Bin bir rica ile "yönetime girmeye razı ediyorsun"; çok önemli ve büyük sorumluluk isteyen konuları onun sırtına yüklüyor ve Adnan Polat'ı adeta ateşe atıyorsun!.. "Futbol senden sorulacak" diyorsun!.. Sonra da onu "kurda kuşa yem etmek istercesine", susup oturuyorsun; ey Özhan Canaydın, sen ne biçim başkansın?.. Bu kaçıncı?.. Adanan Polat, "seçim kazanmak için" omuzuna bindiğin kaçıncı kurtarıcıdır ve "onun da harcanmak zamanı" gelmiş midir?.. Daha bir kaç gün önceye kadar ben de "Okan alınmamalıdır" diyenlerin yanında idim!.. Ama şimdi "Okan mutlaka alınmalıdır" diyorum; alınmalıdır ki, "Galatasaray için hiçbir şey yapmamış" olanlar ile "Galatasaray'ı dosta düşmana rezil etmiş olanların", Okan konusunu bahane ederek "el ele verip" Adnan Polat'ı "yemeye kalkışmalarının hesabı" görülsün; hem de hemen ve balık "baştan kokmadan!!!.." Galatasaray'ın Türk spor tarihinin "en çok para kazanan kulübü" olmaya hak kazandığı günlerde, Galatasaray'ın telefonlarını haciz getirip kapattıranların, manava, bakkala bile "Galatasaray'ı icraya verme kapısını açanların", Galatasaray'a "en karanlık zamanlarını", TGS skandallarını, Cayman Adaları maceralarını, stat aldatmacalarını, off - shore banka rezaletlerini yaşatanların, "Bugün git yarın gel" diye diye ve "verdikleri hiçbir sözü tutamadıkları için" futbolcuları dilenciye çevirip, Galatasaray'ı görülmedik bir "manevi" erozyona uğratanların, Galatasaray için ellerini "akrep olan ceplerine atamayanlar", Polat tarafından açılmış olan "Galatasaray'a destek kampanyası" sürecinde el altından "Katılmayın" kampanyası yapanlar, "Ada'da acaba çayı kahveyi üç kuruş daha ucuza ve mesela bedavaya nasıl içeriz?" düşüncesinden öteye Galatasaray için "ciddi" tek proje üzerinde düşünmeyenler, "en kritik ve önemli genel kurulara gelmeye üşenenler" ile el ele, çıkıp da "Galatasaray'ın manevi değerleri" üzerine, "ahlâk" üzerine nutuklar atmalarını, Okan'ı ve Okan üzerinden Adnan Polat'ı yemeye çalışmalarını kabul etmem mümkün değildir!.. Adnan Polat, "söz vermiş" ve "Bize geleceksin, seni alacağız" demiş ise, Okan alınmalı ve kampa gönderilmelidir!.. Aksi hâlde, Polat'ın "hiçbir saygınlığı kalmaz" ve Galatasaray'ın futbol şubesi ile "önemli projeleri" Adnan Polat'a teslim edilemez!.. "Davulu yüklenen" Polat, "tokmağın başkalarında olduğu" bir sorumluluğu götüremez!.. Bilmem anlayabiliyor musunuz, sayın Başkan; hiç olmazsa "bu defa" anlayın!.. Anlayın da, yara kangren olmadan tedavi edin!.. > İddia'ya ne oluyor?.. Spor Toto'nun "kötü zamanlarının kurtarıcısı" Erdenay Oflas'ın, Spor Loto ve İddia'yı "tahmin ve şans oyunlarının en önüne çıkarması", Milli Piyango'nun, At Yarışları'nın geride kalması, elbette gözlerin ülkenin bu "yeni" darphanelerine çevrilmesine sebep olacaktı: nitekim de oldu!.. Ülkede "her başarılı insanın başına geleni" yaşayan ve "Artık seni istemiyoruz" mektubu ile karşılaşan Oflas köşesine çekilirken, özellikle "İddia için", "bir başka yerde" yeni bir geleceğin plânları da yapılmaya başlandı!.. "Milli Piyango'yu özelleştirmeyi" kafaya koyan Maliye Bakanlığı, onu daha cazip bir paket hâline getirmek için, "İddia'yı Milli Piyango'ya bağlamayı" uygun görüyor; "Şans Oyunları" ile ilgili kanun tasarısının içine de "bu operasyonu gerçekleştirecek" hükümleri yerleştiriyordu!. Olay duyulunca ve haber gazetelerde yer alınca, Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay tepki koyuyor; "sporla ilgili tahminlere dayalı bu bahis oyununun, spor teşkilâtı bünyesinde kalması gerektiğini" söylüyordu!. Atalay "haklı" idi; zira "İddaa" bir "şans oyunu" değil, bir "tahmin" oyunu idi; "Spor Toto" gibi, "At Yarışı" gibi!.. "Şans Oyunu", Milli Piyango idi, "Spor Loto" idi!.. Ayrıca, konunun çok önemli bir başka yönü vardı: Kulüpler "isim hakları" için, İddia'yı da, Spor Toto'yu da mahkemeye veremiyorlardı; zira "kulüp ve takım tescillerinde", kulüpler daha baştan "anlaşmazlıkların spor kanun, talimat, yönetmelik ve tüzükleri içinde, sporun içindeki kurullar tarafından çözüleceğini, anlaşmazlık konularında mahkemelere gitmeyeceklerini kabul ve taahhüt ediyorlardı!.." Bu sebeple, "Bize verilen isim hakkı az, şu kadar istiyoruz, yoksa adımızı vermeyiz" itirazları ve ısrarları bir sonuç vermiyor, adalete baş vurularak "açılan davalar" reddediliyordu, kaybediliyordu!.. Şimdi, İddia, "Milli Piyango'ya bağlanırsa", bu engel ortadan kalkacak, özellikle "büyük kulüpler" hemen "pazarlık masasına oturacak" ve "istenilen paralar verilmezse" isim haklarını kuponlardan çıkarttıracaklardı!.. İddia "Çıkarmam" derse, mahkemelere gidilecek ve bu defa mahkemeler davaları reddedemeyeceklerdi!.. Üstelik, İddia "5 yıllık bir sözleşme ile" bugün organizasyonu yapan ve yürüten bir şirkete verilmişti; "özelleştirme nasıl yapılacaktı?.." Bu sorulara ve konulara "açıklık getirilmeden" yapılacak olan bir operasyonun, işi daha da karmaşık hâle getirilebileceğinin de düşünülmesi gerekiyordu!.. Merak edilen bir başka konu da, bu operasyona Başbakan Yardımcısı ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in ne diyeceği idi!.. Bu satırlar yazılana kadar sevgili spor bakanımızdan ses seda çıkmamıştı!.. Bekleyelim bakalım; gün ola harman ola!.. > Kim kazanacak?.. Fransa - Brezilya maçından hemen önce, "Bu turnuvada Brezilya'yı yenebilecek iki takımdan biridir. Fransa" diye yazmıştım!.. Brezilya, Fransa'yı yenerek, finale yürürse, "Onu finalde karşılayacak ve yenecek olan" ikinci takımın da "İtalya" olduğunu tahmin ediyordum!.. Şimdi bu iki takım finali oynuyor!.. Herkes birbirine soruyor; kim kazanacak?.. Şampiyonanın başında "yerden yere vurulan" iki takım ve "iki oyuncu vardı: Fransa - Zidane ile İtalya - Totti!.. Finale gelirken, "göklere çıkarılan" iki takım ve iki oyuncu var: Fransa - Zidane ile İtalya - Totti!.. "Tecrübeyi yok sayan", hatta "tecrübe de neymiş, genç olsun benim olsun" şeklindeki "şapşalca" düşünceyi inat ve ısrarla savunanlar, şimdi "sus pus" oluverdiler!.. Finali "yaş ortalaması en yüksek" Fransa ile, "tecrübeli yıldızlarla dolu" İtalya oynuyor!.. Başta İspanya olmak üzere, "gençleştirme şampiyonları", nerede?.. Elbette "zamanı ve zemini gelince" gençleştirme operasyonu başlayacaktır; evet "sadece" başlayacaktır; "hızı iyi ayarlanmış" bir değişim sürecidir bu!.. "En tecrübeliler" bıraktığında, "ilk giren" gençlerin "tecrübeli" oldukları bir süreç!.. "Toptancılık" yapmak isteyenler,hele hele "bazı tecrübeli oyuncularla takıntılı olarak" çığlık çığlığa "Yaşlıların tümünün kellesini isteyenler" için tam bir hüsran oldu; 2006 Dünya Şampiyonası!.. Temenni edelim ki, akılları başlarına gelmiş olsun ve de suyu bulandırmaya devam etmesinler!.. Gölge etmesinler, milli takımımız başka ihsan istemez!.. Gelelim baştaki soruya; yarın gece kim kazanacak?.. Gönlüm de, mantığım da "İtalya" diyor!.. Ama, Fransa da kazanırsa, üzülmem; aksine ayakta alkışlarım; sadece "Zidane için" olsa bile!.. > Rahat bırakırlarsa!.. Hagi'yi "Galatasaray'da rahat bırakmayan" zihniyet, Zico'yu "Fenerbahçe'de rahat bırakır" mı; işte bütün mesele!.. "100. Yıl stresi ve sorumluluğu" , hiç yoktan "gidip gelerek" başına iş açan Aziz Başkan'ın da, yönetiminin de, futbolcuların da ve özellikle de Zico'nun da başında "Demokles'in kılıcı gibi" asılı duruyor!.. En ufak başarısızlık, camiayı da, taraftarı da ayağa kaldıracak!.. Hele hele, yönetimin "milyon dolarları beğenmeyen" adları da sanları da "çok büyük" hocalardan kapıyı açıp, Zico'yu "amorti" hâline düşürmesindeki "stratejik hata" inanılır gibi değil; sevgili Ercan Güven ne kadar da güzel yazmış; Zico'nun önüne, daha Türkiye'ye gelmeden, Fenerbahçe yönetimi tarafından döşenen sivri taşların neler olduğunu ve ne kadar büyük bir yanlışın yapıldığını!.. Bu büyük hata, Zico'nun "en büyük" handikabı olacak ve daha baştan "bölünmüş olan" taraftar, en ufak başarısızlıkta "istifa" yaygaları koparmaya başlayacaktır!. Aslında "zaman ve zemin müsait olsa", Zico'nun Türk futboluna da, Fenerbahçe'ye de vereceği çok şey vardır!.. Biraz insaf, biraz zaman, biraz destek!.. İşte o kadar!.. Ama zor; ah şu "100.Yıl" ve ah şu "Başkan'ın gidip dönüşü"; bunlar, Zico'nun önünde "geçit vermez" bir dağ gibi duruyor!. Temenni edelim ki, Zico bu dağı geçemezse, delsin!.. Zico, taraftar "destek ve zaman verirse" bunu başaracak bir futbol beynidir!.. Hoş geldi, sefa geldi!..