Lider nedir, "neleri" ön plâna çıkar; bu soruların cevabı her insana göre değişebilir; ama ben "genel olarak" bu konuya şöyle bakarım: Bir koltuk düşünün, o koltuk "liderlik koltuğu" olsun; bu koltukta şunlar yazar; "bilgi-yetenek-basiret-cesaret!.." Bunlar liderliğin "olmazsa olmaz" vasıflarıdır, bence!.. Bu koltuğun elbette "dört tane" de bacağı vardır; işte bu bacaklarda da yazanlar şunlardır; "sevgi-saygı-güven-inanç!.." Bacaklar, liderle, liderlik ettiği insanlar arasındaki "iletişim kanallarını" temsil eder!.. "Bu kanallar erozyona uğrarsa", yani "aşağıdan yukarıya sevgi kaybı, saygı duymama, güvenmeme, inanmama" duyguları artarsa, liderin işi çok güçleşir ve sonunda biter; çünkü "o bacaklar", artık koltuktaki "o ağırlığı" çekemez hâle gelmiştir!.. Oğuz Sarvan, Merkez Hakem Kurulu Başkanı olarak "hakemlerin lideridir" ve o koltuk ile o koltuğun bacaklarında yazan hususların bir numaralı muhatabıdır; hem koltukta oturan, hem de koltuğun taşıdığı insan olarak!.. Şimdi duruma bakalım: Sarvan, bilgi ve yetenek bakımından "o koltukta oturacak" bir kişidir; zaten kariyeri de o konuma uygundur; ne var ki, uygulamaları "bu görevde basiretli davranıp davranmadığı" konusunda tartışmaları gündeme getirmiştir, cesaret konusunda ise sınıfta kalmıştır. Yeni Federasyon ve yeni Merkez Hakem Komitesi'ne medyanın ve kamuoyunun verdiği uzun mühlete ve bütün iyi niyetli yaklaşımlara karşı, uygulamalarındaki büyük yanlışlıklar, "birleştirici olmak yerine bölücü-tasfiyeci" davranışları ve "sebeplerini açıklayamadığı" tasfiyeci uygulamalardaki inadı ile "çoğu zaman" hakemlere sahip çıkmaması ve onları "kendi kaderleriyle baş başa bırakması", bazı hakemlere karşı "bazı" merkezlerden yapılan ağır saldırılara sessiz kalması ve "o merkezlere taviz verir" şekildeki "maç-hakem tayinleri yüzünden" koltuğun bacakları çabuk aşınmış ve "sevgi-saygı-güven-inanç" kanalları "olumsuz" yankılarla dolmaya başlamıştır. Bugün sadece kamuoyunun ve kulüplerin değil, hakemlerin büyük çoğunluğunun Oğuz Sarvan ve MHK'sına karşı duygularında önemli bir "sevgi- saygı-güven- inanç erozyonu" vardır!.. Ve işte Liglerin ikinci yarısı "bu sebeplerle" büyük risk altındadır!.. Bu uygulamalar sebebiyle çok hakem, düdük çalarken veya çalmazken, kart çıkarırken veya çıkarmazken, "talimatların gereğine uygun veya doğru olduğuna inandıkları için" değil, "çaldıkları-çalmadıkları düdüklerin ve de çıkardıkları-çıkarmadıkları kartların sonuçlarını düşünerek düdük çalar-çalmaz, kart çıkarır-çıkarmaz" hâle gelmişlerdir; işte "hakemliği bitiren" de tam bu noktadır!.. Neden "böyle" oluyor; hakemler MHK'ya güvenmiyorlar da ondan!.. Neden "aynı" hakemler Avrupa'da "iyi maçlar yönetiyorlar"; UEFA'nın, FIFA'nın hakem kurullarına güveniyorlar da ondan!.. İşte bütün mesele!..