Polat, aklını başına al!..

A -
A +

Öncelikle bütün milletimin, dost ve arkadaşlarımın, meslektaşlarımın, spor camiasının ve elbette okuyucularımın mübarek Kurban Bayramlarını kutluyor, sağlık içinde, mutluluk ve huzur dolu nice bayramlar diliyorum. Doğrusu "böyle" bir günde "başka türlü" bir yazı yazmak isterdim ama "Çarşamba Gecesi Ali Sami Yen Stadı'nda yaşanan facia" bunu engelledi. Galatasaray için "bu sezonun en önemli maçlarından biri"; tribünler bomboş!.. Neden; "Sivas maçında biletleri ucuzlatan ve onun da üstüne bilet fiyatının birkaç misli fiyata satılan Metin Oktay forması dağıtan" Galatasaray yönetimi, "inanılmaz" bir beceriksizlik ve hata ile "bu dondurucu havada" Wien maçının "kale arkası" biletlerini bile 55 YTL'ye satmaya kalkışıyor; olacak şey mi?.. Sanki sabotaj!.. Neymiş, bu yönetimde "çok başarılı iş adamları", ekonomistler, finansçılar, "Türk ekonomisini bakan olarak yönetenler" varmış; hadi canım sen de!.. Bu işin "bir" tarafı, öteki tarafı daha da acı: Sezon başında statları dolduran "coşkulu, heyecanlı" seyirci ve taraftar bitti; takımına inanmayan, güvenmeyen insanlar maça neden gelsin?.. Bitmedi; sadece takımına mı; hocasına, yönetimine ve başkanına güvenmeyen bir camia var, ortada!.. "Bütün derdini", martta yapılacak genel kurulda "Nasıl başkan kalabilirim" çabasına endekslemiş, "en önemli maçlara bile gelmeyen" ama "ön plânda görüneceği", seçim kulisine yarayacak bütün toplantılara, törenlere, Kulüpler Birliği başkan seçimlerine koşan bir Başkan da var, ortada!.. Peki, "böyle" bir başkanın boşluğunu dolduracak olan kim; Adnan Polat!.. O ne yapıyor?.. "Hakan Şükür'ü bitirmek isterken", Galatasaray'ı bitiriyor!.. Biraz insaf, biraz iz'an, biraz vicdan; "takımının başarısını isteyen" hangi yönetici "eğer gizli kapaklı başka niyeti yoksa", hem de "futbol takımından sorumlu" yönetici, tam da Wien maçının sabahında gazetelerin spor sayfalarına takımın kaptanı, "gol atması beklenen" lider oyuncusu için "şöyle" bir malzeme verebilir, "Hakan Şükür yıl sonunda jübile yapsın!.." Bu "nasıl" bir niyettir?.. Böyle bir "negatif" konsantrasyonun pençesine "bile bile" düşürülen ve "büyük" baskı altında sahaya çıkan bir futbolcunun "başarılı olması" mümk ün mü?.. Polat'ın getirdiği Hoca ve Polat'ın medyadaki adamları ile "müzmin" Hakan Şükür düşmanlarının "el ele vererek" yaptıkları tahribatı da buna eklerseniz, gelinen noktanın "anormal değil", normal olduğu kolayca anlaşılır!.. Durup dururken, daha ilk yarının ortasında "başlatılan" Hakan Şükür'ü bitirme operasyonunun, "75 yaşında kendini ispatlama peşinde koşan" bir Hoca'nın "disiplin gösterisi" ile Lincoln'lere, Hasan Şaş'lara, Arda'lara kadar uzanması, "mevsim başının o coşkulu, heyecanlı ve tıkır tıkır futbol oynayan", daha da önemlisi "takım ruhuna sahip, birbirini seven sayan, hocasına inanan" takımını da darmadağın etti ve bitirdi!.. Çarşamba gecesi faciasının temelinde yatan işte budur; Galatasaray takımında arkadaşlık bitmiştir, takım ruhu bitmiştir, hocalarına inanç ve güvenç bitmiştir, hocalarına sevgi ve saygı bitmiştir; böylece o "gülünç" disiplin ve ilke çanağı tamamen boşalmıştır!.. Her futbolcusu, neredeyse kaleci Orkun da dahil "çalım sevdasına düşmüş" komik, garip ve "zavallı bir oyun düşüncesinin esiri" bir Galatasaray takımı vardı, Ali Sami Yen'de!.. Bütün Galatasaraylıları utandıran bir Galatasaray!.. Bir takım yenilebilir, bir takım kötü oynayabilir, ama "Çarşamba geceki Galatasaray gibi" olamaz!.. Tam tabiri ile "yüzkarası" bir tablo!.. "Şike yapıyorlar" diye yerden yere vurduğumuz Fransızlar'ın "futbol tarihine geç ecek" bir mertlik ve fair - play ile "Galatasaray'a verdiği ders", bayram ve yeni yıl hediyesinden de öte, "bir şey!.." "Beraber maç seyrettiğimiz" bir Fenerbahçeli arkadaşın maç sonunda gelip elimi, "Galatasaray takımını kutluyorum, şimdi herkes bu turu Galatasaray'a Bordeaux'un hediye ettiğini söyleyecek. Hayır, bu turu Galatasaraylı futbolcular geçti, Wien ile berabere kalmayı başardılar; yenilselerdi turu geçebilirler miydi?.. u maçı berabere bitirip bir puan aldıkları için Galatasaraylı futbolcular kutlanmalıdır" diyerek sıkarken, hayatımın en utanç verici anlarından birini yaşadım; o sırada TV ekranındaki, Ali Sami Yen Stadı'nın tribünlerinde Adnan Polat sevincinin ve tebrikleri kabul edişinin görüntüleri vardı; yazıklar olsun!.. Evet, utanç verici bir futbolla utanç verici bir tur geldi!.. Sevgili Adnan Polat için geçenlerde "Don Kişot Sendromu" başlıklı bir yazı yazmıştım, Galatasaraylı dostlardan "Biraz ağır değil mi" şeklinde tarizler almıştım; şimdi "ne kadar haklı olduğumu" çok iyi anlıyorum!.. Artık Polat, aklını başına almalı ve "Top yekûn saldırıyorlar" çirkinliğinden kurtularak, "aklı selimin sesini" duymalıdır: "Bu hoca ile bu iş gitmez, bu hoca bitmiştir, takımı da bitirmiştir!.." "Gelen" devre arası bir şanstır ve "derhal" takımı toparlayacak, yaraları saracak, futbolculara "sevgi ve saygı ile yaklaşıp", sevgi ve saygı görecek, gevenilecek, inanılacak, camiaya güven verecek, camiadan saygı görecek bir hoca iş başına getirilmelidir!.. İnat bitmelidir; "bu takımın Feldkamp'ın istediği ve 250 milyon dolar borca, onlarca milyon dolar yeni borç ekleyecek" transferlere değil, "ehil" bir hocaya ihtiyacı vardır!.. Feldkamp testisi çatlamadan da öteye, kırılmıştır; artık su tutmaz. Elin oğlu "takımı şampiyon yapan" Capello gibi bir hocaya "güle güle" diyor; sen hâlâ "bile bile lâdes" oyununa Galatasaray'ı kurban etme peşindesin!.. Hata ettin; hatadan dönmek fazilettir; ısrar ise. İşte o zaman, gitti gider ve sen de gidersin, sevgili Polat!.. Sen de gidersin; sevgili Başkan'ın zaten "kazanın altını yaktı"; suyunu ısıtmaya başladı!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.