Beşiktaş "gene" Beşiktaşlığını yaptı... Nerede ise kendini "güme", bizi de TV başında "kalp krizinden öteki dünyaya" gönderecekti!. O "geçmeyen" son dakikalarda "panik içindeki" Beşiktaş'ı seyrederken, "geçmişte siyah - beyazlı takımın Avrupa Kupaları'nda başına gelenler" bir film şeridi gibi gözümün önünden akıp gitti!. Biz "1-0'lık ilk maç sonucu Sırat Köprüsü'dür, ikinci maçta atılacak bir gol her şeyi değiştirir" diyorduk ve de "Lucescu'ya rağmen Beşiktaş zor da olsa turu geçecektir" tahminini yapıyorduk; tahminimiz tuttu ama "ilk cümlede yanıldık!." Beşiktaş bir değil, iki değil, üç değil, tam dört gol atmasına rağmen, az daha "turu veriyordu!." Cordoba'nın büyük hatasını "yardımcı hakem" bayrağı ile ortadan kaldırdı da, "üçüncü golü yemeyerek" çeyrek finale çıkabildik!. Biz "yakaladığımız" 7 gollük fırsatın dördünü gole çevirirken, adamlar "aynı sayıdaki gol fırsatından" ancak "iki gol çıkarabildiler"; sağ olsunlar!. Çeyrek finale adımızın yazıldığı bir maçtan sonra, tutup da "Lucescu ne yaptı, ne yapmadı" tartışmasına ve eleştirisine girmeyeceğim!. "Sadece" diyeceğim şudur: Eğer "orta hakemin iptal ettiği son dakika golü" tabelaya yazılsaydı, acaba "bugün Lucescu'yu göklere çıkaranlar" neler yazacaklardı? Hele hele kalecinin "al da at" diye önüne yuvarladığı topu bir adımdan kaleye sokamayan İlhan ne yapacaktı? Ve de, geçen maçta hiç gereksiz "kırmızı kart gören" Zago Efendi takımını "neye mahkûm ettiğini" bilmem ki anlayabildi mi? Neyse... Beşiktaş yoluna devam ediyor!.. İnşallah bu maçtan Lucescu da, talebeleri de "gereken" dersleri almışlardır!. Almışlarda, "bu kadro" UEFA Kupası'nda "Galatasaray'dan sonra" ikinci defa final oynayan Türk takımı olur ve sonunda kupayı kaldırır! "İnanmak" yolun yarısıdır; diğer yarısını geçecek olan da Lucescu ve talebeleridir!. Onları kutluyor ve alınlarından öpüyorum!. Bu arada büyük bir teşekkürümüz de Denizlispor'a!.. O mütevazı imkânlarla adeta "inanılmazı başardılar!." Elenirken ünlü ve tecrübeli Porto'yu yenememeleri sadece şanssızlıktı!. İnanıyorum ki, gelecek yıllarda yeneceklerdir! Orada dur bakalım!.. Sevgili Erman Hocam gene mangalda kül bırakmayacak kadar atmış!.. Onun herkese "hakemlik öğretmesine alıştık" da, şimdi de "gazetecilik hocalığına soyunmasını" garipsedik!. Şansal Büyüka'nın "birkaç Fenerbahçeli" spor yazarı ve gazeteci ile birlikte ve de Erman Toroğlu'nu da davet ederek bir balıkçı lokantasında verdiği yemeğe, "bir süre sonra Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın da gelmesi" haber mi imiş? Elbette "istenirse" haberdir ve "iş orada kalsa" bile, sadece voleci telecilerin ve magazincilerin ilgilendiği bir "haber" olur!. Amma... Yemekte "Fenerbahçe eski teknik direktörü" Mustafa Denizli de bulunursa ve Yıldırım ile Denizli "yollarını ayırdıktan sonra" ilk defa buluşuyor ve barışıyorlarsa ve de Denizli bu yemekten iki gün önce bir röportajında "Ben Fenerbahçe'den dönmemek üzere ayrılmadım" demişse... Erman Hocam, bil ki bu yemek "bir haberdir", hem de "çok iyi bir haberdir!." Bu yemeğe "haber değildir" diyenler "gazeteci" değildir; bu bir! "Haber olduğunu biliyor" ve kullanmıyorlarsa, "bunda kasıt vardır" ve "gazeteciliğe ihanettir"; bu iki!. "Bunlara", sevgili Şansal Büyüka cevap versin; iş "gazetecilik tartışması olunca" muhatabımız "ancak" o olabilir, sen onun "gönüllü" savunmacılığına soyunma; bu da üç! "İyi bilmediğin işlere karışma" ve kimseye de "gazetecilik" konusunda akıl vermeye çalışma!.. "Haberdir" diyenlere de "küçümseyici" kelimelerle ders vermeye kalkışma!. Sen çok populer bir "hakem yorumcususun"; öyle de kal!. Başarılar Atalay!.. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü görevine Kemal Mutlu'nun yerine "meslektaşımız" Mehmet Atalay atandı; kutluyor, başarılar diliyorum! Sporu bilen insandır, deneyimlidir, "medyanın ne olduğunu ve ne olmadığını" iyi bilir; bu yüzden "başarılı olmaması için" önemli bir sebep yoktur! Kemal Mutlu'ya da ülkeye ve spora hizmet eden herkes gibi, "teşekkür borçluyuz!." Zaman zaman onu "ağır şekilde" eleştirdiğim oldu; ama o kırılmadan, gücenmeden yaptıklarını ve kendini anlatmaya çalıştı, nazik ve güler yüzlü tavrından hiç vazgeçmedi!. "Görevler değişir" ama "dostluklar bâki kalır!." Bundan sonraki hayatında mutluluklar diliyorum!. Voleybolda neler oluyor? Nerede benim spor yazarlarım, voleybol yazar - çizerlerim? Neler oluyor camiada? Bu kadar gazete karıştırıyorum; "ne olup bittiğimi anlamama yarayacak" tatminkâr bir haber ya da yazı bulamıyorum!. İnterfarma, neden Numune'nin sponsorluğunu bıraktı? İnterfarma AŞ Yönetim Kurulu'nun açıklamasında yer alan "ağır ithamlar ve haksız iddialar" ne anlama geliyordu? Numune İnterfarma'nın menajeri İbrahim Karadut'un şu sözlerinin arkasında ne var: "Baskıyı biz değil Beşiktaş yaptı. Telekom ve İller Bankası'na yapılanları ve kimin yaptığını hepimiz biliyoruz." Neymiş bu yapılanlar? "Hepiniz biliyorsunuz" da, bizler "neden" öğrenemiyoruz? Voleybol Federasyonu ne yapıyor? "İddiaların", kim bilir belki de "rezaletlerin, skandallerin" ortaya dökülmemesi için mi "ona buna mavi boncuk dağıtıyor" ve de "liglerde düşmeyi kaldırıveriyor?" Peki, voleybolda olanlar için federasyon susup otururken, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ne yapıyor? "Amatör" demeye devam ettiğimiz branşlarda zaten "zor bulunan" sponsorları da "böyle kaçırırsak" nereye varacağız? Bir bilen varsa, bize anlatsa da öğrensek!. Acaba "yeni" genel müdürümüz bu konuya eğilecek mi? Nerede AIG'ciler? Aşağıda "Anadolu Ajansı tarafından geçilen" ve "maalesef" spor medyamızda "pek yer bulamayan" bir haberi sütunlarıma alıyorum. Ve bu haberi, bir zamanlar "hiçbir araştırma yapmadan" Faruk Süren-Mehmet Cansun ikilisinin "sözlerine kanarak", AIG rumuzlu Amerikan Şirketi'ne "Galatasaray AŞ'nin yüzde 20 hissesinin peşkeş çekilmesini" alkışlayan ve göklere çıkaranlara ithaf ediyorum!. Ve de "bu kandırmacaya karşı çıktıkları için" Genel Kurullarda, Divan Kurulları'nda hakaretlere uğrayan ve hatta "Disiplin Kurulları'na verilen" Galatasaraylılar'a armağan ediyorum! "Galatasaray'ı dünya kulübü yapacak" aldatmacasıyla ve Cayman Adaları'nda kurulan şirketlere hem de "yatırdıkları parayı neredeyse faiziyle geri ödeme garantisi dahi verilerek" satılan Galatasaray hisselerinin sahibi durumunda olan AIG, şimdi Galatasaray'a kök söktürüyor ve "kendisinin izin vermediği hiç bir işin yapılmaması ve alınan hiç bir kararın uygulanmaması için" mahkemeden mahkemeye koşuyor!. Süren, kendisini ve şirketlerini "İstanbul yaklaşımı" ile kurtarıyor; Galatasaray'ı kurtaracak "AIG yaklaşımı" ise "cılk" çıktı!. İşte haber aşağıda, okuyunuz, "ne demek istediğimi" çok iyi anlarsınız: Galatasaray-AIG Davası "İSTANBUL (A.A) - 26.02.2003 - Galatasaray A.Ş. aleyhine AIG'nin açtığı davada, AIG Blue Voyage ve AIG Global Sports'un davaya feri müdahil olma talepleri kabul edilirken, asli müdahale talebi reddedildi. Galatasaray Sportif Sınai ve Ticari Yatırımlar A.Ş'den Borsa'ya gönderilen açıklamaya göre, AIG Blue Voyage ve AIG Global Sports'un şirket aleyhine ana sözleşmenin bazı maddelerinin butlanın tespiti amacıyla Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde açtıkları davanın dünkü duruşmasında, mahkeme ayrıca kayyım tayiniyle ilgili Beyoğlu 4. Sulh Hukuk Mahkemesi'nden çıkacak kararın sonucunun beklenmesine karar verdi. AIG Blue Voyage Fund L.P. ve AIG Global Sports & Entertainment Fund L.P. tarafından, Galatasaray Sportif A.Ş'nin ana sözleşmenin bazı maddelerinin tadiline ilişkin kararlarının yokluk, butlan ve hükümsüzlüğünün tespiti talebiyle aynı mahkemede açılan diğer davanın duruşmasında da davalı vekilleri tarafından ileri sürülen derdestlik itirazları reddedildi. Her iki dava duruşması, 27 Mart'a ertelendi. Davanın geçmişi AIG, Galatasaray Sportif A.Ş'nin 26 Ağustos 2002 tarihinde yapılan Genel Kurul toplantısında alınan Yönetim Kurulu üyeleri ve denetçi seçimi, Yönetim Kurulu üyelerine gerekli izinlerin verilmesi ve Esas Sözleşme'nin 4 ve 28. maddelerinin tadiline ilişkin kararların yokluk, butlan ve hükümsüzlüğünün tespiti talebi ile Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde 21 Kasım 2002 tarihinde dava açmıştı. AIG tarafından yapılan başvuruda, Galatasaray Spor Kulübü adına şirket aleyhine davayı açan Kulüp Yönetim Kurulu'nun aynı zamanda şirket Yönetim Kurulu`nu teşkil etmesi ve Türk Ticaret Kanunu 334 ve 335. maddeleri gereğince davalı şirketi temsil etmelerinin yasak olması nedeniyle, davada temsil edilemeyen davalı şirketin bu ve benzer davalardaki hak ve menfaatlerinin korunması ve temsili için kayyım atanması istenmişti. Bu yöndeki talebi daha önce Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde 26 Aralık 2002 tarihinde görülen duruşmada reddedilen AIG, bu kez Beyoğlu Sulh Hukuk Mahkemesi'ne başvurmuştu."