Neredeler?

A -
A +

5-6 yıldır Türkiye'de "demokrasi için, basın hürriyeti için, ifade hürriyeti için, iletişim hürriyeti için, halkın haber alma hürriyeti için" yüz karası olan bir tablo var!.. Hem de "spor gibi", tertemiz olması gereken bir olayda!.. "Ticari futbolun, spor kulüplerimizin başına getirdiği" bazı kişiler, "başkan - yönetici - teknik adam" etiketlerini taktıkları andan itibaren, "gazetelere ve gazetecilere karşı" son derece çirkin ve "kabul edilemez" bu tutum içine giriyorlar! Anayasa'nın "Basın hürdür, sansür edilemez" hükmünü ayaklar altına alarak, adeta paspasa çeviriyorlar! "İlkel uygulamalarla" yasaklar koyuyorlar, gazetecileri azarlıyorlar, tacizde bulunuyorlar, "tehdit ediyorlar", medyanın "üst düzey yöneticilerine, olmazsa patronlarına şikâyet ediyorlar", açık açık "ekmek paralarıyla oynuyorlar" ve "bu iğrenç tablo" her ay, her yıl "daha koyu renklerle, daha sert fırça darbeleriyle" süreklilik kazanan bir kokuşmuşluğun göstergesi haline geliyor! Türkiye'de "sporda bile" gerçekler yazılamayacaksa, "ticari futbolu ve dolayısıyla kulüpleri kendi amaçları uğruna kullananların foyaları ortaya konmayacaksa", yanlışlar, hatalar yazılamayacaksa, sormak gerek, "bu ülkede demokrasiden, basın hürriyetinden söz etmek" mümkün olabilir mi? Mesela son olay!.. Herkes duyuyor, öğreniyor ve biliyor ki; "Bir kulüp başkanı, değerli bir spor yazarına, odasına baskın yaparak, olmadık şeyler yapmış, çirkin şekilde hakarete yeltenmiştir!" "Tısss yok!.." Herkes sus pus! Neden? "Ekmek parası korkusu" ve "tiraj endişesi!" Vah benim medyam vah!.. Ölmüşsün de ağlayanın yok!.. "Kulüp başkanlarını öve öve göklere çıkarmak serbest", ama kulüp başkanının "istemediği bir şeyi yazdın" mı, "küfürü, hakareti, hatta dayağı hakettin!.." Afiyetle ye ve otur!.. Nerede benim meslek kuruluşlarım? Nerede benim Basın Konseylerim, gazeteciler cemiyetlerim? Neredeler "Basın hürriyeti" denince, attıkları zaman mangalda kül bırakmayan meslek kuruluşları başkanlarım, yöneticilerim, anlı - şanlı yazar - çizerlerim? Neredeler Oktay Ekşi'lerim, Orhan Erinç'l#rim, Nail Güreli'lerim, Ertuğrul Özkök'lerim, Güngör Mengi'lerim, İlhan Selçuk'larım, Derya Sazak'larım, Umur Talû'larım, Fatih Altaylı'larım, Şakir Süter'lerim ve de "en az bunlar kadar" basın hürriyetine düşkün yazar - çizerlerim? Meslek teşekküllerinin başkan ve yöneticilerinin mazeretleri hazır; "Resmen şikayet yok ki, biz ne yapalım?" "Ekmek parası için" sus-pus olmuş gazeteci, "bu krizde, bu işsizlikte" size nasıl şikayette bulunsun? İşten atılırsa, onun hakkını kim koruyacak, kim iş verecek? Bu yüzden "herkesin bildiği olayları bile inkâr ya da tevil yoluna sapmak" en geçerli iş! Meslek kuruluşlarına güvense, haklarının korunacağını ve işten atılmayacağını bilse, böyle mi davranır? "Resmi müracaat yok" ama, işte "olayları benim gibi yazan" gazeteciler var, "onların yazıları üzerine neden işlem yapılmaz?" Neden soruşturma açılmaz? Bıraktım hakaret görmüş, hatta sille tokat tacize uğramış gazeteciyi, yıllardan beri "basın hürriyetine karşı işlenen ve âdet halini alan" bu çirkin uygulamalara neden karşı çıkılmaz? Neden TSYD tek başına ortada bırakılır? "Susturulmuş" spor basınına sahip çıkılmaz, destek verilmez? Neden "basın hürriyeti için", devleti ve devleti yönetenleri yerden yere vuracak kadar "cesur olan" yazar - çizerlerimiz, iş "spor kulüplerinin yöneticilerine, başkanlarına, teknik adamlarına gelince" dut yemiş bülbüle döner? Yazıklar olsun! 46 yıldır "onurla yaptığım" bu meslekten, ticari futbolun menfaatçı kişileri tarafından böylesine aşağılanmasına sesimizi sedamızı çıkaramadığımız için, utanır hale geldiğimi hissediyor ve haykırıyorum: Yeter artık, üzerimizdeki bu ölü toprağını atıp, gerekeni yapalım! "Çok ucuza satılan korkak insanlar durumuna düştük", gören, anlayan yok mu? Söyleyin bana; yok mu?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.