Hoppala; bayram değil, seyran değil, "enişteler" neden Dursun Özbek'i öpmeye kalkıştılar?.. Neymiş bu "eski başkanlar heyeti?.." Kanunda, tüzükte, gelenekte "var mı" böyle bir heyet ve "harekete geçişi?.."
Gazetelerin spor sayfalarına ve WEB sitelerine "Dursun Özbek'e muhtıra gibi uyarı" başlıklarıyla geçen haberlere göre, Faruk Süren, Alp Yalman ve Duygun Yarsuvat, Galatasaray Başkanı'ndan "Yönetimini yenilemesini veya görevden ayrılmasını isteyecekmiş!.."
Bitmedi, haberlere göre, "bu iş için hafif kalacaklarını düşündüklerinden" gazetecilerin kulaklarına "Selahattin Beyazıt'ı da çağırdık, gelebileceğini bildirdi. Ali Dürüst ve Refik Arkan da toplantıda bulunacak" gibi tüyolar da fısıldanmış, belli ki!..
Bitmedi, "Divan Kurulu başkanlığı sürecinde" devamlı olarak "Başkan ve yönetimleri gözeten" Divan Kurulu Başkanı da, "gönüllü olarak" bu toplantının yapılması organizasyonunda başrolü almamış mı?..
İrfan Aktar'ın "Galatasaray ile ilgili yapılması gerekenleri görüşmek istedik. Bu yönetim seçileli henüz 6 ay oldu. Bir kısım eskiden gelen problemler var. Ekstra girişimler gerekiyor. Bunun için harekete geçtik ve Başkan'a da toplantı önerimizi ilettik" sözü ne anlama geliyor; var mı Galatasaray'ın tüzüğünde "böyle" bir bahis?..
Divan Kurulu ne işe yarar; varsa "eski başkanların söyleyecekleri", gelirler toplantıya söyleyeceklerini söylerler; yoksa "böyle kritik bir dönemde", her türlü yoruma, her türlü polemiğe, her türlü provokasyona açık bir girişimde bulunmak, Galatasaray Yönetimini, "tribünlerdeki nankörlerle el ele verip zor durumda bırakmaya gayret etmek" değilse nedir?..
Galatasaray Genel Kurulu'nun seçtiği bir Başkan ve yönetimi, "müstantikler heyeti" görüntüsü veren bir kurguyla nasıl küçük düşürülür?..
Dikkat buyurun ve "isimlere dikkat edin"; 2011'in, "stadın açılışındaki fiyasko ve gerilim" günlerinde "Son dönemde yaşanan gelişmeler karşısında, Galatasaray Spor Kulübü Başkanlığı görevini yapma onurunu yaşamış Galatasaraylılar olarak, camiamızı birlik ve beraberliğe davet etmek amacıyla aşağıdaki deklarasyonu yayınlamayı uygun bulduk" diyenler kimlerdi; Selahattin Beyazıt, Ali Uras, Ali Tanrıyar, Alp Yalman, Mehmet Cansun!..
Peki, "kimi hedef alıyordu" bu deklarasyon; taraftarı "açılışta" Başbakanı bile ıslıklamaya yönlendiren muhalefeti. Kimlerdi muhalefetin liderleri; İnan Kıraçlar, Faruk Sürenler, Ali Dürüstler!..
Şaşıyorum, "şimdi" kimler yan yana; hele hele "birbirlerini zerre kadar sevmeyen" Alp Yalman ve Faruk Süren; olacak şey mi?..
Ey Alp Yalman, "varsa bir söyleyeceğin", ararsın Dursun Özbek'i, oturur baş başa konuşursun, ne gazeteci duyar, ne başkası; Kulübe "mali bakımdan batma yolunu açmış olan" ve her genel kurul öncesi "ortalıklarda büyük işler yaparmış gibi" dolaşan bir Faruk Süren'le aynı fotoğrafta olmak ne anlama geliyor?..
Ya, Galatasaraylıların "efsane başkan" dedikleri Selahattin Beyazıt'ın "bu oyunda rol alması" ne kadar doğru?..
Ey İrfan Aktar, "bu toplantının organizasyonunu yaparken", hiç mi düşünmüyorsunuz ki, "Tüzük bu görevleri Divan Kurulu'na vermiştir"; bu yaptığınız "Biz, Divan Kurulu olarak beceremiyoruz, 4-5 eski başkan ve yönetici becersin" anlamına gelmiyor mu?..
Hem nerede "yaşayan öteki başkanlar", dahası en az Ali Dürüstler, Refik Arkanlar kadar "bu kulübe hizmet etmiş" onca Galatasaraylı; neden onları çağırmıyorsunuz toplantıya?..
Tam da yönetimin "Son 10 yılın transferler başta harcamalarının tarafsız yabancı bir denetim kuruluna inceleteceği" haberlerinin gerçek olduğunun ortaya çıktığı bugünlerde "böyle bir girişimin nasıl yorumlanacağını" düşünemeyen "eski" başkanlara ve "Divan Kurulu" Başkanı'na bilmem ki ne demek gerek?..
Elin ağzı torba değil ki, dikesiniz; "Bu işin arkasında Can Kıraç / Ünal Aysal ikilisi var" diyenlere vereceğiniz cevap var mı?..
Kimdir bu zenginleşenler?..
Onu hiç görmedim, tanımadım, "Merhabam" yok; adını bile "Hata yapmayayım" diye "Google'da kontrol ederek" yazıyorum.
Galatasaray Başkanı Dursun Özbek'in, "Başka bir toplantıya gitmesi gerekiyordu" denilerek "mazeret uydurulan" Divan Kurulu Toplantısı'nı "eleştirilere öfkelenerek terk etmesi" üzerine, "eleştirilere cevap vermek üzere" kürsüne gelen Galatasaray Genel Sekreteri Fatih İşceber'i, ilk defa GS TV'nin canlı yayınında ekrandan izledim ve kendi kendime, "Neden bu genç adam Galatasaray Başkanı değil de, böyle bir günde toplantıyı bırakıp giden Özbek Galatasaray Başkanı" diye sordum!..
O "tam bir öz güven" ile yaptıkları hataları da saklamayarak "Bunlar olacaktır" diyerek, üstelik "çok cesur" sözlerle, sadece Divan Kurulu'nda ve Genel Kurullarda bugüne kadar "laftan başka hiçbir şey ürettikleri görülmeyen" Ayhan Özmızraklara, Taner Aşkınlara, Hayri Kozaklara değil, Galatasaray camiasının tümüne "çok önemli mesajlar" veriyordu:
"… Kurumlarda yapısal reformlar yapanlar sevilmezler. Yoksa transfer yapıp günü kurtarmak kolay. Biz zor olanı yapıyoruz."
"… Galatasaray'ın temel problemlerinden biri şu; bu kulübün imzaladığı birçok sözleşmenin yanında Sevr Anlaşması bağımsızlık bildirgesi gibi kalır. Bütün kontratlar kulübün aleyhine. Bunların hepsini tek tek temizlemeye çalışıyoruz."
"… Galatasaray'ın kaynaklarının çarçur edilmesine biz müsaade etmeyeceğiz. Çünkü Galatasaray fakirleşirken, bazı insanlar zenginleşmiş. Bunun önüne geçeceğiz."
Eğer sadece "bu son paragraftaki sözü yerine getirirlerse", Galatasaray Kulübü Tarihi'nde "yepyeni ve unutulmayacak bir sayfa açmış olacaklar" ve "Galatasaray'ı bu duruma düşürenleri" de "Adalet önünde hesap vermeye mecbur edecekler!.."
"Galatasaray'da yönetimleri ibra etmemek ne demek, Galatasaray'a yakışır mı" diyenlerin, yazanların kulakları çınlasın!..
Bu olay, Türk futbolunda da, 3 Büyükler Tarihi'nde de "bir devrim olacaktır"; farkında mısınız, ey Galatasaraylılar?..
Sabri'nin hatası!..
"Sabri gibi" Galatasaraylılar, artık zor bulunuyor; ama "nankörler", onu ıslıklıyorlar!..
Sabri'nin büyük hatası, Eşine "o gazetelere, TV'lere düşen çok ama çok lüks otomobili alması" oldu.
Türk insanı "çoğunluğuyla henüz bu gösterişi hoşgörü ile karşılayacak düşünce yapısına sahip değil"; bunu "Avrupa etiketli" Caner düşünmeyebilir ama "Türkiye etiketli" Sabri'nin düşünmesi gerekirdi; cezası çok ağır kesildi; yazık oldu!..
Şaka!..
Beşiktaş - Galatasaray derbisi, "Beşiktaş ile Galatasaray takımları arasında değil, Beşiktaş - Muslera ve de Galatasaray - Tolga" arasında oynanır" dersem, bu yorumuma bilmem ki çok itiraz olur mu?..
Ne haldeyiz?..
Onca emek, onca para, onca transfer, onca destek ve sonunda " Beşiktaş'ta hüzün (Onca gol kaçır, 10 dakikada onca hatayla golleri ye ve elen), Fenerbahçe'de sıkıntı (Celtic gibi bir takımı bile kendi sahasında yenemeyerek seri başı olamamak), Galatasaray'da sızıltı (Kendi sahasında Astana gibi bir ekibi yenemeyerek seri başı olamamak); ne olacak bu işin sonu?..
Görülüyor ki, uyutuluyoruz; ortada "futbol" yok, asıl müsebbiplere "fatura" kesilmiyor, "felaket" kapıda bekliyor!..
Yakında şampiyonlarımız bile "Şampiyonlar Ligi için" eleme oynayacak ve hatta belki de "Avrupa Kupalarına katılacak takımımız" olmayacak; bilmem ki Futbol Federasyonu'nun "bunlardan" haberi var mı; varsa "ne yapıyor?.."