Evet, "stad içi ve stad dışı olayların önlenmesi için" mutlaka ve mutlaka "caydırıcı cezaların verilmesini sağlayacak" yasal düzenlemelerin "acilen" alınması şarttır; kanunlar "derhal" çıkarılmalı, yönetmelikler ve talimatlar "hemen" değiştirilmelidir!.. Peki, diyelim ki, Meclis "bunları hemen yaptı"; mesele hallolacak mıdır? Asıl olan "uygulamadır", bu "uygulamaları yapacak insanlardır", bu insanların "zihniyetidir, cesaretidir, aklıdır!.." Demek istediğim şu ki, "kafamızı değiştirmeden, neyi değiştirirsek değiştirelim, problemi çözemeyiz!.." Tablo çok üzücü; biz "spor camiası" olarak, gazetecisiyle yöneticisiyle, hakemiyle, teknik adamıyla, sporcusuyla, taraftarı ve seyircisiyle "bu hâle getirdiğimiz problemi çözmek için" aciz içinde olduğumuzu kabul edip, siyasetçilerden medet umuyoruz!.. O siyasetçi ki, "otobüslerinde kasaturalar, saldırmalar, baltalar, döner bıçakları bulunan" taraftarları "maça almayan, tribüne sokmayan" polise, polis şeflerine, o gözü dönmüş "sabıkalı" saldırganları o kente otobüslerle taşıyan kulübün başkanının telefonu üzerine, "Derhal onları tribüne sokun" talimatını veriyor!.. Biz, kimden neyi bekliyoruz? Yani, "kanunlar değişse, talimatlar, yönetmelikler değişse bile", bu zihniyet "değişmedikçe" sonuca nasıl ulaşabiliriz? Söyleyin bana, bugünkü kanunlar, talimatlar, yönetmelikler mi, yoksa "sözünü ettiğim" zihniyet mi, o saldırganların stada, yanlış okunmasın diye, heceleyerek yazıyorum, "a - lın - ma - ma - la - rı - nın" önünde bir engeldir? "Bu işler nasıl düzelir" diye herkese akıl öğreten bizler, bilgisayarımızın, daktilomuzun başına oturduğumuzda ya da TV ekranına kurulduğumuzda, gözümüze "monkl" yani "tek camlı gözlük" takmaya devam ettiğimiz sürece, siyasetçiden, bürokrattan, polisten, yöneticilerden, federasyonlardan ve ilgili başka kuruluş ve kişilerden "bizden değişik neyi beklemeye hakkımız vardır?" "Gönlümüzde yatan kulübü, takımı, hocalarını, sporcularını, yöneticilerini korumaya alıp", sadece "rakip kulüplerin, takımların, yöneticilerinin, hoca ve futbolcularının yaptıklarını" gözler önüne sermeye gayret edersek, "dördüncü kuvvet" olarak, ağırlığımız, itibarımız, inanılırlığımız kalır mı? Her hafta sonu, "TV ekranlarında hakemler için mahkemeler kurarak", maçın bütününe bakmadan, "birkaç pozisyonu ekrana getirerek", onların taraftar nezdinde de, kulüpler nezdinde de, sporcular nezdinde de "itibarsız, inanılmaz, güvenilmez, kişiliksiz kişiler" durumuna düşmeleri için elinden geleni ardına koymayan "bizler" değil miyiz? Mesela bu "çok yanlış tutumumuz yüzünden", "son haftadan örnek veriyorum", Ege TV'de izlerken tüylerim diken diken oldu; Altay'ın kendi evinde, hocasının ifadesi ile "çok kötü ve lakayt oynadıkları için" Antalyaspor'a yenildikleri maçtan sonra, futbolcuların "devamlı" hakem için ağır sözler söyleme cesaretini bulabilmelerinin ve hatta "bunlardan birinin" mikrofonlara birkaç defa "Nonoş hakem... Nonoş hakem" diyebilmesinin, söyler misiniz bana, asıl sorumlusu, hakemleri "kum torbasına çevirmek için" her şeyi yapan "bizler" değil miyiz? "Tribün olaylarını eleştirirken" ve "fair play çağrısı yaparken" bile, TV ekranında "gözlerimizden, ağızlarımızdan, yüzlerimizden" alevler, lâvlar çıkaran, "kin ve intikam duygularını had safhaya çıkaracak" bir ortamı hazırlayan, ağızlarımızdan çıkanı, kulaklarımızın duymayacağı kadar "duygusallığa kendimizi kaptıran" ve bu yüzden mesela "yakışıksız hareket yapan" takım kaptanlarını anlatmak için "lâfın nereye gideceğini" bile düşünemeden "Bunlar gemi kaptanı bile olamaz" diyebilenler, "bizler" değil miyiz? Parmaklıkları yıkan ve "maytapları yakan, hatta rakip taraftarın tribününe atan" Galatasaraylı fanatikleri görmezlikten gelip, stad olaylarını "sadece" Beşiktaşlı taraftarlara yüklemeye çalışanlar "bizler" değil miyiz? Galatasaray'ın hocası Fatih Terim'in yaptığı "çok çirkin hareketi", çok haklı olarak "gündeme getirdikleri ve eleştirdikleri halde", mesela aynı haftada Beşiktaş Menajeri Sinan Engin'in ve Fenerbahçe kaptanı Fatih Akyel'in "sokak kabadayısı edası ile ve tehditler yağdırarak" söyledikleri "çirkin" sözleri, kaptan Akyel'in küfürlerini "es" geçenler "bizler"değil miyiz? Galatasaray kaptanı Bülent'in, olayların olduğu soyunma koridorlarındaki gerginliği gördüğü halde, Beşiktaş soyunma odasına gitmesinin "yanlış olduğunu", hem de "çok haklı olarak" söyleyenlerin, yazanların ve eleştirenlerin, dönüp de "bu kadar tecrübeli bir sporcunun", Beşiktaş soyunma odasına, hem de Beşiktaş'ın stadında, o ortamda gitmesinin sebebini araştırmayanlar ve "Pancu, Bülent'e acaba ne söyledi de kaptan çileden çıktı" diye soramayanlar ve yazamayanlar "bizler" değil miyiz? Maç günü "Beşiktaşlı Zago için" yazı yazan Fatih Altaylı'yı yerden yere vurup da, "aynı gün" maçın hakemi İsmet Arzuman ve maçın kilit oyuncularından Galatasaraylı Hakan Şükür için "son derece insafsız yazılar" yazanlar "bizler" değil miyiz? Evet, "olayların bu noktaya gelmesinde" siyasetçinin de, bürokratın da, federasyonların da, kulüp başkan ve yöneticilerinin de, "komik cezalar veren" disiplin kurullarının da, "o komik cezaları bile çok görerek" indiren ve hatta kaldıran tahkim kurullarının da payı var ama, asıl "büyük pay" bizim, yani medyanın!.. "Tiraj" manşetleri, "reyting" programları ile taraftarı da, yöneticileri de, sporcuları da tahrik ediyoruz, teşvik ediyoruz, "kin ve intikam" duygularının her hafta daha da artması için her şeyi yapıyoruz; "kendi tuttuğumuz kulübü ve takımı kollayarak, savunarak" otoriteyi, güveni ve istikrarı, hakemlerden başlayıp, federasyonlara, yetkili kurullara kadar "yok ediyoruz!.." Ne yazık ki, "tedbir ve çözüm" derken bile "gözümüzdeki monoklü çıkarıp, normal çift camlı bir gözlük takma gereği" görmüyoruz!.. Aksine, beynimize ve aklımıza da "monokl" takmaya uğraşıyoruz! Söyler misiniz bana, hâlâ "kendi taraftarının yaptığına bakmayıp", rakip taraftarların yaptıkları için "bakalım ne ceza verecekler" diyen, diyebilen, "kendi çöplüğünü temizlemesi gerekirken" görevini yapmayan, yapamayan, hatta "çöpleri kulüp önüne yığanların sırtını sıvazlayıp, cebine para koyan" ama gözü başkalarının çöplüğünde olan "iz'anını kaybetmiş" ve "akıllarına, beyinlerine monokl takmış" yöneticilerden farkımız var mı?