Öncelikle, milletimin ve bütün Müslüman dünyasının mübarek Kurban Bayramı'nı kutluyor, sağlık, huzur ve mutluluk içinde nice bayramlar diliyor, sonra da "gına gelen" futbolu bir yana bırakarak, "önemli bir başka" konu için satırbaşı açıyorum.
Ben duymadım, bir yerlerde de okumadım, elbette gidemedim; meğer 21-28 Eylül tarihleri arasında İzmir'de "33. Ritmik Cimnastik Dünya Şampiyonası" yapılmış; sevgili okurlarım bilmem duyabileniniz ve gideniniz var mı?..
Konak Belediye eski Başkanı, sevgili meslektaşım gazeteci / yazar Erdal İzgi'nin yazısını okumasaydım; "böyle bir iletişimsizlik skandalından" haberim olmayacaktı!..
O yazıyı okuyunca, Türkiye Cimnastik Federasyonu'nun internet sitesine girdim, orada bir davet var; "21-28 Eylül 2014 tarihleri arasında İzmir Halkapınar Spor Salonu'nda yapılacak 33. Ritmik Cimnastik Dünya Şampiyonası'na cimnastik lisanslı sporcularımız, antrenörlerimiz ve hakemlerimiz davetlidir."
"Cimnastik lisanslı değilseniz", davetli değilsiniz; ya halksanız; cimnastik severseniz, sporseverseniz; siz de kim oluyorsunuz; davet edilmediğiniz ortada!..
Bakınız o sitede, Federasyon Başkanı ile ilgili "Suat Çelen'in açıklamaları" başlıklı bir bölüm var, tıklıyorsunuz karşınıza çıkan haberde, Sayın Başkan Anadolu Ajansı muhabirine "aynen" şunları söylemiş; "Bizde önce alet finaline kalmak gerekir. Finale kalan her sporcu da madalyanın adayıdır. Sporcularımız hatasız yarışırlarsa 2 veya 3 tane alet finalinin geleceğini düşünüyorum. Cimnastik ufak bir hatayı bile kabul etmiyor. Bu hatalar sonucu büyük puan kesintileri yaşıyorsunuz."
Demek ki, neymiş, "cimnastikte madalya önce finale kalarak kazanılırmış", böylece anlamış olduk, değil mi?..
İşte "bu cimnastik dersini veren" Sayın Başkanımız, İzmir'deki Dünya Şampiyonası ile ilgili "tek satır haber koymamış", sitesine; aradan bir haftadan fazla zaman geçmesine rağmen; sonuçlar bile yok, sitede!..
"Kimselere haber verilmeyen", İzmir'in bir yerinde, bir reklam panosuna bile afişi asılamayan, hatta "Federasyon'un resmi sitesine bile haberi konulamayan" bir Dünya Şampiyonası'na "ev sahipliği yapan" Sayın Başkan'a sormak gerekmiyor mu; "Bu şampiyonayı almak için verilen emeklere yazık değil mi, harcanan paralara yazık değil mi?.. Neden saklıyor ve saklanıyorsunuz? 'Aman ön plana çıkmayayım, gazeteler, TV'ler bizi görmesin, yazmasın, başımız ağrımasın' diye mi?.."
Bir de "attığımız zaman" mangalda kül bırakmıyoruz; "Biz olimpiyat yaparız!.."
Bu federasyonlar ve bu zihniyet ve bu "organizasyon / iletişim becerisi" ile mi, olimpiyat yapacağız, hadi canım siz de!..
Sorun bakalım Sayın Başkana, sitesinden "sadece cimnastik lisanslı sporcu, antrenör ve hakemleri davet ettiği" Dünya Şampiyonası'nın açılışına İzmir Valisi'nden başka kim gelmiş, şampiyonayı "lisanslı (!)" kaç davetli izlemiş?..
Ve de teşekkürler Erdal İzgi kardeş; "Neyimize gerek Dünya Şampiyonası" başlıklı enfes yazınla büyük ayıbımızı ve sporumuzun acı gerçeklerini hepimizin yüzüne vurduğun için:
"Şükür bitti! Sanki zül, zulümdü. Adı, Dünya Şampiyonası'ydı... Kasaba şenliği kadar ilgi görmedi. Hele İzmir'e... Hiç mi hiç yakışmadı.
Avrupa'dan Çin'e... Avustralya'dan Rusya'ya... 58 ülke taşındı. Türkiye'nin batıya açılan penceresi, sözde en çağdaş kenti İzmir'e... Şampiyon sporcuları, yöneticileriyle. Böylesi yarışma... Ülkede ilk kez yapılacaktı. Alınıncaya kadar da göbekler çatladı.
33. Dünya Cimnastik Şampiyonası başlamadan önce... Kimse afişini görmedi, duymadı, bilmedi. Günler öncesi şehir bayrak, flama ile donatılması gerekirken... "Welcome İzmir" yazısı bile asılmadı. Ne haberi yapıldı. Ne korteji düzenlendi. 5 milyon insanın yaşadığı İzmir'de...5 bin kişilik spor salonunda... 500 kişi bile toplanamadı."
Yazıklar olsun, olsun da, hiç olmazsa, sorumlulara hesap da sorulsun!..
"Bazı" Galatasaraylılara mesaj!..
Sevgili Mustafa Sarıgül başta, sizler de, "o günleri yaşadınız"; çok iyi hatırlamanız gerek!..
Kulübün bugünkü "dramatik" mali durumunun başlangıcı olan "1999'lu 2000'li yılların AİG'li batağının, rahmetli Necdet Çobanlı ağabeyimizin müthiş mücadelesi olmasa, AİG'den daha kötü bir batağa, TGS batağına (Bu kara olayın bütün detayları, o günlerin Türkiye'sinde ve Milliyet'inde duruyor; haberleri ve Öcal Uluç ile rahmetli Doğan Koloğlu ağabeyimizin imzalı yazıları ile; gerekirse gene yazarım o olayı.) kulübü götürmesine ramak kalmış" bir "eski" Başkan'ın, "Aysal" diye çırpınışlarına bakmak bile, sizleri ürpertmiyor mu?..
Özellikle Başkan Ünal Aysal soruştursun, mesela Mustafa Sarıgül'e sorsun bakalım; "TGS olayı" nedir ve "Galatasaray o kirli bataktan nasıl kurtulmuştur?.."
Ulusoyların büyük kaybı!..
Hem iş alemimizin, hem sporumuzun, hem Karadeniz'imizin ve de Trabzonspor'umuzun önderlerinden Ali Osman Ulusoy'un Kurban Bayramı öncesi vefatı, çok insanımıza gözyaşı döktürdü.
Başta sevgili Haluk Ulusoy olmak üzere, bütün Ulusoy ailesine, iş alemine, spor ve Trabzonspor camialarına başsağlığı, merhuma da Allah'tan rahmet dilerim; nur içinde yatsın!..
Galatasaray Adası!..
Evet, araştırmama gerek kalmadı. Geçen hafta "Bir vakitler Ünal Aysal, Galatasaray Adası'nı 20 yıllığına kiralamış" şeklindeki haberin "doğru olup olmadığını" sormuştum. "Güvenilir" kaynaklardan bilgi geldi; "Evet kiralamıştı ama sonra vazgeçti. Zira orayı 'yasa dışı eklemelerle büyümüş' köhne bir mekân olmaktan çıkarmak için Galatasaray'a yakışan, çağdaş bir proje yaptırdı. 'Ben yasa dışı bir yerde Galatasaraylıları ve misafirlerimi oturtmam' diyordu. Ne yazık ki, o güzel proje onaylanmadı ve Ünal Aysal da kira sözleşmesini iptal etti, elini, Ada'dan çekti."
Kutlamak gerek, Aysal'ı "o günkü bu dik duruşu yüzünden!.."
Ne var ki, "o kiralamadı ama kiralayan bir başkası", maalesef rahmetli Özhan Canaydın'ın yumuşak yüreğini ve İnan Kıraç'ın baskısını yanına alarak "Galatasaray Adası'nın üzerine kâbus gibi çöktü"; Ada'da "yasa dışı eklemeler arttıkça arttı, uygulanmayan, daha doğrusu "uygulanamayan (Neden acaba?) yıkım kararları" alınıp durdu. Mahkemelere düştü; "Galatasaray Adası, "Suada" yapıldı!..
Bu defa "o günlerin" Ünal Aysal'ı, gene "İnan Kıraç'ın ısrarı" ile ters cepheye geçti; işte "Galatasaray Adası'nın acı hikayesi" ve Galatasaray , hâlâ o kıymetli mekanı" üç otuz paraya kiralamaya devam ediyor.
Bu acı tablo ile ilgili bir de soru var; "Galatasaray Kulübü üyesi de olan" işletmeci, gazete haberlerine bakılırsa, "önemli sayıda bir grup kulüp üyesinin aidatlarını toptan ödüyormuş"; doğru mu?..
Muamma!..
Anlayamıyorum; "bunca zamandır takımını oynatacak doğru dürüst stat bulamayan ve de koca Beşiktaş'ı göçebe hâle getiren" bir Başkan ve Yönetimi, nasıl "o koltuklarda rahat oturuyorlar" ve de asıl garibi "oturtuluyorlar?.."
Üstelik anlaşılıyor ki, "Dolmabahçe'deki stat, o söyledikleri tarihlerde de 'en azından' bitmeyebilir!.."
"Çözüm üretmesi gerekenlerin" şikâyete hakları yoktur ama her kötü sonuçta "kendi kararları" için durmadan ağlaşıyorlar; "Bu statta oynanır mı, bu zeminde oynanır mı?.."
"Sakatlanan onca futbolcunun hesabı" bile sorulmuyor onlardan: "Bu nasıl bir şey?.."