İtalyanca "orijinal adı" ile; il Buono, il Brutto, il Cattivo ya da İngilizce "dünyaca ünlü adı"ile; the Good, the Bad and the Ugly ya da "bizim bildiğimiz adı"ile "İyi, Kötü, Çirkin!.." Sergio Leone'nin 1960'lı yılların ikinci yarısında çevirdiği filmde, İyi'yi (Blondie) Clint Eastwood, Kötü'yü (Angel Eyes) Lee Van Cleef, Çirkin'i (Tuco) Eli Wallach oynamışlardı!.. "Unutulmaz" bir üçlüydüler ve film boyunca "rol kesmek" ve de "öne çıkmak" için yarışıyorlardı!.. O filmi belki 10 defa seyrettim; hep aynı kanaate varmışımdır; "en iyi rol kesen" Eli Wallach idi, sonra Clint Eastwood ve sonra da "kıl payı"Lee Van Cleef!.. Bir spor yazısında "spagetti westerni"olarak çevrilen ama "en iyi filmler"anketlerinde üst sıralara kadar tırmanan "İyi, Kötü, Çirkin"filminden "neden"böylesine uzun uzun söz ediyorum; şunun için!.. Spor dünyamızda "tek tek değil", tam aksine "İyi-Kötü ve Çirkin"tiplemelerini "kendisinde birleştirerek ramp ışıklarına çıkan" ünlülerimiz var da ondan!.. İşte bir tanesi; Clint Eastwood + Lee Van Cleef + Eli Wallach = Emre Belözoğlu!.. Emre ile ilgili olarak verilebilecek "onlarca örnek olayı" var bu enteresan denklemin ama, sadece Türkiye-Güney Kore maçına bakmak bile, "neden böyle bir yazı yazdığımı" çok iyi ortaya koyar!.. İyi oynuyor ve alkışlanıyor, dahası saha içinde ay-yıldızlı takımı "tıkır tıkır" yönetiyorken, bitmedi; "kaptan"olarak da zaman zaman saha içi çatışmalarını ayırıyor, hakemle "gülerek" diyaloglar kuruyorken, bir bakıyorsunuz, Blondie'den Angel Eyes'a geçiveriyor; "gözler dönmüş", kaşlar çatık, rakibin peşinden koşturuyor ve de hakeme bağıra çağıra itiraza başlıyor ve "ilk"sarı kartı da görüyor!.. Daha birkaç dakika geçmeden karşımızda "Tuco" var; rakibine "kasıtlı" tabanı basıyor; ikinci sarı kart ve Türk Milli Takımı, hem de "özel" bir maçta, "dostluk gösterileriyle başlayan" bir karşılaşmada ve "kendi"sahasında 10 kişi kalıyor; seyirci tribünlerden tepki gösteriyor; Emre "kaptanlık bandını çıkararak" arkasına bakmadan soyunma odasına kaçıyor; Eli Wallach'ın kulakları çınlasın!.. Emre, hâlâ sadece ve sadece "İyi'yi oynaması" gerektiğini anlayamamakta ısrar ve inat ediyor!.. Peki ama, "Kötü'yü", daha kötüsü "Çirkin'i" oynamayı seçmesinin sebebi nedir ki?.. Yoksa, 13 yıldan beri çok zaman "iyiyi oynayarak" kulübüne ve Türk sporuna yaptığı "bunca" hizmetten sonra, zaman zaman kendisine her yıl, bazen birden fazla (5 sezonda 7 defa ve 20.5 ay boykot cezası) "ceza aldıracak" kadar kötüyü ve hatta "soyunma odalarını da basarak hakemlere ağzına geleni söyleyecek kadar" çirkini oynamaktan çekinmeyen Başkanı'nı mı "örnek" alıyor? "Clint Easwood - Lee Van Cleef + Eli Wallach"üçlemesine rejisör olarak "Sergio Leone'yi de ekleyip", ramp ışıklarına "4 karakteri birden çıkaran" Aziz Başkan'ına mı özeniyor?.. O kadarını bilemem, onu söyleyecek "uzman"psikologlar-mentorlar var ülkemizde; ama ben, "son 15 yılın en kabiliyetli 3-5 Türk futbolcusundan biri olan" Emre'yi, bu hâle "kimlerin getirdiğini" biliyorum; başta "onu çok şımartan" Aziz Başkan, sonra da "hak ettiği kartları" bir türlü doğru dürüst ve yerli yerinde gösteremeyen, yani sahalarımızda "Kötü-Çirkin karakterine büründüğünde" ona müstahak olduğu cezaları kesemeyen ve de Güney Kore maçını yöneten Ukraynalı Sergii Boiko kadar "bile" olamadıklarını gösteren bizim hakemlerimiz!.. Bilmem ki, "Emre'nin oyundan atılışını" seyrederlerken yürekleri sızladı mı?..