Açık açık ortaya çıktı ki; "Bunlar, bu işi beceremeyecekler!.." Kim "bunlar?.." Özhan Canaydın - Turgay Kıran - Ergun Gürsoy (ÖTE) üçlüsünün önderliğindeki Galatasaray yöneticileri!.. "Neyi" beceremeyecekler? Galatasaray'ı, "Galatasaray gibi yönetmeyi!.." "Lâf" üreten, ama "iş" üretemeyen bir yönetim!.. Dimyat'a pirinç almaya giderken, evdeki bulgurun kurtlanmasını bile önleyemeyenler!.. Bulmuşlar "masa - telefon işbirliği ile haber yazmayı âdet edinmiş" bir spor medyasını, "Galatasaray camiasını uyutuyorlar!.." "Tamam, kulübüyle de, kendisiyle de anlaştık" diye "müjde(!) verdikleri" ve "falan gün geliyor" dedikleri futbolcunun "işinin bitmediği", futbolcunun o gün İstanbul'a gelmemesiyle ortaya çıkınca, "Ne yapalım, şimdi de eşini razı etmeye uğraşıyoruz" palavralarına sarılarak, "uyuyan ve gazeteciliği de unutan" spor medyamızın "yapmadığı, yapamadığı görevin yüzü suyu hürmetine" hâlâ ayakta kalmaya ve "lâf üretmeye" devam ediyorlar!.. İşte "futbolcu da orada, kulübü de orada!.." Bir spor servisi için, çok mu zor, o futbolcu ve o kulübün yöneticisiyle konuşmak; "durum nedir" diye sormak? "Konuşulsa", gerçekler ortaya çıkacak, "doğru haber" verilecek ve "birilerinin maskeleri hemen düşecek" ama, nerdeeee? Aç telefonu, sor "artık çocukların bile inanmadıkları" masalları anlatmaya devam eden Galatasaraylı yöneticilerden birine; "Abicim, ne oldu falan futbolcunun işi.."; al cevabı "Şampiyonluk maçı bitsin, tatilini tamamlasın, eşini de razı ettik mi tamam"; iş bitti... Oturula oturula sandalyesi eskimiş masaya dön ve "haberi yaz"; vah benim "gerçekleri öğrenme hakkı olan" halkım, "doğru haber bekleyen" sporseverim, vah!.. Eeee... "Gazeteciliğimiz" bu hâle düşürülürse, "abicimler" de, herkesin ortasında "azar-fırça" ne spor yazarı bırakırlar, ne de yorumcu!.. Üstelik, bir de "gazetecilik dersi" vermeye kalkışırlar ki, onlara "hak ettikleri cevabı" veren bile çıkmaz, çıkamaz; zira derneğimizin, derneklerimizin "başkan ve yöneticileri dahil", hemen hemen herkes de "Adaaam sen de... Bir de bununla mı uğraşacağız" havası hakimdir; uğraşmak isteyenlere de "Bu da nereden çıktı, şimdi... Ne güzel mışıl mışıl uyuyorduk" diye tariz bile edilir!.. "Hakan Şükür olayı" ortada iken, hatta "Hollanda kampına giderken, geçen yıldan söz verile verile ödenmeyerek bugüne sarkan ve hâlâ alınamayan alacakları için, futbolcuların kazan kaldırdıkları" haberleri gazetelerde çıkarken, söyler misiniz bana; "Hangi yabancı futbolcu Galatasaray'a gelir, ya da getirilebilir?" Ya hiçbir kulübün dönüp bakmadığı, ya "sakat" ya da "her türlü teminatı, banka garantileriyle alan" futbolcular!.. Hiçbir kulübün dönüp bakmadığı ya da sakat futbolcuların Galatasaray'a ne kadar yarar sağladığı "çok acı örnekleri ile" ortaya dururken, "en iyiler" diye getirilen ve "garantilerle, banka teminatlarıyla sözleşmede yazılı paralarını tıkır tıkır alan" yabancıların yanında "daha geçen yılki alacakları ödenmeyen" futbolcular ne yapacaklar? "O oynasın da, kazandırsın" diye düşünmeyecekler mi, "bilinçleri böyle demese" bile, "bilinçaltlarının çıkaracağı problemler" nasıl olur da düşünülmez? Soru çok açık: "Evdeki bulgurun kurtlanmasının önüne geçemeyenler", nasıl olacak da "iyi pirinç bulup alacaklar"; alırlarsa bile "takımda uyumu nasıl sağlayacaklar?" Başta dedim ya; "Bunlar bu işi beceremeyecekler!.." Özhan Canaydın'ın bir maske takılmış gibi "değişmeyen, gülmeyen, mimik cimrisi" yüzü ve "itici" tavırlarıyla küstürdüğü spor medyasını, Ergun Gürsoy'un "sıcaklığı ve tecrübesi" sarmalayacak sanıyorduk, yanılmışız!.. Gürsoy, sanki, "unuttuğu" transfer sihirbazlığının acısını medyadan çıkarmanın peşinde; kendinin de, Galatasaray'ın kamuoyundaki sempatisini yiyip bitirmek için "Başkanı ile yarışıyor"; bir kenarda da Turgay Kıran "kıs kıs" gülüyor!.. Bakınız, İstanbul'dan Galatasaraylı bir arkadaşım telefonda dedi ki: "Siz Özhan Canaydın'ın bunca gündür Avrupa'da transfer peşinde koşuşturduğunu sanıyorsunuz değil mi? Koca Galatasaray'ın başkanı bir futbolcu menajeri ya da bir sıradan yönetici gibi böylesine bir koşuşturmanın içine girer mi? O, İstanbul'da medya ve taraftar baskısından, her gün sorulan sorulardan bunaldı, gitti Avrupa'ya, kurtardı kendini... Saatli bombalar da her gün Ergun Gürsoy'un elinde patlamaya başladı... Baksanıza kavga etmediği kim kaldı?.." Doğru mu, bilmem... Ama akla yakın ve görüntüye uyuyor... Lâfı uzatmayalım; Galatasaray "elden gidiyor"; zaten çok Galatasaraylı'nın da "görünen köyden haberi var"; ama, ne yapılması gerektiğine dair "fikir yürüten" pek yok!.. Meselenin esası da burada; "Galatasaray camiası kulübüne sahip çıkmıyor!.." Yazık!..