Evet, Emre "o hareketi" milli maçın saha içinde, futbolcuların bilinçaltlarında birikmiş toplu bir psikolojik baskının etkisi altında yapmıştı. Ama "şu" sözler, "sinirlerin boşandığı" bir anda "öyle" bir psikolojik arenada söylenmiyor; bir spor yazarı ile bir futbolcunun "baş başa yaptıkları", her şeyin "düşünüle düşünüle" söylendiği bir ortamda ediliyor: "Avrupa Şampiyonası elemelerinde 'Tamam bu sefer destek olurlar' dediğimizde yine hakaretler başladı. Finallere gidemeyeceğimizi bile iddia ettiler. Öylesine ağır eleştiriler yapılıyordu ki, Emre'nin o şahsa yaptığı hareket doğal olarak oluveriyor. Ben biliyorum bu şahsı. Emre, kol değil, bacağını uzatsa yine haklıydı. Şimdi düşünün, zorlu 2 maça çıkıyorsunuz, Norveç ve Bosna Hersek. Tamamen kendinizi bu maça vermeye çalışıyorsunuz. TV izlemeyip, gazete okumuyorsunuz. Psikolojinizi bozmak istemiyorsunuz. Ama hasbelkader Bosna maçından tam 1 gün önce yanlışlıkla TV'yi açtım. 4 palyaço oturmuş, isimlerini vermeyeyim şimdi, resmen diyorlar ki, bunlara maç öncesinde mi geçirelim, sonrasında mı geçirelim... Bunu görünce TV'yi kırıyordum az kalsın." Tek kelime ile, "iğrenç!.." İğrençten de öte!.. Bu futbolcu, Türkiye'nin en büyük kulüplerinden birinde oynuyor!.. Bu futbolcu, bir başka büyük kulüpte kaptanlık yapmış!.. Bu futbolcu, milli takımda oynuyor; zaman zaman "kaptanlık" bandını koluna takıyor!.. Söylediği, hem de "düşüne düşüne" söylediği sözlere, konuşmasının üslûbuna bakın!.. Eğer bu sözler doğruysa, eğer bu sözler söylenmişse, ey "Tümer Metin" adlı futbolcu, sen palyaço bile olamazsın; zira "palyaçoluk" öyle "sandığın gibi" kolay ve herkesin yapabileceği bir iş değil; çok ama çok zor bir iştir; kültür ister, bilgi ister, sanat ister, duygu ve heyecan ister, insanlık ister!.. >> Blatt ve Tanjeviç farkı!.. Bir ay önce, Efes Pilsen'in "takım oyunundan başka her şeye benzeyen" basketbolunu seyredip durduğunuz haftalardan birinde, "Tanjeviç, David Blatt gibi olacağına, Blatt, Tanjeviç gibi olmaya başladı" diye yazmıştım; geçen zaman içinde gördük ki; Blatt, "Blatt gibi" olmaya, Efes Pilsen de "gerçek Blatt takımı gibi" oynamaya başladı!.. Biraz zaman, biraz sabır, biraz ısrar; Efes'i "Efes" yapmaya yetti!.. Tanjeviç'te ise "milim" değişim yok, Fenerbahçe Ülker de "onca transfere ve para harcanmasına rağmen" takım olmak yerine "üçlük atan bir karma" olmaya devam ediyor; üçlükler tutarsa "oh ne âlâ", tutmazsa, yandı gülüm keten helva!.. İyi de, "üçlükçüler karması için" onca para verilen bir hocaya ne gerek var; "bu unvanı taşımak için" hatta "üstüne para verecek" o kadar çok kişi var ki!.. >> Turu hak edene bakın!.. Sevgili Adnan Polat demiş ki: "Galatasaray'ın böyle de olsa tur atlamasından asla şikâyetçi değilim; Allah aşkına turu Galatasaray gibi bir takım geçmeyecekti de, Panionios mu geçecekti?..Hangisi tur atlamayı hak etti, bir düşünün!.." Evet düşünüyorum: Galatasaray, Bordeaux'a yenildi!.. Kendi sahasında İsveç'in Helsinborg'una, hem de 3-2 yenildi!.. Atina'da bir "Galatasaray forması giymediği kalan" zavallı bir hakemin "inanılmaz ve yüzsüz tarafgirliği" ile Panionios galibiyeti alındı!.. Ali Sami Yen'de de, "mutlaka galip gelinmesi" gereken bir maçta "sıfır puanlı, 6 gol yiyip bir gol atabilen" Austria Wien maçında "0-0''lık bir beraberlik" alındı!.. Maçın sonunda, Atina'dan "Panionios'un mağlûp olduğu" haberi gelince, "0-0'ı muhafaza için" tribünden, saha kenarından, saha içinden "birbirine 'Aman topu tutun, zaman geçirin, birkaç dakika var' diye bağıran" panik içinde bir Galatasaray seyrettik!.. Son dakikada "Panionios bir gol atsaydı, ne olacaktı"; onu da "hiç olmazsa" bizler TV başında düşünüyor ve "Aman Bordeaux gol yemesin" diye dua ediyorduk!.. Eee?.. Doğrusu "bu" Galatasaray da turu hak etmemişse, dünyada "hangi turu, ne zaman hak etmiş" bir takım vardır, Allah aşkına?.. Sevgili Polat haklı, hem de çok haklı!.. >> Şaşkın!.. Bu adam "iyice" şaşırmış; hakikaten şaşırmış!.. "Orta sahaya takviye" istiyor: Lincoln - Linderoth - Ayhan - Hasan Şaş -Okan - Barış - Mehmet Topal - Mehmet Güven; gerekirse; Arda - Sabri - Volkan - Hakan Balta, hatta Serkan!.. Bir de "çıkıp" diyor ki: "Gitmek isteyen kim olursa olsun tutmayalım. Bana heyecanlı ve istekli futbolcular lâzım." "Heyecanlı ve istekli" futbolcuları "yok etmek için" Hasan'ı, Arda'yı bitirmek için, Lincoln'ü, Linderoth'u, Hakan Şükür'ü ve Ümit Karan'ı silmek için, yani "bir büyük takımı büyük takım yapan" yıldızları "piyon seviyesine indirmek", bitemedi; "küstürmek ve bıktırmak" için "bilmem ki aylardır" özel bir gayret gösteren, takımda "ruh ve heyecan" bırakmayan kim?.. "Gideni tutmayın" diyorsun Galatasaray'ın saygıdeğer hocası Feldkamp!.. Keşke "gitmek isteyen" sen olsaydın da, tutmasalardı; Galatasaray'a tek faydan da bu olurdu!.. >> Neden?.. Bir avuç genç bir araya gelmiş, bir "amatör internet sitesi kurmuşlar" ve çok da "faydalı" bir hizmet veriyorlar; www.sporyazarlari.com sitesi!.. Siteye giriyorsunuz, o günkü gazetelerde "spor üzerine ne kadar yorum yazılmışsa", hepsi karşınıza çıkıyor; futbolundan, basketboluna, tenisine, güreşine kadar!.. Siteyi yürütebilmek, bir "mâli güç" gerektiriyor; onu da "bir sponsor bularak" çözmeye çalışmışlar, gençler; bulmuşlar da!.. Ne var ki, sponsor, "Destek veririm ama, sitenize günde şu kadar insanın girmesi ve yazarları okuması gerek, bu sağlanamazsa destek vermem" demiş.. Bunun üzerine gençler, "siteyi tanıtmak için" çeşitli yollar denemişler, bu arada "ulaşabildikleri bazı ünlü spor yazarları arkadaşlarımıza başvurarak", onlardan da, "sitenin, sütunlarında üç beş satırla okuyuculara duyurulmasını" rica etmişler!.. Hıncal Uluç hariç, "Tık" yok!.. Gençlerde tam bir hayal kırıklığı!.. "Durumu öğrenince" şaşırdım!.. Her gün "sütunlarımızda" göklere çıkardıklarımıza baktıkça, bu "başarılı" gençlerin hayal kırıklığını çok daha iyi anlıyorum!.. Yazık; biz neden böyleyiz?.. >> Bu nasıl onay?.. Haberi Anadolu Ajansı verince ve "bir çok gazete ve TV de, AA'dan aldıkları haberi" kullanınca, oldu "Futbol Kanunu'na ve olağanüstü genel kurula FIFA'dan onay!.." Doğru; FIFA, Kanun'un "kendi beklenti ve istekleri doğrultusunda" yaptığı değişiklikleri memnuniyetle karşıladı ve onayladı; başka ne yapacaktı ki; "o" istedi, "öyle" oldu!.. Amma, kanunun "yangından mal kaçırır" gibi "alelacele" çıkarılmasının sebebi olan "Halûk Ulusoy'u gönderecek" bir seçimin yolunu açan "geçici" maddelerine karşı, FIFA'nın "koyduğu rezerve ne demeli?.. "Biz geleceğiz ve seçim işini sizlerle görüşeceğiz" ne demek?.. "Genel kurulda oylamalar açık oyla değil, kapalı oyla yapılmalı; FIFA'da gelenek, adeti budur" ne demek?.. Kanundaki, "30 gün içinde, görev başındaki federasyon için güven oylaması yapılacak bir olağanüstü genel kurul yapılması ve bu genel kurulda güven oyu verilmezse yeni seçim yapılması" zorunluluklarını getiren, "güven oylamasının da, genel kurulun açık oylama ile alacağı bir kararla ad okunarak, yani açık oyla yapılmasının yolunu açan" maddelere FIFA "onay vermiş oluyor" mu, şimdi?.. Gazeteci, "yorumunu" istediği gibi yazabilir, ama "haberin, haber gibi olması" gerekir; "beklentiler ve istekler doğrultusunda eğilip bükülerek yazılmış haber" gazetecilik ilkelerini pas pas eder!.. FIFA Başkanı Blatter'in, "Bakanımıza yazdığı mektup" haberinde de, "yapılan" budur ve zaten "hep yapıldığı" için de zaten kanıksadık; artık gazetecilik adına üzülmek bir yana, gülemiyoruz bile!.. >> Ön haber!.. Türkiye Jokey Kulübü'nün "kulüpten ihraç edilen" denetçisi ile ilgili olarak "yıllardır" arada sırada "okuyucularımı gelişmelerden haberdar eden" yazılar yazıyordum!.. Evet, "yıllardır!.." Jokey Kulübü'nün, halkın, devletin parasını korumak için mücadele eden Denetçisi, "sudan bahanelerle" TJK üyeliğinden ihraç edilmişti; "haksızlığı ortaya koymak ve kulübe geri dönmek için" sabırla mücadele ediyordu, Mete Aysal!.. Dava bitti, Aysal "haklı mücadelesinin sonucunu" aldı; "ihraç kararı" mahkeme tarafından iptal edildi!.. "Gerekçeli karar" gelince, "bu haklı hukuk mücadelesi" konusunda "herkese ders olması" için, daha detaylı bir yazı yazacağım; şimdilik "ön" haberi veriyorum; "hak geldi, batıl zail oldu!.."