliyattan sonra, "Melo'nun gitmesi" ile ona duyulan ihtiyaç fazlalaşmışken ve yolu "dört gözle beklenirken", birdenbire acı bir haber geldi, doktorlarından; "Yeniden ameliyat olacak, zira ameliyat yerinde, yeni bir durum var, kıkırdaktan kopan bir parça dizin ortasına düştü!.." 
Ağustosun son haftasına girilirken "yeni bir ameliyat" ve Hamit, bugün hâlâ "ortada yok!.."
Bu tip ameliyatların binlercesini yapan yılların "spor hekimi", 30 yıllık arkadaşıma sordum; "Bir ameliyat hatası mı var, ameliyat edilmiş dizde, hemen ameliyat sonrası bir kıkırdak parçası, diz içine nasıl düşer?.."
Bana dedi ki; "Olabilir, bu ilk ameliyattan önce MR'lı tetkiklerin dikkatli yapılmadığına işarettir; yapılmış olsa, ameliyattan hemen sonra düşecek kıkırdağın da tespit edilmiş ve ameliyatta temizlenmiş olması gerekirdi!.."
Biraz durdu; "Ama ben, ameliyat hatası vardır, tetkikler de zafiyet vardır" demeden önce, şu soruya cevap ararım; Sporcunun dizi, bu sakatlıktan önce ne hâldedir? Bu ve benzer ameliyatlarla sporcuyu sağlam olarak sahalara döndürecek kadar sağlıklı mıdır?.."
Gene durdu; "Bunu söylemek bir hekim ve spor adamı olarak bana acı veriyor ama konuyla ilgilenen İstanbul'daki hekim arkadaşlarımın bana anlattığına göre, Hamit Altıntop'un dizi, 'sağlıklı olarak' devamlı maçlar oynamasına, hocalarının istediği antrenman dozuna ulaşmasına müsait hâlde değildir. Mesele buradadır, Galatasaray'a gelmesinden öncesine dayanan bir durum vardır, tam sağlıklı olarak geri dönüşü için 'Evet' demek çok zor. Sözleşmesinin sonuna kadar parasını alacak ama bir zamanların Hamit Altıntop'u gibi olamayacak!.."
GÜRAY'IN BAŞINA GELENLER!..
Bir de "dünün" 5-6 yıl öncesinin bir olayından not düşeyim. Akhisar Belediyespor'un "üç büyüklerin peşinde olduğu" gözde oyuncusu Güray Vural'ın başına gelmiş olana bakın:
"Denizlispor'a transfer olmuştum. 7 Mart 2010'du. Manisaspor'la önemli bir maçımız vardı. 7. dakikasında ayağım kırıldı. Normalde kırık 5 ayda iyileşir. Ama benimkinde sinir problemi çıktı. Ardından da tendon sorunları. Parmaklarım tutmamaya başladı. Kırık ameliyatı yapılırken vidanın biri yanlış takılmış. Daha sonra İstanbul'a geldim Abdurrahman Evin ve eski milli takım doktoru Cengiz Dinç hocalar bana yardımcı oldular. Aile gibiydik. 7-8 ay geçti, hâlâ bir düzelme olmayınca sonra bir doktor daha bulduk. Tahir Öğüt diye bir bilek uzmanı. O tendon düzeltme ameliyatı yaptı. İyileşme süreci 1.5 yılı buldu. 3 operasyon geçirdim. Artık futbolu bırakacağımı sanmıştım."
Türkiye Futbol Direktörü sevgili Fatih Hocam; "ne diyorsun" bu tabloya; bir "reçeten" var mı, "yok" ise, olacak mı?..
Ya sen ne diyorsun, "yıllar yılı 'sporcu sağlığı için' adeta 'tek kişilik ordu' gibi mücadele veren" sevgili Turgay Renklikurt Hocam, sen ne diyorsun?..
Şota ve Kartal!..
"Şota gitti" derken, İsmail Kartal "Ben de" dedi ve gitti!..
Aslında Şota'nın, "Kartal'ın yaptığını" çok daha önce yapması gerekirdi!..
Şota "iyi bir insan, iyi bir hoca", ama "Büyük Takım Hocası" değil; onun için "büyük takım" ile "kan uyuşmazlığı" hemen ortaya çıkıyor, direnmek hata!..
"Direnilince", işte "onca para harcanan" bir sezon çöpe atılmış oluyor; yazık değil mi?..
Ne var ki, "Yanlış, Şota'da değil", seçimi yapanlarda; şimdi hesabını vermeliler, ama "hesap vermeyi" düşünen kim?.. 
İsmail Kartal'ın durumu ise "daha değişik"; hata kendisinde, "kadrosu boşaltılmış" bir Eskişehirspor'un olduğu ortada idi, Skibbe gibi bir hoca "bu takımla bir şeyler" yapamadı. "Kurtarıcı olarak", böyle bir kadronun başına gelmek, "hayal kurmaktan da öte" bir şeydi; 4 mü, 5 mi maçtan sonra bitiverdi. Dahası, "kariyerini" de yaraladı; yazık!..
İşte gerçek!..
Gazetelerde Galatasaray'dan bir "kulis" haberi; "Sarı-kırmızılı takıma ocak transferinde bir santrfor alınacak, ama yönetimle, hoca arasında anlaşmazlık var. 
Hoca, 'Bize pres yapan, hızlı, mücadeleci, rakip savunmaların arasına sarkabilecek bir oyuncu lazım' derken, Yönetim; 'Son vuruşlarda usta, ceza alanına hakim, skora direkt katkı yapacak bir santrfora ihtiyacımız var' görüşünde!.."
Yönetim, "Galatasaray takımı, büyük takımdır" diye düşünüyor, Hocası ise "hâlâ" ve hâlâ "Akhisar Belediyespor'da kalmış!.."
İşte "bu yüzden", 3 kupa kazanmış bir kadroya Podolskili, Bilalli, Denayerli takviyeler de yapılmasına rağmen, puan cetvelinde Galatasaray'la, Akhisar Belediyespor arasında "sadece iki puan fark" var!..
Şaka!..
Spor sayfamızda bir haber; Pereira, Van Persie'ye demiş ki; "Suçu başkalarında ararsak, hem ben hem de sen birlikte kaybederiz."
Bu sözün "açıkçası" şu değil mi; "Ortada iki suçlu var, biri sen, biri ben." 
Merak ediyorum; "huylu huyundan vazgeçmeyeceğine" göre, ikisi "el ele" kaybetmeyi acaba nasıl önleyecekler?.."
Hata nerede?.. 
"Düşüncelerini söyleme hürriyeti, halkın haber alma hakkı, basın hürriyeti" diye attığımız zaman mangalda kül bırakmayız, sonra da bir sporcu, bir hoca "herhangi bir konuda görüşünü, düşüncesini söylediğinde", kıyameti koparırız; "Bu sözleri nasıl söyler?.."
Elbette "söylenilen sözlerde hata yanlış buluyorsak, zeminini, zamanını hatalı ve yanlış buluyorsak" bunu eleştirebiliriz; ama "Neden söyledi, söylememeliydi" demek; işte asıl "yanlış olan" bu!.. 
Örnek, Şenol Güneş Hoca, bütün bir maç boyu, tribünlerden kendisine küfür edilmesine cevap veriyor; "Sizin kaptanınız, gelmek için bana yalvardı!.."
Kıyameti koparıyoruz; "Söylememeliydi!.."
Biz nasıl "düşüncelerimizi, görüşlerimizi anayasa teminatı altındaki basın hürriyetine dayanarak yazmak ve söylemek istiyorsak, yazıp söylüyorsak", Şenol Hoca da "söyleyecektir" ve söyleyebilmelidir!..
Onun sözlerini, "söylediği için değil, eksik söylediği için" eleştirmemiz gerek.
Bir takımda bir kaptan yoktur, birkaç kaptan vardır, eğer "Kaptanınız" deniyorsa, "o kaptanın hangi kaptan olduğunun da söylenmesi" gerekir, ismiyle, cismiyle... Halkın da bunu bilmeye hakkı vardır, özellikle taraftarın!.."
Şenol Hoca, "eksik söylemek" ile hata yapmıştır, "söylemek" ile değil; şimdi "o eksiği gidermek durumundadır"; hele de Volkan Şen'in "O kaptan ben değilim, Şenol Hoca kim olduğunu açıklamalıdır" dedikten sonra; bekliyoruz!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.