Adı sanı "çok dar bir çevrede duyulabilmiş" paralı ve başarılı bir iş adamı olan zat, neredeyse el birliği ile kulüp başkanlığına getirildi ve iki buçuk yılda "ülkenin en tanınmış simalarından biri" hâline geldi; ünü Avrupa'lara kadar yayıldı.
Ne var ki, "onu omuzlarında taşıyarak bu duruma getirenleri" iki kalemde tasfiye etti; "tek adam olmanın büyüsüne kapıldı, TV ekranlarının büyüsüne kapıldı, gazete manşetlerinin büyüsüne kapıldı" ve "kulübün kasasına eurolar, dolarlar, TL'ler cinsinden şelaleler gibi para yağarken", borçların "çığ gibi büyüdüğü" ortaya çıktı, hatta "o borçlar", başkanı tarafından batırılmış, "bir başka büyük kulübün borçlarının da üzerine çıktı!.."
Eğer, "sermaye artırımına izin çıkmazsa, yandı gülüm keten helva" haber ve yorumları her gün spor sayfalarında görünür oldu. Hatta "Riva'nın satışının da gündeme girmesinin an meselesi olduğuna dair" haberleri de gün aşırı okur olduk!..
Kimse çıkıp da "doğru dürüst" sormuyor; "Sel gibi akan para, nereye gidiyor?.."
"Çileklerle, çiçeklerle, Mancini'lerle, CEO'larla, profesyonellerle, transfer gezi ve menajer komisyonlarıyla parlatılan" kulüp, nasıl bir girdabın içinde ki, "Batırıldı" denilen bir başka büyük kulüp, "içine düştüğü hengameye rağmen" borçlarını azaltırken, "Kulüp yönetiminden ve futboldan anlamam" diyerek iş başına gelen zatın yönetimindeki kulübün borçları medyada dillere destan olacak duruma geliyor?..
Öncelikle sorulması gereken soru; "kurumsallaşma" masalı kimlere yaradı; kulüpten "kimler, ne kadar maaş alıyor"; dahası "kulübe faydaları nedir, aldıkları paralar nedir?.."
Başkanlıkta oturan zatın kendi holdinginde "böyle bir tablo" var mıdır?..
İşte burada duruyor ve "yönetimde başkan vekili durumunda olan" Özkan Olcay'a soruyorum:
Hadi, "o" zaten geldiğinde söylemişti; "Ben kulüp yönetiminden, futboldan anlamam" diye, peki ama ya siz?..
Bunca yıldır, bu işin içindesiniz; "futbol yöneticiliğinde" Federasyon Başkanlığı'na kadar yükseldiniz; kulüp yönetiminden de, futboldan da Galatasaray camiasında "en iyi anlayanlardan biri" olmanız gerekiyor; peki, "bu tepe takla gidişe sebep olan olayların kararları", yönetimden nasıl "oy birliği ile çıkıyor?.."
Kulübünüzün ayağına kurşunlar sıkan bu kararlara nasıl "Evet" diyorsunuz?..
Dernekler Kanunu'na, Medeni Kanun'a göre, "yönetim kurulunun bütün üyeleri her kararda, her uygulamada müteselsil kefil durumunda ve sorumlu" değiller mi?..
"Ben" damgalı kararların hatalısına, zararlısına nasıl "onay" verirsiniz?..
Yarın, "o zat", işin içinden çıkamayacağını anlayınca, bırakıp Belçika'ya gidecektir, ya siz, ya sizler?..
Taraftarın tribün tepkisini önlemek için kulaklara fısıldanan "Mustafa Denizli" masalları ile "kulübün yığılan büyük problemlerinin üstünün örtüleceğini" mi, sanıyorsunuz?..
Bu problemlerin üstünü, "Mourinho'yu, Arsen Wenger'i, Sir Alex Ferguson'u beraber getirseniz de örtemezsiniz", artık!..
Sayın Olcay, Galatasaray'a yapacağınız en büyük hizmet, bayrağı bir an önce, "kulübü bu durumdan kurtaracak" bilgi ve beceriye sahip yöneticilere teslim etmeniz olacaktır!..
Eğer yönetimde kimse bunu düşünmüyorsa, "bir büyük Galatasaraylı olarak" bu yolu, "istifa ederek" siz açınız; işi içinden çıkılmaz bir hâle getiren ve de "çabaladıkça, hatalı kararlar veren" bir Başkan ile "hiçbir yere gidemezsiniz"; lütfen, Federasyon Başkanlığı'ndan "istifa ettiğiniz ve futbolumuzun önünü açtığınız günleri" hatırlayınız!..
Kalıcı mı?..
Fatih Hoca, "beklenmeyen" bir düzenleme yaptı ve "yeni gençler, hatta yepyeni gençler" ramp ışıklarına çıkmak üzere Milli Takım'a çağrıldı!..
Bu tablo, bir tartışmayı da beraberinde getirdi; "Terim, Milli Takım'da kalıcı mı, gidici mi; neden sözleşme yapmıyor?.."
Daha "Galatasaray ile sözleşmesinin feshedildiği günlerde" yazmıştım; "Terim'in Avrupa'ya gitme ihtimali, diğerlerinden çok fazla!.."
Bugün de "o noktadayım"; tabii "kariyeri ve karizmasına uygun düşecek bir kulüp" ile anlaşırsa!..
Üç yakışıklı!..
Sanıyorlar ki, "Mustafa Denizli, Fatih Terim'den daha kolay bir adamdır"; gülüyorum!..
Eğer göreve getirirlerse, çok çabuk göreceklerdir ki; "belki de 'iki Terim'in toplamından daha zor adamdır!.."
Zira, "Terim, gerçek bir Galatasaraylıdır"; böyle olduğu içindir ki, "Zehir içer, 'kızılcık şurubu' der" ve uzun süre sabreder; Denizli, "Galatasaraylı değildir"; ne "zehir içer", ne de "kızılcık şurubu" diye sabreder!..
Hele hele "Florya'nın patronu olarak gelecekse", ki, "başka türlü gelmez"; oraya kimseyi de sokmaz!..
Bu söylenti gerçekleşirse, işin bir de "güzel" tarafı, "görüntü" tarafı olacaktır; o da doğrusu ya "keyif" verir, Galatasaray Başkanı'na; Denizli'nin gelmesi, ekranlarda ve gazete sayfalarında "iki yakışıklıya bir yakışıklı daha ekler"; Mustafa Denizli / Roberto Mancini / Turgay Kerimoğlu!..
Anlaşabilirler mi; işte orası biraz da değil, çok karışık!..
Sallabolda zor günler!..
Sallabol Takımı'nda işler iyi gitmiyor; artık "Sallabolu bile doğru dürüst oynayamıyorlar"; zira sallabolda, hiç olmazsa "salayacak adamı seçmek ve ona sallayacağı boş zemini ve zamanı sağlamak" ilk ve en önemli şart; Sallabol Takımı, Telekom maçında onu bile beceremediğini gösterdi; "sallabolu en iyi oynayan" Aroyo dahil!..
Peki, bu art arda gelen sakatlıkların sebebi ne, acaba?..
"Birinin sakatlığı geçti" diye sevinilirken, bakıyorsunuz "iki sakat daha verilmiş!.."
Bu tablonun "tıbbi" bir açıklaması var mı, yoksa antrenman sisteminde bir eksiklik, fazlalık mı var?..
Bunca sakatlık artık "şanssızlık" ile izah edilemez; o yüzden işin bir de "kara" mizahlı tarafı olabilir; "Yoksa büyü mü yapıldı ya da oralarda bir düztaban mı var; çare, kurşun döktürülmek olabilir!.."
Peki, ama bunca basketbol yazan / çizen arkadaşımız, "bu konuyu araştırmayı" hiç mi merak etmezler?..
İtiraf!..
Hoppala; şimdi birde "otorite boşluğu" haberleri çıktı ortaya!..
Koca Mancini de "otorite değilse", ne yapsın, CEO?..
Onca para verilerek ve onca risk alınarak getirilen bir Hoca, "otorite kuramıyor" ve de "o boşluğu kurumsallaşan (!) kulübün CEO'su dolduruyorsa", bu tablo, tam da "mizah dergilerinin sayfalarına oturur!.."
Zira, işi ciddiye alırsak, "bu" şunu demenin itirafıdır; "Fatih Hoca eşittir; Mancini + CEO!.."
Nereden nereye ve daha önemlisi "bundan sonrası" nereye; sorun kendinize Galatasaraylılar!..
Özür!..
Dünkü yazımın Doğan Koloğlu ağabeyimizle ilgili bölümünde kardeşi Orhan Koloğlu'dan söz ederken, sehven "rahmetli" kelimesini kullanmış, ama sonra yazı baskıya gitmeden bu büyük hata fark edilerek, düzeltilmişti. Bu sabah gazetedeki yazımı okuyunca, şok oldum, "rahmetli kelimesi" yazıda kalmıştı; nasıl olduğunu anlayamadık. Sevgili Orhan Koloğlu'ndan, Koloğlu ailesinden ve okuyucularımdan özür ve ömrünün uzun ve sağlıklı olmasını dilerim.