Galatasaray'a teşekkürler!.. Bir; "en dağılmış, en buhranlı, en kötümser zamanlarda bile" ve açıkça "küllerinden doğan" bir Phoenix (Zümrüd-ü Anka) olduğunu bir defa daha ispatlayarak, taraftarını ve camiasını mutlu ettiği için!.. İki; başkan ve yönetiminin haksız olarak "çok eleştirilen" o meşhur "Galatasaray Türkiye'dir" sözünü ispat ettiği için!.. Elbette "bu teşekkürün aslan paylarından birini" ve belki de "birincisini" çiçeği burnunda "Bülent Hoca" alacak!.. Takımına, oyucularına inandığı, güvendiği, "risk aldığı" ve hatta "3-1'den sonra yorulduğu görülen" önemli 3-4 oyuncusuna ve rakibin sahaya "taze kuvvet sürmesine" rağmen, yorgunlarla riskli oyunu sürdürme hatasını, yani "taktik yanlışı" bile, sonunda "stratejik doğruya" çevirebildiği için!.. İşte burada duralım ve bir parantez açalım: "Maç 3-3 bitse" ve "Galatasaray elense", Bülent Korkmaz, çok ama çok eleştirilecekti; "Sakatlanan Mehmet Topal'ın yerine Kewell'ı alması yüzünden" yapılacak eleştirilerin önü, "Kewell'ın attığı muhteşem gol" ile kesilmişti ama, "3-1'den 3-3'e gelişin ve elenişin hesabı" sayfa sayfa sorulacaktı; "Be kardeşim, gözün kör mü, rakibin oyuna kimleri almış, sen hâlâ koşamayacak hâle gelmiş Lincoln'lerle, Baros'larla, Barış'larla oynamaya devam ettin, zaten Servet'in yok, Topal'ın kenara alınmış, Bordeaux gibi bir rakibe karşı defansta nasıl tedbir almazsın; işte goller peş peşe geldi ve elendin; oldu mu Hoca?.." Aslında "Hoca", işte "böyle" anlarda iki yolu seçer; ya "eleştirilerin gösterdiği" yolu, ya da "kendi" yolunu!.. Bülent Korkmaz "kendi" yolunun "ne olduğunu" daha ilk maçta, hem de "elenme riski pahasına" futbolcularına ezberletti: "Ben korkmam, siz de korkmayın!.. Siz büyük oyuncularsınız, Galatasaray büyük takımdır!.. Kazanmak için risk almak gerekiyorsa alacağız ve sonuna kadar da almaya devam edeceğiz, yeter ki siz mücadeleyi hakemin son düdüğüne kadar bırakmayın ve sürdürün!.. Galip gelmekten, hedefe varmaktan başka yolumuz yok!.." Galatasaraylı futbolcular, Bülent Hocaları'nda aldıkları bu "ilk dersi" unutmayacaklardır; "unutanlar olursa" da, Bülent Hoca onlara hatırlatacaktır!.. İşte Bülent Hoca'yı "asıl bu sebepten" kutluyorum; zira "4 günde", Skibbe'nin "fizik olarak da, kimya olarak da bitirdiği" bir takıma, "fizik olarak yapabileceği" fazla bir şey yoktu, ama "kimya olarak yapabileceği" tek şey vardı; Bülent Korkmaz da onu "korkusuzca" yaptı ve başardı!.. Bundan sonra ne olur?.. Korkmaz, "önemli bir zamanı" kazandı; "dibe vuran" Galatasaray'ı yukarıya çekebilir!.. Ama "defansa hemen çare bulması" gerek!.. Her zaman, "eczanelerde senede bir bulunabilen" bir "Sabrisilin" imdada yetişmeyebilir!.. Cezasaray!.. Galatasaray, bu sezon daha "yarıyı biraz geçmişken" 600 milyar lirayı aşan bir ceza almış, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'ndan!.. Bu sürede futbolcularının gördüğü "kırmızı ve sarı kart cezaları" da, Galatasaray rekoru!.. İşte, Bordeaux maçında "gene hakeme itirazdan" Milan Baros kart gördü ve takımın ona "en fazla ihtiyaç duyacağı" deplasmandaki Hamburg maçında oynayamayacak!.. Bu da mı, Futbol Federasyonu'nun suçu?.. Yoksa, Mahmut Özgener, Platini'den mi rica etti?.. Sakatlıklara çare bulacak bir sağlık kurulunu bile oluşturamayan yönetim, hiç olmazsa kartlara ve cezalara çare bulabilse ya; o da yok!.. Bu tablo, Galatasaray'a yakışıyor mu?.. Bunun hesabı da mı, "futboldan sorumlu" yöneticilere sorulmayacak?.. Yattara - Alanzinho!.. Trabzon'da "Yattara'yı neden oynatmadın, Alanzinho'yu neden oynattın" diye kıyamet koparanlar var!.. Ersun Yanal'ı yıllardır nasıl eleştirdiğimi bilen okuyucuların çoktur. Ama "Yattara'yı oynatmadığı, Alanzinho'yu oynattığı için" yapılan eleştirilere katılmam mümkün değil!.. "Kafasına estiği zaman oynayan", sonra haftalarca "ortada görünmeyen" oyuncuların tipik örneğidir, Yattara!.. Tıpkı Fenerbahçeli Kâzım gibi!.. Aslında "ucuna kadar gelmiş olan satılma meselesi" mutlu sonla bitseydi, Trabzonspor hem para kazanmış, hem de "devamlı problem olan" bu futbolcudan kurtulmuş olacak; Ersun Hoca da rahatlayacaktı!.. Şöyle bir arşivleri karıştırın, bakın; Ersun Hoca'yı "Neden oynatmadın" diye yerden yere vuranlar, Yattara'nın "nasıl sorumsuz, vurdum duymaz bir futbolcu olduğunu" kaç defa yazmışlar?.. Alanzinho'ya gelince!.. Ersun Hoca "onu oynatacaktır" ve "oynatmaya da devam etmelidir!.." Onu izlemiş, ona inanmıştır; üstelik Alanzinho'yu "büyük paralar ödeterek" ocak transferinde aldırdığına göre, "takımın öyle bir futbolcuya ihtiyacı olduğu" da ortada; oynatmayacak da , ne yapacak?.. "Futbolcu kulübede oturtularak" kazanılmaz!.. Bir futbolcunun, ilk defa geldiği bir ülkede ve "alışma döneminde" istediği tek şey "ona fırsat verilmesi, ona güvenildiğinin gösterilmesi ve bu fırsatın da makûl bir süre içinde devam ettirilmesidir!.." Alanzinho "kazanılırsa", Trabzonspor'a Yattara'dan çok fazla şey katacaktır!.. Bilen, tartışan var mı? Gazetelerde, Gençlik ve Spor Kulüpleri Kanun Tasarı'nın Meclis'e verildiğine dair bir haber okudum!.. Kim hazırladı, nasıl hazırladı, bilmiyorum. Üzerinde tartışıldı mı, "kimler tartıştı", onu da bilmiyorum. Gazete haberlerinde "kanunun, belediyelerin ve onlara bağlı iktisadi işletmelerin, spor kulüplerine, başta futbol olmak üzere profesyonel spor branşlarında tek kuruş aktarmalarını bile yasaklayacağı" yazılıyordu; "doğru" ise alkışlarım!.. Ne var ki, bugün "profesyonel olmayan" spor branşı kalmadı; "bu yasak takım sporları için geçerli ise" doğrudur, ama "ferdi sporlar için" de geçerli olursa, işte "o olmadı!.." "Bir atlet, bir yüzücü, bir halterci, bir jimnastikçi, bir tenisçi, bir güreşçi" desteklenir, "şampiyonluklar, rekorlar gelirse", işin doğrusu da "bu değil midir?.." "Kapalı kapılar ardında, sadece seçilmiş belli kişilerin tartışabildiği" tasarıların "kanunlaştığı" bir ülkede, "spora da, kulüplere de, spor yapanlara ve yaptıranlara da uyumlu" ve "sorunları çözebilen" bir hedefin tutturulması zordur ve zaten "yıllardır deniyor"; olmuyor!.. Birkaç gazete "kanun tasarısının belediye kulüpleriyle ilgili tarafını" ele aldı, o kadar!.. Ama tasarıda "Kulüpler, yönetim kurulu görev süresi ile sınırlı olmak üzere yıllık bütçenin yüzde 2'sini aşan miktarda kulüp gelirlerini ve alacaklarını temlik edemezler. Bu hükme aykırı yapılan temliklerde kulüp başkanı ve yönetim kurulu üyeleri müştereken ve müteselsilen sorumludur" ibaresi var ki, "asıl" kıyamet "orada" kopmalıydı; kimse üzerinde durmadı: Bu madde için, "kulüp paralarını har vurup harman savuran" ve sonra da "temlikler koyup", üstelik "Benden sonrası tufan olsa ne yazar" diyerek bırakıp giden bir "yığın" yönetici ve başkan ne diyor acaba?..