Niyetleri ille de bağcı döğmek!..

A -
A +

Neden, bu kadar hırçınız? Neden, bu kadar öfkeliyiz? Neden, "kendimize yapılmasını şiddetle ve nefretle kınayıp karşı çıkacağımız şeyleri", başkalarına reva görmekte yarışıyoruz? Neden, "Benim dediğim doğrudur, benim görüşüm olmazsa olmazdır" fikri sabiti ile, başkalarına "hak tanımaz", hatta onları "aşağılamak için" elimizden geleni ardımıza koymayız? Koca Dünya ve Avrupa Şampiyonu Fransa'nın haline bir bakınız!.. Dünya klasmanında bizim çok önümüzde olan Portekiz, "futbolda daha dünkü çocuk" Amerika önünde ne hale düştü; seyrettik!. Almanya, "90 artı 2'de gol yiyerek" galibiyeti kaçırdı!.. Ve de, bu ülkelerin basınında "Teknik direktörler için, futbolcular için" bizim TV'lerimizde söylenen sözlerin, bizim gazetelerimizde yazılan yazıların 10'da biri yazılmadı, söylenmedi!. Bizim takımımız ne yaptı? Fransa "Senegal'e yenilirken", tam dört defa Dünya Kupasını müzesine götürmüş bir futbol devine, bu şampiyonanın da favorilerinden biri olan Brezilya'ya, son dakikalarda "şaibeli bir penaltı kararı ile" boyun eğdi!. Sen misin yenilen? Veyl mağluplara ve veyl mağlupların komutanına!.. Biraz insaf... Biraz iz'an... Biraz da vicdan!.. "Bunca aşağılamayı ve hakareti kabul etmem gene de mümkün değil ya", diyelim ki "her şeyin bittiği son maçtı"; eh, bunca hiddeti ve şiddeti gösterenler için o da bir yere kadar "haklı oldukları bir taraf var" diyebilirdim, amma "bu maç daha başlangıçtı ve her şey bitmemişti!.." "Asıl mücadele yeni başlıyordu!." Kosta Rika ve Çin maçlarını almak bizi gruptan çıkaracaktı!. Öyleyse... "El birliği ile futbolcularımıza ve teknik heyetimize moral vermek durumunda değil miydik?" "Normal eleştirileri" kabul etmemek ve "saygı göstermemek" elbette mümkün değil!.. Amma.. "Kariyersiz... Bilgisiz... Kişiliksiz... Aptal... Taş kafalı... Korkak... Malzemeci bile olamaz... Geri zekalı... Konuşma özürlü..." gibi "hiçbir insanın kabul etmesinin mümkün olamayacağı" nitelendirmelerle "top yekun bir saldırıya geçmek" neyin nesi oluyor? Bu tabloya bakınca, "aklımıza şu senaryonun gelmesi" yanlış mı olur acaba: "Böyle yapanların, böyle yazanların, böyle konuşanların milli takım umurunda değil!.. Umurlarında olsa, biraz insafa gelirler ve hiç olmazsa maçların sonunu beklerlerdi!.. Onların tek isteği ve beklentisi var; Milli takım yenilsin, onlar da Şenol Güneş'i assınlar!.. Sonra da karşısına geçip tam tam dansı yapsınlar!.." "Bu düşünce sistemi içinde" varılan sonuç da doğal olarak "şöyle" olmuyor mu: "Takımın ve teknik heyetin moralini bozacak, onları gerecek ve kafalarına stres yükleyecek ne varsa yapıyorlar ki, Kosta Rika maçında da yenilelim, Çin'e de yenilelim ve elenelim!. Sonra da 'Biz dememiş miydik' diyecekler, önce Şenol Güneş'in ve ardından da 'asıl hedefleri olan' Futbol Federasyonu'nun ipini çekecekler; çekmek isteyecekler!.." Benim "yıllardan beri yazıp geldiğim" senaryoya ters düşmeyen bir durum!. Hep diyorum ki; "Tek hedefleri var; Türk futbolu, İstanbul'un hakimiyetine girsin... Türk futbolunda sadece İstanbul'un üç büyüklerinin ve İstanbul medyasının borusu ötsün!.. Milli Takımı da İstanbul'a teslim olmuş hocalar yönetsin!." Yooo... Buna izin verilemez!.. O devirler, o günler geçti!.. Kedi yavrusunun gözü açıldı!.. Bu Federasyon, "yaptıklarına bakıldığında" görülüyor ki; Türk Futbol Tarihi'nin "en başarılı federasyonlarından biridir!." Şenol Güneş, "Türk Milli Takımı'nı, Dünya Kupası'na taşıyan ilk Türk Teknik adam olarak" spor tarihimize adını yazdırmıştır!. "Kariyersiz, karizmasız" diyenlere işte cevap; "Bundan daha iyi" karizma ve kariyer olur mu ve de "Türkiye'de kaç tane var?" Bu federasyonu da, bu teknik kadroyu da, İstanbullular'a yedirmemek görevimizdir!. Türk Milli Takımı, Kosta Rika'ya yenilip elense de, Şenol Güneş görevine devam etmeli, Futbol Federasyonu "hocamıza sahip çıkmalıdır!." Kendilerini "Türk futbolunun sahibi sayan" ve de "kelle isteyen" İstanbullulara "kurban verilmemelidir!." Yaygaralara kulaklar tıkanmalı, "birbirine taban tabana ters" eleştiriler ("Bilenlere bakın" başlıklı yazımız) yapanların ve "çok ağır" hakaretlerle sonuç almak isteyenlerin önü kapanmalıdır!. Kapanmalıdır ki, yarınlarda "aynı şeyler" yapılmasın!.. Uzun lâfın kısası: Türk Milli Takımı, "İstanbul medyasına rağmen" bu gruptan çıkacaktır!. Çıkamazsa da, bunun "en büyük sorumlusu", günlerden beri "eleştiri" adı altında, insaftan yoksun hakaretleri "ayyıldızlı takımın hocalarına ve futbolcularına layık görenler" olacaktır!. Haydi çocuklar ve haydi hocalarım, sadece "sahadaki rakiplerinizi" değil, "sizlere hakaret edenleri" de yenip, gelin!.. Bilenlere bakın!.. Brezilya maçından sonra, TV'lerde ve gazetelerin spor sayfalarında, hatta "başka sayfalarında" Şenol Güneş Hoca'ya bir "eleştiri ve hakaret bombardımanı" başladı!.. Hoca futbolu bilmiyordu... Türk Milli Takımı'na teknik direktör olamazdı... Maçta yapmadık hata bırakmamış ve Milli Takımımızın yenilmesine sebep olmuştu!.. "Gölge etmese" maçı kazanmıştık!.. Hiç olmazsa berabere kalmıştık!.. "Aklı başında, makul, normal sınırlar içinde" eleştiri yapanlara söylenecek tek söz yok... Görüşleri tartışılabilir ama "saygı da duyulur!." Amma... Yukarıda sözünü ettiğim bombardımanın arkasında öyle bir çoğunluk var ki... Onların eleştirilerine hiddetlenilir, öfkelenilir, kızılır.. Ne var ki, "sakinleşince" görülür ki; onca öfkeye, hiddete yazık... Bunlara, "ancak gülünür!.." Bakınız, biri diyor ki; "3-5-2 oynadık!.." Öteki diyor ki; "5-3-2 oynadık!." Beriki diyor ki; "3-1-4-1-1 oynadık!." Seninki diyor ki; "3-6-1 oynadık!." Onunki diyor ki; "3-1-5-1 oynadık!.." Diyorlar da... Diyorlar... Acaba hangisi "doğruyu yazıyor" ve hangisi "futboldan anlıyor?" Biri diyor ki; "Emre iyiydi!.." Öteki diyor ki; "Emre takımın kötüleri arasındaydı!.." Beriki diyor ki; "Tugay görevini yaptı!.." Seninki diyor ki; "Tugay sahada gezindi, takımın en kötüleri arasındaydı!.." Bir başkası diyor ki; "Fatih Akyel iyi mücadele edenler arasındaydı!.." Daha bir başkası diyor ki; "Fatih Akyel hayal kırıklığıydı!." Rüştü-Hasan-Yıldıray dışında, "Futbolu çok bilenlerin" fikir birliğine vardıkları tek oyuncumuz yok!.. Her kafadan bir ses çıkmış!.. İçlerinde "bütün bir dünyanın" hem de çok haklı olarak "Hırsız ve yanlı hakem, Türklerin puanını çaldı" dedikleri hakemi, sırf "Şenol Güneş'in elinden hakem kozunu almak ve onu mahvetmek için" hiç sıkılmadan "hataları vardı ama tarafsızdı" diye takdim edenler bile çıktı!.. Peki, "bunların hangisinin yorumu doğru ve hangisi futbolu iyi biliyor?" Adam, yazısının başında Şenol Güneş'i "korkaklıkla" suçluyor... "Tandem yerine 3-5-1-1 oynattığı için" yerden yere vuruyor ama aynı yazının sonunda, "Brezilya'yı yenebileceğini gördükten, rakibin oyundan düştüğünü sezdikten sonra tandeme dönen ve bu dönüş için gerekli gördüğü değişiklikleri cesaretle yapan" hocamıza, bu defa da "neden yaptın?" diye hesap soruyor ve "infaz ediyor!." Seyredin Brezilya maçının kasedini... Yıldıray oyundan alınmadan önceki 10 dakikada ne yapmış? Kaç defa top kaptırmış... Kaptırdığı topların arkasından koşmuş mu? Bir futbolcu çok iyi oynadığı bir maçta, yorulmuşsa, oyundan düşmüşse, elbette ki hocası onu oyundan alacaktır!. Nitekim Şenol Hoca da "haklı olarak" Yıldıray'ı oyundan almış ve yerine "çok koşan, yıpratan" İlhan'ı almış; böylece hem hücumu takviye etmiştir, hem de orta sahayı!.. Hayrettir; "İlhan'la ilgili yorumlar olumlu olduğu halde", bu değişiklik yüzünden Şenol Güneş ipe çekilmiştir!. Halbuki, "bu değişiklikten sonra" oyun tamamen Türk takımının hakimiyetine geçmiş, "en iyi oyuncumuz Rüştü'nün hatasından doğan ve hakemin çok yanlış kararı ile penaltı olan pozisyon hariç" rakibe pozisyon verilmemiş, aksine "eksik kalındığı dakikalarda bile" beraberliği sağlayacak "gol pozisyonları bulunmuştur!." Hasan'ın son dakikadaki kafa şutu gol olsaydı ne olacaktı, peki? "Skora bakıp" hücuma geçme fırsatı bulanlar için, "daha gerçekçi" bir yorum yapayım: Hocamız "Yıldıray'ı çıkarmasa ve oyunda gerekli değişiklikleri yapmasa" ve biz de "gol ya da goller yiyerek oyunu kaybetsek" bu defa çıkıp diyeceklerdi ki: "Brezilya durmuştu... Maçı alacak değişiklikleri hocamız yapamadı... Zaten hiçbir maçta oyunun gidişini döndürecek müdahaleleri korkaklığı yüzünden yapamamıştı; bu defa da öyle oldu... Yıldıray'ın yorulduğunu, ondan başka görmeyen kalmamıştı. O ise uyudu ve goller geldi!.." Bu konuda söyleyeceğim bir şey daha var: Diyelim ki, hocamız "gerçekten" büyük hatalar yaptı ve biz "onun yüzünden kaybettik!." Hiç olmazsa "normal eleştirilerinizi yaparak" şu bir haftayı geçiştirseydiniz de, şu Kosta Rika ve Çin maçları geçseydi; eğer elenip gidersek, ne isterseniz yazıp çizseydiniz ya!.. Ama "böyle yapmak" işinize gelmedi değil mi? Derdiniz; Şenol Hoca'nın "o maçlarda da mat olması!.." "Kalan son moral kırıntılarını" da yok etmeliydiniz ki; infazı tamamlayabilesiniz!. Akıllı Ortega... İki... Hemen okuyucularım soracaklar; "Akıllı Ortega'yı anladık da, bu iki ne oluyor?" Bu "iki" şu demek: Geçen hafta "Akıllı Ortega" başlıklı bir yazı yazmış ve "özetle" demiştim ki: "Fenerbahçe yönetimi yanlış yapıyor, Ortega ve Almeyda'ya Dünya Kupası öncesinde ya imza attırılmalı ya da yeni alternatifler bulunmalıydı. Ortega ve meneceri Fenerbahçe'yi garantiye aldılar, biliyorlar ki, Fenerbahçe yönetimi fena halde angaje oldu, artık dönemez. Bu yüzden imzayı atmadılar, Dünya Kupası'na gittiler... Arjantin başarılı olur, Ortega da iyi oynarsa fiyatı katlanacak ve asıl oynamak istediği İngiliz Ligi'nden transfer teklifleri alıp, biriyle işi bitirecek ya da Fenerbahçe'ye fiyat arttırarak gelecek. Yok, Arjantin ve kendisi başarılı olamazlarsa, nasıl olsa Fenerbahçe elde var bir!." Nitekim, Kore-Japonya cephesinden gelen haberler, "o günlerde Fenerbahçeliler'in fena halde kızıp yalanladıkları benim yorumumun doğru olduğunu" gösteriyor!.. Almeyda'da da durum aynı!.. Fenerbahçe cephesinden gelen haberler de değişmeye başladı!. Diyorlar ki; "Bu olumsuz gelişmelerden Fenerbahçe yönetimi de memnun... Zira Ortega - Almeyda ikilisine bir servet ödenecek ve Fenerbahçe büyük borç yükü altına girecekti!. Zaten şirketleşme olayı genel kuruldan geçti, şimdi Ortega - Almeyda işi olsa da olur, olmasa da... Hatta başarılı olamazlarsa fiyatı aşağıya çekmek için yeniden masaya oturulur. Olmazsa, yerlerine daha ucuza alınacak çok oyuncu var!." Eh!. "Akıllı Ortega", bizim yöneticilerimizin de gözünü açmışsa, gene de "hayırlı bir iş yapmış" sayılır!.. Gerisi... İnşallah, "Akıllı Ortega..Üç..." yazısını yazmayız!.. İşte bu kafa!.. "... Fikre yumruk sallamak affedilir gibi değil ama insanlara; şehir kırosu, geri zekalı, aptal, korkak demek Hıncal'a yakışmıyor. Zengin bir Türkçe'ye sahip Hıncal niçin insanları bu kadar aşağılama ihtiyacı duyuyor ki... Sen insanları her dakika aşağılarsan gün gelir diyet ödersin... Bu Hıncal için ilk değil ki... Yumruğu atan kadar yumruğa yanak uzatan da suçlu. Herkesin bir tahammül noktası var." İşte "bu kafadır" ki, Türkiye'de gazetecilere, yazarlara saldırıları teşvik eder, mazur göstermeye çalışır!. Ne "talihsiz" bir tesadüftür ki; "bu satırları yazan" futbol yorumcusu arkadaşımız da, bir gece bir maç çıkışı "böyle menfur bir saldırıya uğramıştır, yumruklanmıştır!." Ne "talihsiz" bir tesadüftür ki; "olayın failleri yakalanmadan, saldırının sebebi belli olmadan" bu futbol yorumcusu arkadaşımız, "suçluların listesine saldırıya uğrayan gazeteciyi de eklemek basiretini göstermiştir, hem de gerekçelerini de göstererek!.." Acaba, bu arkadaşımızın "bir bildiği mi vardır?" Saldırganların kimler olduğunu, kimler tarafından yönlendirildiğini, saldırının sebeplerini bilmekte midir? Ne "talihsiz" bir tesadüftür ki; bu arkadaşımızın çok yazısında "Hıncal Uluç için gösterdiği yumruk yeme gerekçelerinin en az eşiti kelimeler, ibareler bol bol bulunmaktadır!" Sadece "Büyük Hakan için yazdıkları ve söyledikleri" bunun "sadece" bir örneğidir!. Ne "talihsiz" bir tesadüftür ki; "sütundaşı ve reklamdaşı" bir spor yazarı arkadaşımızın yazılarında ve konuşmalarında Şenol Güneş için "en az" Hıncal Uluç'un yazılarındaki ve konuşmalarındaki ibareler kadar "ağırları" vardır!. Arkadaşımız, bunlar ve benzerleri için "itidal tavsiye eden" satırları neden "çirkin saldırı olmadan" kaleme almamıştır? Şimdi "bunlar için" kendilerinin de yumruk yemeleri mi gerekmektedir? Yerlerse, "suçlular listesinde kendilerinin de adı mı olacaktır?" "Yazılarda hakaret varsa", bunun karşılığı "adalete başvurmak mıdır", yoksa "orman kanunlarını şehrin göbeğine indirmek midir?" "Bu Hıncal için ilk değil ki.." ibaresi ne demektir? Sevgili Hıncal'a daha önce, "menfur silahlı bir saldırıdan başka" saldırı yoktur; o da "mafyanın silahla tehdit ettiği bir gazeteciyi savunan ve meslek kuruluşlarını göreve çağıran" yazısından dolayı "bir mafya babasının yaptırdığı saldırıdır!." Son saldırıyı "kınar gibi yapıp, haklıydı demeğe getiren" bu arkadaşıma açıkça söylemem gerekir ki: "Hıncal'a sıkılan o kurşun, Uluç ailesi için de, mesleğimiz için de onurdur!." Sevgili Osman Tanburacı; "keşke bu kınama (!) yazısını hiç yazmasaydın!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.