Podolski Semih Rodriguez!..

A -
A +

Podolski bir hücum silahı olarak müthiş istatistiklere sahip biri. Yaptıklarıyla göz kamaştırıyor peki ya yapmadıklarıyla!.. 

Hani, "bazı yemekler vardır", tadına doyum olmaz, ama sağlık için çok ama çok zararlıdır; "şekeri, kötü kolesterolü yükseltir de yükseltir, kilo üstüne kilo aldırır!.."
İşte "bazı futbolcular" da, "aynen" o "tadına doyulmaz  yemekler" gibidir; mesela Podolski!..
Adam 16 lig maçında "8 gol atmış, 4 asisti var. Şutlarının üçte ikisi kaleyi bulmuş. 432 başarılı pası var"; daha ne olsun; Galatasaray'ın bu sezon "en tehlikeli hücum silahı!.."
Bitmedi; "Galatasaray'ın 16 maçta aldığı 29 puanın içinde Podolski'nin payını" oturup hesaplarsanız; "Helal olsun Alman'a" diye övgüler yağdırabilirsiniz!..
Buraya kadar, "tamam!.."
Amma, doğrusu ya "sağ bek" olsaydım, "onun arkasında oynamak istemezdim", zira "ağzımla kuş tutsam", kimselere yaranamaz, Sabrilerin, Tarıkların, Semihlerin, Denayer'lerin durumuna düşerdim!..
Dahası, "her rakip antrenörün  taktik hedefi hâline gelir"; cümle aleme "Bu nasıl  futbolcu" dedirtecek hallere düşerdim!..
Böylece, "defansa bir gramlık yardımı olmayan", futbolun bu yönünü "en seçkin saha iç seyircisi gibi seyreden" bir Podolski'nin arkasında oynamak bahtsızlığına mahkûm edilmiş olmanın bütün acısını sırtlayarak, seyircinin ve spor yazarlarının "en ağır eleştirilerine muhatap olmanın ızdırabını" yaşayıp dururdum!.. 
"Defansına desteği neredeyse 'sıfır' olan" Podolski'nin, "top çalma - top kaybetme ve de ikili mücadele kazanma - kaybetme" istatistikleri de "defansif olumsuzluğun" cabası; "kaybetmeler 1'e karşı 2!.."
Hamza Hoca, "takımın defans zafiyeti bakımdan bu acı gerçeği değiştirecek" anahtarı bulamadı; şimdi sıra Denizli'de!..
Ben "teknik, taktik uygulamaları, rakamsal dizilişleri" bilmem, ama "görüyorum" ki; "sağ ön" oynamaya devam edecek ve "böyle oynayacaksa", Podolski'nin gerisindeki "sağ arka" oyuncusu "her zaman" perişan olur!..

Akhisar maçının "ikinci yarısının hemen başında", Galatasaray'ın yediği golden hemen sonra, "takımların yedek kulübelerinde oturan "futbolculara bir göz attım; Ege takımın kulübesinde, "oyuna girdiğinde takımın gücünü de, maçın seyrini de değiştirebilecek" oyuncular vardı; "Lua Lua gibi, Bruno gibi!..
Ya Galatasaray'da; bıraktım "takımın gücünü arttırabilecek ve maçın seyrini değiştirebilecek oyuncuyu", Hoca'nın "kötü oynayan, yorulan oyuncuların yerine sahaya süreceği 'hazır' futbolcunun olup olmadığı" bile şüpheliydi; nitekim "girenlerin hiçbiri, çıkanların yerini dolduramadı!.."
Zira Galatasaray'ın kulübesinde, "o kalitede futbolcu yoktu"; daha da kötüsü, kulübedekiler "hazır" değildiler; "yeni" Hoca'nın, "eski" Hoca'dan aldığı "kötü" mirasın "en acı taraflarından biri" de buydu!..
Mustafa Hoca, maçtan sonra, "Neden Tarık'ı çıkardığınızda Sabri'yi almadınız? Chedjou'yu stopere çekip, onun yerine Rodriguez'i koydunuz ve Semih'i sağ beke gönderdiniz?" sorusuna şu cevabı verdi:
"Rakip, giden maçı geriye döndürmek için hücum bölgesine uzun boylu ve güçlü adamlar aldı. Defansın boyunu uzatmak zorundaydım." 
Ama Denizli, nereden bilecekti ki; "ikinci Akhisar golü hazırlanırken, Semih rakip 18'inin içinde kalacak" ve de onun "bomboş kalan" yerini rahat rahat harmanlayan Güray'ın ortasına Rodallega kafayı vurmak için havalanırken, "uzun boylu" Rodriguez "bir adım öne giderek ona yapışıp rahat topa vurmasını önleyeceğine" geri geri giderek "ondan" uzaklaşacaktı?..
İzleyin, maçın kasetini "bu acı tabloyu" göreceksiniz; "uzun boyluların" yedirdiği golü ve "sezon başından beri bu kaçıncı?.."
"Şimdilik" eldeki malzeme bu; bakalım ne yapacak Denizli?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.