İstemek başka şey", böyle "en büyük" uluslar arası spor organizasyonlarını "almak başka bir şey!.."Artık herkes biliyor ki; "bunları almak, alabilmek için", dünya çapında ve "Siyaset / Para / Propaganda üçgeninde" lobi yapabilmek ve "günün şartlarını yerine getirmek" gerekiyor!..
Ama, "gene de alabilmenin temelinde" her şeye rağmen "sporun olduğunun kabul edilmesinin, dahası spor ilke ve gereklerinin yerine getirilmesi gerektiğinin çok iyi bilinmesi" şartının yattığının anlaşılması ile!..
İster inanalım, ister inanmayalım, "Buenos Aires'te Tokyo'ya kazandıran ana sebep", Japonya'nın, "doping konusunda", İspanya'dan da, Türkiye'den de "çok daha temiz olması idi!.."
Çok açıktır ki, "sonraki oylamalar" bizim için tam bir "topal ördek tesellisi" idi, "asıl gerçek" ilk oylamada gizliydi; Türkiye 94 oydan sadece 26'sını alabilmişti!..
Bu gerçeği hâlâ göremiyor ve anlayamıyorsak ve de "eğer almak istiyorsak" yakında "Avrupa Futbol Şampiyonası finalleri" konusunda da büyük hayal kırıklığı yaşamamız mümkün.
Yıllardan beri, spor teşkilatımız, federasyonlarıyla, Olimpiyat Komitemizle, spor medyamızla, "doping olayında", mesela "Amerika Anti Doping Ajansı'nın yaptığını yapabilse", yani Marion Jones'lar, Lance Armstrong'lar dahil, tarihin en büyük ve en ünlü şampiyonlarının peşini bırakmayarak, "onların dopingle bu başarılara eriştiklerini ortaya koymasını" örnek alabilseydik ve spor medyamız, hatta bütünüyle medyamız "bu konuda uyarı görevini tam olarak yapabilse" idi, bugün belki de, Arjantin'den "olimpiyatı cebimize koymuş olarak" dönmüş olacaktık!..
"Süreyya Ayhan'ın doping olayının üzerine giden" bir avuç spor yazarı ve gazeteci, bu ülkede neredeyse "hain ilân" edildi!..
Ülkenin en büyük "ilk" ve "itiraflı / belgeli" bahis şikesini yapanlar, komik cezalarla ve dahası "o cezalar bile sonradan indirilerek" baş tacı edilip, milli takımlara çağrıldı ve hatta "kaptan" yapıldı ve de "bunları yazdık" diye ağır hakaretlere uğradık!..
"Aleni ırkçılık yapan" üstelik "ülke dışında neyin ırkçılık olduğunu oraların disiplin kurullarına verilerek öğrenmiş" olan futbolcuları, burada "aynı çirkin sözleri tekrarladıklarında" suçsuz ilân edip, milli takımlara çağırdık, kaptan yaptık. Sosyal medyada "ırkçılık yaptığı ayyuka çıkan" bir sporcuya, uluslar arası organizasyonlarda bayrak taşıttık ve "bunlara karşı çıkanlara" etmedik hakaret bırakmadık!..
Dahası, "dünyanın en büyük ve en çok tanınan ve de bütün dünya TV'lerinde izlenen" bir basketbol organizasyonunda (NBA), "doping yüzünden 20 maç ceza alan" sporcuyu, basketbol milli takımımızın kaptanı olarak Avrupa Şampiyonası'na taşımadık mı?..
Şimdi soruyorum; bu iletişim çağında, bizler, İspanya'daki "doping", İtalya'daki "şike", Japonya'daki "radyasyon sızıntısı" skandallarını anında öğrenirken, "Türk basınının ufak bir bölümü, yukarıdan beri pek azını yaza geldiğim bu büyük hataları görmezlikten gelerek uyarı görevini yapmasa ve yazmasa bile" Dünya'nın olanı biteni anında öğrenmesini nasıl engelleyebilirdik?..
Bitmedi; "şike yaptığı için" UEFA'dan ve CAS'tan "bir yıl ceza alan" kulübün "o zamanki başkanını" Futbol Federasyonu Başkanı yapmadık mı?..
Bu Başkanın federasyonu, "şike soruşturmasının ağır toplarını halı altına süpürmek ve kalan parçacıklara cezalar vererek, işi kapatmak için" elinden geleni yapmadı mı?..
Bu süreçte, UEFA'ya ve Başkanı Platini'ye yapmadığımız hakaret kaldı mı?..
Şimdi, UEFA'dan, "Avrupa Şampiyonası Finalleri'nin Türkiye'ye vermesini" nasıl bekleyeceğiz?..
"Verilmezse"; kimin suçu?..