Bir reklama çıkıyorsun, elbette hakkındır, çıkabilirsin, ama "kariyerine, karizmana, sana yakışmalı" o reklam!..Dahası, "zahiri (dışrak) görüntünün arkasında batıni (içrek) anlamları olmayacak", en azından "kimsenin eğip bükemeyeceği batıni anlamlardan mümkün olduğunca arındırılmış" bir reklam olacak, o reklam!..
Reklamcı, "günün en çarpıcı olaylarından istifade eden senaryolarla reklam üretme marifetine sahip" insandır!..
Elbette "Fatih Terim'i çıkaracağı" bir saat reklamının senaryosunu, "masaya yumruk vurmak ve ayağına getirtmek" gibi "Fatih Terim - Ünal Aysal kavgasını hatırlatacak" ve futbolla ilgilenen, okuyan, seyreden herkes tarafından "kolaylıkla batını anlamlar yüklenecek" bir şekilde kurgulayacaktır!..
İşte, "ama" itirazım "burada" başlıyor; senin "böyle kurgulanmış bir reklama çıkmaman ve o senaryoyu reddetmen, reddi kabul etmiyorlarsa, reklamı reddetmen gerekirdi!.."
"Ben bundan sonra Galatasaray'a başkan olarak dönerim" demişsen, o makamın, "bu kadar ucuz anlamlar yüklenen" bir reklamla, üstelik "senin üzerinden" tahrip edilmesine karşı çıkman ve teklifi "maddi getirisi ne kadar yüksek olursa olsun" elinin tersi ile itmen gerekirdi; sana yakışacak olan da buydu!..
Bak Hocam, "Ben, şu anda Ünal Aysal'ın yerine Galatasaray Başkanı olsaydım" ne yapardım?.. Yönetimimi toplar, Futbol Federasyonu Başkanlığına göndereceğim "şu" kararı alırdım; "Böyle kurgulanmış bir reklama çıkan bir teknik adamın başında olduğu Milli Takıma, Galatasaraylı futbolcuları gönderemeyeceğimizi bilginize sunar, kararımızın haklılığını kabul edeceğiniz ümidi ile, gereğinin yapılmasını saygılarımla rica ederim!.."
Fatih Hocam, çok hassas bir noktadasın ve çok hassas bir süreçten geçiyorsun; Türk Milli Takımı'nın başında "mutlaka başarılı olmak zorundasın"; seni "yüzmemen gereken havuzlara itenler olacaktır" ve de "olmaktadır", onlardan kendini koru!..
İşte, bu havuzlardan biri, "böyle bir reklamdı", seni arkandan ittiler; yazık oldu; o masaya vurduğun yumruk, "bir bumerang gibi" seni yaraladı!..
Dost acı söyler; her attığın adımı çok dikkatli atmalısın, sevgili Hocam!..
Özerklik bu mu?
Hayret ediyorum; Ünal Özüak kardeşim, Basketbol Federasyonu için "neler yazıyor", o federasyondan da, "o federasyonun üstündeki" resmi zevattan da "tık" yok!..
"İhalesiz, keyfe göre" hem de "büyük akçeli" işlerden, uygulamalardan söz ediyor, "teferruatlı bilgi veriyor", bir Allah'ın kulu da çıkıp "Bunlar doğru değil, doğrular şunlardır" demiyor, diyemiyor!..
Dahası, daha da feci, açık açık anlatmaya çalışıyor ki Ünal kardeşim; "Kulüpler de sindirilmiş, basketbol medyası da... Maç naklen yayınlarında mikrofon ve kamera karşısına oturanları bile Basketbol Federasyonu Başkanı tayin ediyor, işine gelen basın mensubunu seyahatlere götürüyor, istediği basın mensubuna akçeli görevler veriyor, böylece saltanatını sürdürüyor", bitmedi; ne hesap soran var, ne de "Ne yapıyorsun kardeşim, bu işler bu kadar aleni yapılır mı" diyebilen!..
Şimdi ben soruyorum; "Bu özerklik midir, yoksa Turgay Demirel imparatorluğu mu?.."
Bunca yıldır "spor yazarı olarak" bu işlerin içindeyim, "böylesine koruma altına alınan ve hesap sorulmayan, sorulamayan" bir Federasyon görmedim; hem de basketbolumuzu ve Milli Takımımızı bu hallere düşürmesine rağmen; "sırrı nedir" acaba?!.
Meydan okuyoruz
Biz, "bütün uygar dünyanın mücadele için elden gelen her şeyin yaptığı", dahası Birleşmiş Milletler / Avrupa Birliği gibi uluslararası kurumların ve İnterpol / CAS / WADA gibi uluslararası güvenlik / hukuk / teknik kuruluşların da bu mücadelede her türlü desteği verdiği "şiddet / şike / ayrımcılık / doping gibi" evrensel spor suçlarında "kafamızı kuma gömmeye" devam ediyoruz!..
Şimdi de, Türk Atletizm Federasyonu Disiplin Kurulu, Londra Olimpiyatları'nda 1500 metrede şampiyon olan ama "biyolojik pasaport verilerine göre dopingli çıkan", dahası Uluslararası Atletizm Federasyonu'nun "ceza verilmesini talep ettiği" ve de "Dünya Antidoping Ajansı WADA'nın bilirkişi raporuna göre ömür boyu men cezası istenen" Aslı Çakır Alptekin'e "ceza tayinine gerek olmadığı" kararını verdi!..
Elbette "bu kararı" Uluslararası Atletizm Federasyonu (IAAF), "Uluslararası Spor mahkemesi CAS'a götürecek" ve nihai karar oradan çıkacak.
Eğer "CAS istenen ömür boyu cezayı onarsa", yandı gülüm keten helva!..
Uluslararası arenada, "şiddet ve şike olayları sebebiyle kirlenen" imajımıza bir de "Türkiye'de dopingciler de korunuyor" eklenecek!..
IAAF'nin Türk Atletizmine vereceği "ağır ceza" da cabası!..
Ne diyelim; hayırlısı!..
Basit ve zor işler!..
Galatasaray'ın sevgili hocası Mancini, "Sarı-kırmızılı takımın geçen yıl çıktığı" Şampiyonlar Ligi Grubu için 'Daha basitti' dedi ya, o günden beri, Galatasaraylı okuyucularımdan mailler almaya başladım; "başka basitleri" de hatırlatmaya başladılar, bana!..
Mesela dün bir mail adım, bir okuyucumdan, diyor ki; "Galatasaray Balıkesirspor'u eledi, gruplara kaldı, halbuki geçen sezon çok daha basit bir takıma elenmişti!.."
Bu maili de alınca, "Artık yazmak şart oldu" diyerek, sakladığım "başka" mailleri de zuladan çıkardım, işte birkaçı:
"Canım, Fatih Terim iki sezon üst üste Galatasaray'ı şampiyon yapmışsa ne olmuş, o sezonlarda Süper Lig daha basitti!.."
"Durmadan yazıyorsun, 'Galatasaray iki sezondur Süper Kupa finalinde Fenerbahçe'yi yenerek kupaları aldı' diye, bundan basit ne olabilir ki, neden bu kadar şişiriyorsun?.."
"Fatih Hoca Galatasaray'dan ayrılana kadar Beşiktaş'ı deplasmanda yenmiş, Eskişehir / Bursaspor deplasmanlarını da yenilmeden atlatmış ve 5 maçta 2 galibiyet 3 beraberlikle 9 puan toplayarak, 5 maçta 12 puanı olan Fenerbahçe'nin 3 puan gerisine düşmüştü. Bugün 11 puan fark var ama çok açık olarak görünüyor ki, o 5 maçlık süreç çok basitti, asıl çok zor süreci Mancini omuzladı, hâlâ Mancini'yi eleştiriyorsun, bunca tecrübene rağmen bir türlü gerçekleri göremiyorsun, yazıklar olsun sana!.."
"Fatih Hoca da kim oluyor, neymiş bir UEFA Kupası kazanmışmış, o da bir şey mi, o zamanlar bu kupayı kazanmak çok basit işti, zaten Aziz Yıldırım da 'Tesadüf' demedi mi?.. Asıl zor olan bugün Juventus'u yenip gruptan çıkmaktı, Mancini onu başardı!.." Helal olsun Mancini sana, bak Galatasaraylı taraftarlar da arkanda; "İşte böyle, basitleri gözümüze sokarak, zorlarda devam et!.."
Zaten Türkiye'ye geldiğinden beri "yerli / yersiz durmadan övgü yaydırdığın" Başkan'ın da "kendisinden öncekileri hiçe sayıp" 5 asırlık bir camianın koca Galatasaray'ına "Bu güne kadar bir türlü kurumsallaşamamış" damgasını vurarak, "Benden önce yapılanlar basit işlerdi" mesajını vermeye çabalamıyor mu?..