Taa Galatasaray'ın başında olduğu günlerden beri bizi alıştırdı, her kötü sonuçtan sonra "aynı" tablo, "aynı" bahane ve mazeretler, "aynı" ağlayışlar!.. Hakemler... Hava... Saha... Futbolcular... Hatalı gol yiyenler... Gol atamayanlar... Sakatlıklar... Cezalılar... Rakibin "çok ama çok güçlü" olması... Federasyonun maçlarını ertelememesi... Bu yüzden takımın yorgun olması... vs... vs... Böyle durumlarda hiç ama hiç "öz eleştiri yapmaz", kötü sonuçlardan "kendine pay" hiç çıkarmaz!.. Tahmin ettiniz sanırım, huzurlarınızda "dâhi" hoca; Lucescu!... Transfer ayında yönetim kurulu "Bize, Şampiyonlar Ligi'nde gol atacak, galibiyetler getirecek, final hedefimize ulaşmada önemli roller alacak istikrarlı bir golcü gerek, onu alalım" diye direttiğinde "Hayır" diyen ve "böyle bir oyuncuyu aldırmayan" o!.. Amma... Sparta Prag'a yenilince, "kaleci ile karşı karşıya pozisyonlarda golleri atamayan" Ahmet Dursun'dan şikâyet eden de o!.. Söyleyin sevgili okurlarım, mevsim başından beri, "sakatlıklar sebebiyle" takımda "doğru dürüst oynayamayan" Ahmet Dursun'da mı kabahat, yoksa Lucescu'da mı? Kafası, karakteri belli iken ve bunu da son olarak "havadan iki sarı kart görüp", Sparta Prag maçında oynayamayarak gösteren İlhan'a "güvenip", yönetimin çok istediği "yabancı golcüyü aldırmayan" Lucescu'nun şimdi "gol kaçıran" oyunculardan şikâyet etmeye hakkı var mı? Şimdi... İlhan'ın oynamayacağı belli iken, Sinan'ı "İnönü Stadı'nda bile Diyarbakır'a karşı 90 dakika oynatmayan ve maça alıştırmayan" Lucescu için "Şampiyonlar Ligi onun umurunda değil, onun derdi Türkiye Ligi" dediğimizde, bize hak vermeyenlere soruyorum; önümüzdeki tablo hangi yönü işaret ediyor? Bir "söz" daha: "Real Madrid'ten bile güçlü" dediği Lazio, söyler misiniz Allah aşkına, ne yapıyor? Bakınız ben, "sahadaki futbolun taktiğiyle, tertibi ile uğraşmıyorum"; onu "futbol uzmanları" yazsın, söylesinler!.. Mesela, sevgili Şirin Berber yazmış; "Lucescu kafasını ve taktiğini" ne güzel de anlatmış!.. Ben, "genel görüntüyü", yıllardır değişmeyen "genel görüntüyü" anlatıyorum!.. "Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur" misali, "bunca yıldır Şampiyonlar Ligi'nde günü kurtarmanın değil, büyük hedeflere yönelmenin ve başarılı olabilmenin yolu ve yordamı konusunda hiçbir şey öğrenemeyen" ve "pösteki saymaya devam eden" bir hocanın neden "dâhi" ilân edildiğini anlayamadığımı anlatmaya çalışıyorum!.. Bir çift sözüm de, kişisel sorunları sebebiyle "sabit fikirlilikte ısrar eden" bir-iki yorumcuyu hiç saymıyorum, ama asıl olaya "sırf" kulüpçülük penceresinden bakarak Galatasaray'ın "en büyük silâhı" Hakan Şükür'ü moralman "yok etmek için" Milli Takım'ı "kaldıraç" olarak kullanmaya çalışanlara: "Ne zaman ne yapacağı belli olmayan", en önemli maçlarda takımını "yalnız bırakan" bu İlhan'a güvenerek mi, "sakat sakat" sahaya çıkıp 90 dakika "her şeyini veren" Hakan Şükür'ü emekliye sevk etmek istiyorsunuz? Yeter artık!.. Bilesiniz ki Hakan Şükür, "o olmasın da şunlar olsun" dediğiniz futbolcuların toplamından daha iyi futbolcudur, daha iyi golcüdür, daha yararlıdır, "Milli Takım'da oynamak" onun "anasının ak sütü kadar" hakkıdır!.. Saha içinde de, saha dışında da "kendilerini yönetemeyenler" ile Hakan'ı mukayese edenlerin, "futbol bilgileri" konusundaki şüphemin giderek artması bir yana, onların "hâlet-i ruhiyeleri" konusunda da şüphelerimin başladığını söylemek ve yazmak zorundayım!.. Üslûbuma "çok uymasa" da!.. İnanıyorum ki; yaptıkları "çok haksız" saldırılar yüzünden, üslûp rotamın "bu kadarcık" değişmesini hak ettiler!..