Olmak ya da olmamak!..

"Hakemin formasını yırtacaksınız, gırtlağına sarılacaksınız, yetmedi bir de yüzünü tırmalayacaksınız, ondan sonra da maça devam etmesini isteyeceksiniz. Yok böyle bir şey. Nerede bu yoğurdun bolluğu. Hakeme kalkan eller sadece mensubu olduğu camia tarafından kınanmamalıdır. Bütün spor kamuoyu kalkan ellerin hesabını sormalıdır." Bu satırlar, olayı tartışan, "Maç tatil edilmeyebilirdi" yorumlarını yapan spor yazarlarından çok, "Cüneyt Çakır maçı devam ettirmeliydi" diyen "hakem yorumcusu" anlı ve de şanlı "eski" hakemlerin yüzünde şaklayan birer tokattı!.. Enfes bir yazıydı Bülent Yavuz'un "salı günkü" yazısı!.. Yukarıya aldığım satırlar da "bu yazının" her biri "herkese ders olması gereken" paragraflarından sadece bir tanesiydi!.. Yazıda, "eyyam" yoktu, her şeyden öteye "art ve kötü niyet" yoktu; "gerçek" ne ise o vardı; "Ne olmuştu, olanlar karşısında yapılması gereken mi, yoksa yapılmaması gereken mi yapılmıştı"; işte bu analiz ve bu analizin sonucu olan "yukarıdaki satırlar" vardı!.. Cüneyt Çakır, "geçen yılın en başarılı" Türk hakemi idi. Cüneyt Çakır, "şu anda" FIFA'nın, UEFA'nın "en güvendiği ve beğendiği" iki Türk hakeminden biri idi. "Komplo teorisyenleri" ve "medyada gündemde kalabilmelerini" bu teorilere endekslemiş olanlar, "eğer biraz gerçeklere ulaşmak istiyorlarsa", mesela sevgili Ömer Faruk Ünal'ın "yaptığı araştırmayı" okumalıdırlar; "Kimlerdir Manisa'da olayı 'hiç yoktan' çıkaranlar; o kalecinin ve o yardımcı teknik adamın daha önce 'spor sahalarında' kaç tane sabıkası vardı?" Bitmedi, "bir adım daha ilerleyerek", maçtan sonra Vestel Manisaspor'un "onursal" başkanı Ahmet Nazif Zorlu'nun çok üzgün olarak yaptığı açıklamayı "kelime kelime okumalı", Zorlu'nun "Ne demek istediğini, hangi mesajları verdiğini" iyi anlamalıdırlar!.. Zorlu'nun ağzından çıkan cümlelerin içinde bir kelime vardır; "sabotaj"; hiç düşünülmüş müdür; "bu kelime neden kullanılmıştır?.." Bitmedi; "o gün statta" bütün statlara "örnek olacak" şekilde, iki takım ın maç öncesi kol kola gezen, kafelerde oturup sohbet eden taraftarları yan yana maç izlerden, Manisalı "bazı" grupların "Yönetim istifa" diye tezahürat yapmalarındaki, hatta daha da ileri giderek "Vestel'e dönük" bazı sloganlar atmalarındaki "sebepler" nelerdir ve "Manisa'da neler oluyor?.." Ve şimdi geliyorum; "Cüneyt Çakır maçı devam ettirmeliydi" diyenlere soracağım sorulara: Türkiye - İsviçre maçında "yardımcı teknik adamımız" Şifo Mehmet, o "meşhur" çelme atma hareketini maç sonunda "rakip oyuncuya değil" de maç içinde bir olayda hakeme yapsaydı ve de "o sırada" Emre ya da Alpay maç sonrası "rakip oyunculara yaptıklarını" hakeme yapsaydılar, biri formasını yırtsa, FIFA kokartını koparsa, öteki de yüzü nü tırmalasa, hakemi darp etse, FIFA bize ne ceza verirdi?.. Ve de, "o hakem" o maçı devam ettirir miydi?.. Bitmedi, buraya kadar yazım hep "eski" hakemlere idi, şimdi geliyorum, isimlerinin önünde "spor yazarı" unvanı olan ve de "maçı tatil ettiği için Cüneyt Çakır'ı eleştiren" "sevgili ve değerli" meslektaşlarıma!.. Bir örnekle yetineyim: Ey sevgili Levent Tüzemen, sen ki "Gerets'e havaalanında yapılan çirkin saldır ıya haklı olarak fevkalade öfkeli olduğunu gösteren" yazılar yazdın ve hatta "Gerets'e 'Go home' diye bağıranlar ırkçılık yapıyorlar" dedin!.. Peki ama, işte spor sayfalarında açık açık yazıldı; "pırıl pırıl" bir Türk hakeminin başına gelenler için, "anlamadan, sormadan, neler olduğunu iyi öğrenmeden" ne demektir, ekranlarda maçın tatil kararına tepki gösterirken, "Hakem öldü mü, geberdi mi" demek?.. Söyle bizlere, ne demek?.. Bir maçın "tatil edilmesi" için ille de "hakemin ölmesi mi gerek", bu bir!.. İkincisi ve asıl "üzücüsü"; "gebermek" sözünü bir "spor yazarı", bir "hakem için" nasıl kullanır?.. İşi iyice çığırından çıkardık!.. Sporu spordan, futbolu futboldan başka her şeye benzettik!.. Tribünlerde, sahalarda, ekranlarda, karanlık masalarda, yönetim odalarında olanlar, konuşulanlar, yapılanlar ve özellikle "çoğunluğu" yorumculuğunu da , gazeteciliğini de, spor yazarlığını da "kulüpçülük ve tarafgirlik yarışı içinde" kaybetmiş, reyting avcılığı ile günü gün etmek gayreti içinde olan ama sporu ve futbolu tahrip ettiğinin farkında bile olamayan, (belki de çok da iyi farkında olan ve bile bile yapan) bir "medyacı" çemberi yüzünden futboldan nefret eder hâle geldim; artık hatta "Avrupa maçlarını" bile seyretmez oldum!.. Benim geldiğim noktaya gelen bir yığın da arkadaşım var!.. Bu gidişe "dur" diyecek babayiğitler arıyorum!.. Hakem camiası "yıllardan beri" ilk defa "haklı ve doğru" bir tavır ortaya koydu!.. Son derece anlamlı, son derece demokratik, son derece önemli mesajlar içeren "maçları geç başlatma eylemi" ve basın toplantılarıyla "çoktan" baş vurmaları gereken "savunma haklarını" yasaları ve yönetmelikleri zedelemeden kullandılar!.. "İçlerinden gelen" ve faal hakemliklerinde "neler yaptıklarını", özellikle "yorumculukları sırasında" neler söylediklerini ve yazdıklarını "çok iyi bildiğimiz" bazı "eski" hakemlere kulak asmadan "camianın birleşmesinden doğacak" sinerjiyi de arkalarına alarak, "Türk hakemliğini tahrip etmek için" her hafta idam sehpaları kuran ve "medyadaki ömürlerini tahribatın altında kalan hakemlerin yapacakları hatalara endeksleyen" kişilerle mücadeleyi sürdürmelidirler!.. Geliyorum; "can alıcı" bir başka noktaya: Vestel Manisaspor, maalesef "büyük ölçüde Ersun Yanal'ın sebep olduğu" ağır bir faturayı ödemektedir!.. Manisa da, "örnek" bir sponsorluk yapan ve "yapmaya devam etmesini de canı gönülden istediğimiz" Vestel de "böyle bir tabloyu" hak etmemişlerdir. Sahadaki olaya, "başka futbolcular, teknik adamlar, taraftarlar, yöneticiler karışmamış"; aksine "olayın büyümemesi için azami gayret sarf edilmiştir"; bu bakımdan Federasyonun "3 puan silme" gibi "fahiş ve haksız" bir yanlışın içine düşmemesi gerekmektedir!.. Herkes "sağ duyulu" davranmalı, "şampiyonluk" gibi, "düşmeme mücadelesi" de "sahada akıtılan terin" karşılığı olmalıdır!..