Türkiye Süper Ligi'nde ilk hafta; "benim futbol ölçülerime göre", vasatı yakalayan takım yok!.. "Takımların gücüne, transferde harcadığı paraya, teknik kadro kalitesine ve imkânlarına bakıp, tartarak söylüyorum", bu sözü!.. Yani, Kasımpaşa ile Galatasaray'ı "aynı" terazide tartmıyorum; Galatasaray'ı "Galatasaray", Kasımpaşa'yı "Kasımpaşa" terazisinde tartıyorum; Galatasaray terazisinde bir kefeye "Galatasaray takımını", öteki kefesine "Galatasaray'ın oynadığı futbolu" koyarak tartıyorum; Kasımpaşa terazisinde de bir kefeye "Kasımpaşa takımını", öteki kefeye "Kasımpaşa'nın oynadığı futbolu" koyarak tartıyorum; çıkardığım sonuç bu!.. Onun için ben "haftanın analizine", daha doğrusu "Şu iyiydi, bu kötüydü" tartısına girmeyeceğim; "bir iki hafta daha bekleyeceğim!.." Onun yerine, "başka bir tartı ve başka bir ölçü üzerinde" duracağım!.. Çok açıkça söyleyeyim; Türkiye futbolu "teknik patronlarının kalitesini" ve de asıl önemlisi "kaliteli hoca sayısını" arttırmadıkça, yerinde saymaya devam edecektir!.. Ediyor da!.. "Alt yapı" organizasyonunu, "hem teknik, hem idari açıdan" çözememiş olan "Türk Futbolu", üst seviyede de "kaliteli hoca fakirliği yaşadığı için", arada bir yakalanan ve Aziz Yıldırım Başkan'ın "tesadüf" dediği başarılarda, bir türlü istikrarı sağlayamamaktadır!.. Elbette "bu istikrar yoksulluğunun" bir yığın sebebi vardır; ama "başlıcalarından biri" herhalde "kaliteli hoca" fıkdanıdır!.. Neden, Türk Dil Kurumu sözlüğündeki karşılığıyla, "yoksul, bulunmama hâli, eksiklik" demedim de "fıkdan" dedim?.. Zira, "bu durum" ne yazık ki, konuşma dilimizde "fıkdan" kelimesinin kullanıldığı yıllara kadar uzanan bir sorundur ve çözülememiştir!.. Çözülememesinin sebeplerinden biri de, insanımızın "henüz olmadığı" bir dönemde "Ben oldum" narsizmi ve egoizmi içine balıklama dalma huyu ve alışkanlığıdır!.. "Ben oldum!.." Dikkat ediniz, "çok" ama "çok" hocamızın "Ben oldum" dediği sürece karşılık, "Ben henüz olmadım, öğrenmeye ve eğitilmeye ihtiyacı var" diyerek, Jupp Derwall'in yanında "kalfalık yapan" Mustafa Denizli ile Sepp Piontek'in yanında "kalfalık yapan" Fatih Terim'e yıllar yılı "hiçbir Türk hocasının yetişememesinin ana sebebi" işte bu "iki kelimelik" peşin hükümdür!.. Yetenekli ve "istikbal vaat eden" bir çok "genç" teknik adamımız, hatta "en büyük" kulüplerimizin kendilerine yaptığı, "Şu ünlü yabancı hocayı getirelim, yanında bir yıl yardımcı hoca olarak çalış, sonra o gider sen devam edersin" tekliflerini, "Ben ikinci adam olmam, kimsenin yanında da çalışmam" diye geri çevirmişler ve "olmadan olmanın önlenemez hafifliği içinde", bugün kendilerini "asansör" ya da "nöbetçi" hoca olmanın prangasına mahkûm etmişlerdir!.. Bir de Frank Rijkaard ile Johan Neeskens'e bakınız!.. Neeskens (Doğumu 15 Eylül 1951), Rijkaard (Doğumu 30 Eylül 1962)'dan tam tamına 11 yıl 15 gün büyük!.. Neeskens, "dünyanın en büyük yıldızlarından biri iken", Rijkaard "yıldız takımında" futbol oynuyordu!.. Şimdi, Neeskens "Ben ikinci adam olmam, ben çoktan oldum, kimsenin yanında çalışmam" demiyor ve Rijkaard'a "yardımcılık yapıyor!.." Söyler misiniz bana, Denizli'yi ve Terim'i bir yana bırakalım, "Neeskens ayarında kaç tane teknik direktörümüz vardır", acaba?.. İşte, Türk futbolunun "en büyük sorunlarından biri" bu ve de Türk futbolcusunun "en büyük" talihsizliği!.. "Olmamış" ama "olduğunu zanneden" hocaların elinde, "binlerce" genç Türk futbolcusu, "bir türlü, olacağı futbolcu olamıyor"; en büyük, en ünlü yeteneklerimiz bile "futbolculuğu bıraktığı" anda, "futbolculuklarındaki eksikleri tamamlamamış olarak" aktif spor hayatına veda ediyor!.. Yazık, hem de çok yazık!..