O koltuklara yakışın!..

A -
A +

Yeter artık; Türkiye'de gazeteci dernekleri neden vardır; Türkiye Spor Yazarları Derneği gibi, "gazeteciliğin ihtisas dernekleri" neden vardır?. Alenen ve de resmen "her gün" birileri çıkıyor, "isim vermeden", ulu orta "hepimizi içine alacak şekilde" "ağız dolusu" hakaretler ediyor; çıt yok!.. Tam bir "meyhane duvarı" manzarası!.. "Bu vurdumduymazlığa" bakarak, vatandaş da "Bunlarda hiç mi, onur yok, haysiyet yok" diyor; haksız mı?.. Bir bakan çıkıyor; "Ahmaklık etmeyin" diyor, bir kulüp başkanı çıkıyor "Aptallık ediyorsunuz" diyor... O diyor, bu diyor ve benim derneklerim, benim anlı - şanlı yazar çizerlerim, benim medyamın yöneticileri "sanki Jüpiter gezegeni'nde yaşıyorlarmışçasına" duymuyorlar, görmüyorlar, susuyorlar!. Davullarla, zurnalarla, bayram havası içinde "AB'ye giriş" çığlıkları, "işte insan hakları geliyor, hürriyetler geliyor, gerçek demokrasi geliyor" manşetleri atıyor, TV programları yapıyoruz, amma. Türkiye'nin en büyük kulüplerinden birinin tüzüğü "tam bir oldu da bitti" oyunu içinde, konuşmak isteyen üyelere "maddeler üzerinde konuşma hakkı verilmeden" değiştiriliyor; kimsede tepki yok!.. Nerede "anayasal haklar", nerede "Dernekler Kanunu", nerede "insan hakları", nerede "düşünce, ifade hürriyetleri?.." Bitmedi. Geliyorum, benim "anlı ve de şanlı" derneklerime, TSYD'-me!.. El insaf. Tüzükte, insanlar için, kulüp üyeleri için ve de "asıl" gazeteciler için "anayasal hak olan" bir çok "hak ve hürriyet" çöpe atılıyor; sesimiz sedamız çıkmıyor!.. Elbette "her" kuruluşta, "o kuruluşu koruyacak kaideler" vardır; "kısıtlamalar" vardır; amma "o kuruluşları yönetenlerin karar ve uygulamalarını eleştirmenin suç sayıldığı, ihraç gerekçesi yapıldığı" nerede, hangi "demokratik ülkede görülmüştür?." Nerede kaldı, iletişim hürriyeti, düşünce hürriyeti, ifade hürriyeti ve basın hürriyeti?.. Peki, benim derneklerim, benim Basın Konseyim "neden" kurulmuştur?.. "Basın hürriyetini bile savunmayacaklarsa", basın hürriyetini yok eden ve "Anayasayı çiğneyen" bu "tüzük değişikliği için" tüzüklerinde yazan "mücadeleyi yapmayacaklarsa", neden vardırlar?.. "Bazı gazeteciler ve kişiler" bu derneklerin ve kuruluşların "başkanlık ve yöneticilik koltuklarında otursunlar" diye mi; "bu etiketleri taşıyarak" caka satsınlar diye mi ?.. Bir siyasi partinin tüzüğü, yönetime, "kararlarını ve uygulamalarını eleştirenleri kapının önüne koyma yetkisi veren" maddelerle donatılsaydı, biz gazeteciler "neler yazardık?." Hele hele "o" siyasi partinin genel kurulu, "üyesi olan" gazetecilere, "sadece aidiyete uygun yazılar yazabilirsiniz, tek kelime eleştiri yapamazsınız, yoksa atılırsınız" maddeleriyle dolu tüzük maddelerini kabul etse, neler yapardık?. Eeee!.. Peki, "bir spor kulübünde" bunlar yapılınca, "neden" tısss?.. Gülmeyin; yarın bir hükümet çıkar da, Meclis'e "Beni eleştirenler Türk vatandaşlığından atılacaktır" diye bir anayasa değişikliği teklifi verirse ne yaparız?. Bakalım, "anayasal bir çok hakkı ayaklar altına alan" bu tüzük değişikliklerine, "İçişleri Bakanlığımız" ne diyecek?.. Türkiye'de "Anayasaya, insan haklarına, demokratik haklara ve basın hürriyetine sahip çıkılacak" mı ; anlayacağız!.. > Aman dikkat!.. Türkiye TV'lerinde yapılan "3-4 kaliteli spor, pardon futbol programından biri" ve bana göre birincisidir; 90 Dakika!.. Amma, son haftalarda "hem de önemli, çok önemli ve hassas konular" tartışılırken, "ne olup bittiği, bu olup bitenlerle ilgili olarak kanunun, talimatların, yönetmeliklerin neler dediği" iyi araştırılmadan masaya oturulmuş olduğu hissine kapılıyorum!. Mesela, "Futbol Federasyonu kararı olarak Tahkim Kurulu'na giden" dosya, "sanki Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'ndan gelmiş" gibi gösterilerek, yorumlar yapılıyor!. "Futbolcularla yapılan özel anlaşmaların, Futbol Federasyonu'nca tanınması ve geçerli sayılması" konusundaki "bu sezon başlayan uygulama" ve bu konuda yapılan "yönetmelik değişiklikleri" ve "futbolcu lisanslarının tescili hükümleri" yokmuşçasına, "anayasal haklardan söz edilerek", bu yönetmelik değişiklikleri ile "hak sahibi olan ve bu hakları yok sayılmaya çalışılanların anayasal hakları" çöpe atılıyor!.. Ve de, mesela, "deprem ve fıtık sebebiyle gözlemcilik yapacağı maça gidemeyen", yerine "bir başka gözlemci tayin edilen" görevli, "maçtaymışçasına ve hakeme not vermişçesine" yerden yere vuruluyor!. "O" program, "onu yapan 4 değerli meslektaşımın değil, hepimizin programı!.." Türk futbolunun ve sporunun programı!. Onun için, "herkes dikkatli, hassas olmak" zorunda!.. Dikkat!.. > Hasan Şaş şaşırmış, ya Tahkim?. Hem suçlu, hem güçlü!.. Şimdi de, "kabahati bu ülkede bulmaya kalkışmış"; gidecekmiş!.. Sen kalk, her maçta hem de kaçar defa hakemlere itiraz et, onların üzerine yürü, tribünleri tahrik et, ağzına geleni söyle; sonra da "nihayet sabırlar taşıp, bir tanesinde ceza kuruluna verilince" isyana kalkış!.. Nerede "öyle" federasyon, nerede "öyle" talimatlar, nerede "öyle" disiplin ve tahkim kurulları ki, "böyle" sabıkalı şımarıklara "okkalı cezalar veremiyor", futbol sahalarında "caydırıcı pişmanlık ortamını" tesis edemiyor!. "Hakeme olmadık sözler söyleyen, tribünleri tahrik edecek hareketleri yapan" futbolculara Disiplin Kurulu'nun verdiği "2 maç cezayı bir maça indiren" Tahkim Kurulları oldukça, bu ülkede "Hasan Şaş'ların sayısı azalmaz, artar!.." "Hakeme kötü söz söylemekten daha ağır bir suç olabilir" mi; ama Tahkim Kurulu, "suçu hafif sayan ve sadece iki maç ceza veren" Disiplin Kurulu kararlarını bile yarı yarıya azaltıyor ve "hakemlere sözle saldırıya adeta yeşil ışık yakıyor!." Peki ama, "bu çarpık" uygulamaya hakem dernekleri ve de anlı şanlı Merkez Hakem Kurulumuz neden sesini sedasını çıkarmıyor?.. Hakemlerimiz, futbolcuların ve yöneticilerin şamar oğlanı mı?.. > Rezalet!..Bu ülkede sporun bakanlığını da, kulüp başkanlığını da, federasyon başkanlığını da yapmış olan biz zat, çıkıp diyor ki: "Ben Trabzonspor Başkanı olsaydım, Gökdeniz'e ceza verdirtmezdim!.." "Neden Türk Futbolu bu hâlde" sorusuna "bundan daha iyi bir cevap" olabilir mi?.. "Türk futbolunda böyle kafalar söz sahibi oldukça", bu günleri de arayacağımız kesindir!. Futbolcu, bahis ayarlamaya kalkışmış, şike yapmaya kalkışmış, "kendi takımının mağlûp yazılacağı" yüzlerce milyon liralık bahis kuponlarının "gerçekleşmesi için" elinden geleni ardına koymamış; M.Ali Yılmaz çıkıp diyor ki; "Ben olsam ceza verdirmezdim, veremezlerdi!.." Ne diyelim: İyi ki "olmadın" ve inşallah "bir daha da olmazsın!.." > Canaydın cevap ver!.. Aziz Yıldırım, son derece "önemli" bir soru sordu: "Özhan Canaydın, Beşiktaş - Fenerbahçe maçından önce, Tahkim Kurulu'nun bir üyesine, maçın seyircisiz oynanmaması için telefon etti mi, etmedi mi?.." Canaydın, bu soruya "evelemeden gevelemeden" cevap vermek zorunda!.. Sen kalkıp, herkese "etik dersi" vereceksin; sonra da "Tahkim Kurulu üyelerine telefon edip, ricalarda bulunacaksın"; olacak şey mi?. Ne demiş atalarımız: Al birini, vur ötekine!.. Kime inanacak, kime saygı duyacağız?.. > Bu gidişle!.. Ergun Gürsoy buyurmuşlar: "50 binlik stat bu seyircinin neyine, 20 binlik bir stadı bile dolduramıyor!.." Bilmelisiniz ki; "çok değerli yönetiminiz sayesinde" yakın bir gelecekte, "bu seyirci 10 binlik statları bile dolduramayacak!.." Bence, "sizin yönetiminizdeki" bir Galatasaray'a Ali Sami Yen bile fazla; orayı yıkıp alışveriş merkezi yapın, "para kazanıp borç ödersiniz", maçlarınızı da Bayrampaşa'yı kiralayıp orada oynayın; takımı "boş tribünler önünde oynamaktan" kurtarırsınız!. Hey gidi hey!.. "Galatasaray Olimpiyat Stadı'nı dolduracaktır" vaadi ile iş başına gelen bir başkanın ve yönetiminin döneminde, Galatasaray ne hâle geldi!.. "Bir Bayrampaşalık seyirci!.." Bunun suçu acaba seyircide mi, yoksa.. Siz, hiç aynaya bakmaz mısınız; sayın Gürsoy!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.