Papatya falcıları!..

A -
A +

Yıllardan beri "ilk defa" bu transfer ayında "Galatasaray yönetimi nihayet ne yaptığını ve ne zaman yapması gerektiğini bilerek transfere girdi, maşallah" diyorduk ki, "gene" eskiye döndük!.. Ve "gene", Galatasaraylılara "O mu olacak, bu mu, yoksa öteki mi, beriki mi" diye "papatya falı açtıran" bir yönetimle karşı karşıya kaldık!.. Şampiyonlar Ligi elemesinin "hem de çok güçlü ekiplerin bulunduğu" bir elemenin eli kulağında, hâlâ "kaleci arayan, santrfor arayan" bir Galatasaray var, ortada!.. Kalecide "birkaç yüz bin", santrforda "bir-iki milyon" euro tasarruf etmek için "maliyeti çok daha fazla olacak olan" zaman kaybı, belki de "eleme grubunda kalma" tehlikesini de beraberinde getiriyor; yönetimin umurunda değil!.. "İlle de santrfor ve kaleci alınacak" diyerek, mevcut kaleci ve santrforların da "morali üzerinde" riskli oyunlar oynayan bir yönetime sormuyorum bile; "yerini dolduracak yenisini bulmadan ve alınmasını garanti etmeden" Hakan Şükür gibi bir futbolcuyu, bir kaptanı nasıl kapının önüne koydunuz?.. Sorduğum soru şu; "futbolculuktan ve oyuculuktan da daha önemlisi"; koca Galatasaray nasıl "kaptansız" bırakılır; "özde değil, sözde kaptanlar" ile gemi nereye kadar yürür; çoğu gitti azı kaldı; "iki hafta içinde" göreceğiz!.. Oğuz Sarvan ile sohbet!.. Hakem camiasında "ne kadar sevildiğini" şu bir-iki haftada anlayıverdim!.. "Maç vermediğin, hatta UEFA'lara da verdirmediğin" ve nihayet "kapının önüne koyduğun" hakemlerle ilgili yazılarımdan sonra, öyle telefonlar ve mailler aldım ki, bunlar benim gibi "yarım asırlık" gazeteciyi bile şaşırttı!.. İçlerinde çok ama çok azı, hadi sayısını da yazayım "sadece" iki tanesi "Öcal bey, Oğuz Sarvan'a haksızlık etmişsiniz" diyordu; diğerleri, nerede ise sayısı 50'yi bulanı, "Elinize, kaleminize sağlık, az bile yazmışsınız" ibareleriyle doluydu!.. "O güzel anlam ve sağduyu içeren mesajlarınız, insani yorumlarınız umarım geçmişlerini unutup başkalarını kirleterek kendini temize çıkarmağa çalışan ve kin kusan insanlara ışık olur" mealindeki mailleri okuduğum sıralarda, sevgili Metin Tokat'ın Milliyet gazetesinde, gerçek "bir tokat gibi olan" yazısı önüme geliverdi. Yanlışlarınız, hatalarınız, genel tutumunuz madde madde "atılan tokatlar" ile öyle bir gözler önüne seriliyordu ki; vay ki, ne vay!.. Kısacası, gitti gider; çatlayan bu küp artık su tutmaz!.. "Yol oldu", her gelen vuracak!.. Merakla beklediğim açıklamanız da "fare doğurdu"; sizi "cesur bilirdim"; onda da "yanıldığımı" bana gösterdi!.. Açıklamalarınızda "cesaretin c'si yoktu", üzerine çizgi çizdiğiniz hakemlere ne kadar haksızlık yaptığınızın, nasıl "geçmişin tortuları içinde kalarak" karar verdiğinizin itirafı idi, adeta!.. Onları "temize çıkardınız", ama kendinizin ve geçmişinizin üzerine gölgeler düşürdünüz; yazık oldu; hem de çok yazık!.. Bu nasıl yayın?.. Sevgili kardeşim Hıncal Uluç, perşembe günü "DigiTürk'teki maç naklen yayınları" için "enfes" bir yazı yazdı; okumayan bulsun okusun!.. Tam da D-Smart'ta, Fenerbahçe-MTK maçının naklen yayını ile ilgili olarak "son derece kızgın olduğum" bir gecenin sabahında okudum, Hıncal'ın yazısını!.. Açıkça ve hakça belirtmeliyim ki, D-Smart'taki maç yayınının yanında Lig TV'deki yayın, Çamlıca Tepesi'nin yanında Ağrı Dağı nasıl durursa, öyle durur!.. Böylesine "acemice", böylesine "amatörce" bir yayın, hem de "Şampiyonlar Ligi'ne yakışır mı?.." Anlatan "çokça Fenerbahçe'ye, pek tabii yarın da Galatasaray'a, nasıl yağcılık yapılır"; işte öyle şeyler söylüyor da, söylüyor; aman Yarabbim, "Fenerbahçe taraftar sitesinin seçtiği bir maç anlatıcı mı acaba bu mikrofon başında oturan arkadaş" diye merak edip durdum, maç boyu!.. Ekranda "ne sonuç görülüyor, ne zaman"; yakınlarda bir beldede oturan bir arkadaşım telefon etti; "Öcal, elektrikler kesikti, biraz önce geldi; ancak tam 20 dakika oldu ne ekranda sonucu var, ne anlatan söylüyor; Allah aşkına maçın kaçıncı dakikası ve maç kaç kaç?.." Ben, Lig TV'ye razıyım; hani "İnsanları, zatürreyi gösterip soğuk algınlığına razı ederler" ya, işte o misal; D-Smart'ın da görevi, insanları herhalde Lig TV'ye "seve seve razı etmek" galiba; ne dersin sevgili kardeşim?.. Doping bitirdi!.. Nerede o "eski" Fransa Bisiklet Turları?.. Şimdi "sıradan" bisikletçiler bile, "bu turda" etap üstüne etap kazanıyor, hatta "biraz" iyileri de turu kazanıyor!.. "Doping" denen illet koca Fransa Turu'nu mahvetti!.. Bu yıl, sadece 5-6 defa televizyon karşısına geçtim, o da "tur için" değil, "turun geçtiği" yerlerin "güzel" görüntülerini görmek için!.. Son üç yılın galibi de İspanyol bisikletçiler; bu defaki Sastre!.. "Öncekiler" ortada yok, gelecek yıl "Sastre olacak" mı; o da belli değil!.. Böyle tur mu olur?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.