Polat'ın doğru adımı!..

A -
A +

Sevgili Naci Arkan, "Perşembe" yazısında diyor ki: "... Canaydın daha dün 'Artık yokum' der demez, Adnan Polat'ın 'Ben adayım' diye ortaya çıkması doğru mudur?" Ve devam ediyor: "Gönül isterdi ki, Canaydın bırakırken, yanındakiler ve bilhassa Adnan Polat'ın da 'Başkan yoksa, biz de yokuz' demesini beklerdik... Dayanışma budur, sadakat budur, ekip anlayışı ve görev aşkı budur... 'Canaydın varsa da, yoksa da, ben varım' demek, beğenilmekle, beğenilmemeyi yönetim bazında değil, kendilerine göre algılayanlarının, bencil düşünce tarzıdır ." Eğer ortada "Özhan Canaydın olmasa" ve de "başka bir başkan söz konusu olsa", sevgili Naci Arkan'a hak vermemek mümkün değildi!.. Amma, "seçimi kazanmak için her çeşit dili döküp listesine aldığı ama ertesi seçimde kapı önüne bıraktığı" onca insan, Ali Dürüst gibi bir Galatasaraylıdan Ergun Gürsoy gibi bir Galatasaraylıya kadar ortada iken, "vefa konusunda" Özhan Canaydın'ın "bekleyeceği" bir şey acaba kaldı mı?.. Bitmedi; "Adnan Polat'ı ve Adnan Sezgin'i istemediği kongre kulislerinin her köşesinde konuşulan" Ünal Aysal'ı, "Adnan Polat'ı bir kenara itip" listesine almaya ikna ederek, Leverkusen'lere kadar götüren ve "yan yana maç seyreden" kimdi?. Bitmedi; "Özhan Canaydın başkan adaylığına yeniden soyunursa, ben aday olmam" diye açıklama yapan ve "bu sözünde sonuna kadar duran" Adnan Polat değil miydi?.. Dahası; "Bir yönetim, üstelik son derece önemli ekonomik ve yapılanma sorunları varken ve bu sorunların çözümü ile ilgili projeler uygulamaya konmuşken", o yönetimin başının "sağlık ya da başka sebeplerden" yeniden aday olmayacağını açıklaması üzerine "Başkan yardımcısı olan" bir kişinin başkanlığında kurulacak bir yönetimle "göreve devam etmek istemesinden" daha tabii ne olabilir?.. Dahası; Özhan Canaydın, Adnan Polat'a demedi mi ki; "Ben aday olmayacağım, adaylığını hemen açıkla!.." Polat "doğru" yapmıştır; "mevcut ve muhtemel adaylar içinde" Galatasaray başkanlığını "en iyi yapacak" kişidir de!.. Bakınız, sevgili Ergun Gürsoy, Özhan Canaydın'ı "Yürü Adnan, arkandayım" başlıklı yazısında ne güzel anlatıyor: "Sayın Adnan Polat, başkan adaylığın hayırlı olsun. Özhan Canaydın'ın da desteğini aldığını söylüyorsun. Ama unutmaman gereken bir şey var. Bizim başkan, önce Fatih Terim'in sonra Hagi ve Gerets'in arkasında oldu. Bitmedi, bir zamanlar Ali Dürüst'ün ve benim de arkamda olmuştu. Şimdi sıra sana geldi. Kolla kendini. 'Özhan Ağabey' senin de arkandaysa, bunun anlamı, çok yakında 'uzun bir tatile çıkacaksın' demektir." Sevgili kardeşim Hıncal Uluç da, "Feldkamp konusundaki yanlışı" sebebiyle Adnan Polat'a ateş püskürüyor ama, bana göre yanlış yapıyor; pire için yorgan yakıyor!.. "İnan Kıraç kulise girdi" diye, Özhan Canaydın'ı geri getirmeye, "Feldkamp gönderilmedi" diye Adnan Polat'ı silmeye gerek var mı?.. Adnan Polat, "Fenerbahçe'nin açmaya başladığı arayı kapatabilecek" bir başkan olacaktır; kişiliğiyle, tecrübesiyle, Galatasaraylılığı ile; daha ne olsun?.. "Galatasaray'ın borcunu 24 saatte öder, Galatasaray'ı Avrupa Şampiyonu yapacak takımı kurarım" diyerek, "fantastik bir çıkış yapan" Halûk Ulusoy'a "inanırım" ama, "genel kurula hakim olan" Liselilerin ona yeşil ışık yakacaklarına inanmam güç!.. "Aday olursa", karşısında "Ben, Galatasaray için varım" diyen ve "fırsat bekleyen" Canaydın'ı bulacak; "başkanlık da liselilerin oyları"ile yeniden ona "ikram edilecektir"; Tanrı, Galatasaraylıları korusun!.. Feldkamp turu veriyordu!.. Fenerbahçe 10 kişi kalmış; Zico, "gitmekte olan turu geri getirecek" müdahaleleri arka arkaya yapıyor ve sarı - lacivertliler, "bir kişi eksik olmalarına rağmen" önce orta sahaya, sonra oyuna hakim oluyor; "beraberlik golü" adeta bağıra bağıra "Geliyorum" diyor; Feldkamp, saha kenarında bile değil, sanki stattan 600 kilometre uzakta, "bizim gibi" TV ekranı karşısında imişçesine seyrediyor, seyrediyor, seyrediyor!.. Ve Galatasaray golü yiyor!.. O "muhteşem golü atan" Gökhan, "o amatörce hatayı yapmasa ve oyundan atılmasa", tur gitti gider!.. Gökhan "golden 3 - 5 dakika önce", nerede ise "kopya kağıdı koymuşçasına" golü nasıl atacağını gösteriyor; son hamlede topa iyi vuramıyor; Aykut'a teslim ediyor!.. Ve "bu sırada" Galatasaray beki Volkan, Gökhan'ın yanında escort!.. Neden; "sarı kartı var"; müdahale edip düşürse, "ikinci sarı karttan" oyundan atılacak; Gökhan'a dokunamıyor bile!.. "Fenerbahçe'nin hücum gücünün Gökhan kanadında olduğu" ortadayken ve Volkan "sarı kartlı iken", Feldkamp seyrediyor. Volkan'ı çıkarıp yerine "Hakan Balta'yı almayı" bile akıl edemiyor!.. Bitmedi; "Fenerbahçe 10 kişi" ve "Galatasaray'ın orta sahasının oyundan düştüğü ortada iken", Feldkamp "Kezman'ın başında dört kişiye nöbet tutturmaktan", orta sahaya "yeni bir adam sürüp", her yere koşan "Ümit'i, Hakan Şükür'ün yanına gönderemiyor"; bunu yapsa, Fenerbahçe, Galatasaray'ın üzerine "gol pozisyonu üstüne gol pozisyonu yakalayacak" bir top ve oyun üstünlüğü ile gelemeyecek; ama nerde o teknik direktör?.. Kaç defa yazdım, "gene" yazayım: Feldkamp, "maç içindeki oyuna müdahalelerinde kararsız ve korkak!.." Oyunu okuyamıyor, "eksikleri gedikleri göremiyor" ve skor olarak "zora düşülene kadar" bekliyor; mütereddit!.. "Skor olarak zora düşülünce" de, takım telaş ve panik içinde, "oyuna giren oyuncular" çoğunlukla "beklenen faydayı" sağlayamıyorlar; bir çok maçta "şans" imdada yetişti; yetişmese, Galatasaray'ın hâli, ligde de perişandı ve işte "Çarşamba gecesi" tur da gitmişti!.. Feldkamp dua etsin; "harcamaya çalıştığı" Hakan'ın attığı gole ve "feyk atarak" ikram ettiği topla Ümit'in attığı "tarihi" gole!.. Bu gollerle "çekirge sıçramaya devam etti"; bakalım nereye kadar sıçrayacak?.. Lincoln'e inanmıyorum!.. Türkiye'ye geldiğinden beri "en iyi oyununu oynadığı, 90 dakika koşup, pres bile yaptığı, top bile çaldığı" bir maçın son saniyelerinde çıkan olayların iki kahramanından biri olan Lincoln'ün "Ben Portekizce ve Almancadan başka dil bilmem, İngilizce nasıl küfrederim; küfür falan etmedim" şeklindeki açıklamasına inanmam mümkün değil!.. Volkan'ın söylediği ve "bütün dünyada sokak çocuklarının bile ağzına ciklet olmuş" adeta "uluslararası argonun baş küfürlerinden biri hâline gelmiş" bir küfrü "etmek için" öyle ahım şahım "İngilizce bilmeye gerek yok"; Lincoln gibi bir futbolcu olmak yeter!.. Bir; "son saniyede golü atmış ve turu geçmişsiniz"; ne işiniz var kale içinde Barış'la beraber?.. Neden, çok iyi oynadığı ve "müthiş kurtarışlar yaptığı" bir maçta "golü yemenin ve turdan elenmenin haklı olarak büyük üzüntüsünü ve stresini yaşayan" bir kaleci ile "topu almak için" kapışırsınız?.. İki; Volkan "durup dururken" mi çileden çıktı; "Bana küfretti" diye ter ter tepiniyordu ve neredeyse maçın üzerinden yarım saatten fazla geçtiği hâlde, "öfkesi" hâlâ bitmemi şti?.. "Yapmaları gereken şeyin ne olduğunu" çok iyi biliyorum ama, Federasyon ve onun disiplin kurulları "hakem ve gözlemci raporlarında yok" diyerek Lincoln'e ceza vermezlerse şaşırmam, ama "Barış'tan gerçeği öğrenecek olan" Galatasaray yönetiminin, "bu futbolcuya okkalı bir ceza vermesi" gerek!.. Affedilemez ve "bu yaptığının üzerine" bir bardak su içilemez!.. Perhiz ve turşu!.. Diyor ki, Gökhan Gönül: "20 yaşındaki bir Barış, Selçuk elini uzatınca eline vuruyor. Futbolda bu tür şeyler beni çok üzüyor." Doğru, bin defa doğru!..Yüz bin defa doğru!.. Diyor ki, Gökhan Gönül: "Türkiye'de 3 büyük yok, 2 büyük var. Fenerbahçe, bunların da üzerinde bir yerde duruyor." Ben de diyorum ki; "23 yaşındaki Gökhan, Türkiye'nin Fenerbahçe gibi asırlık ve en büyük iki kulübünden ikisini nasıl böyle küçük görüyor, bu tür şeyler beni çok üzüyor!.." En sevilenlerden ama!.. Avrupa'da yapılan bir "uluslararası" anketin sonucunda "Galatasaray'ın Avrupa'da en sevilen 20 takımı arasında olduğu" ortaya çıkmış; 18'inci!.. "Avrupa'da", Gerets'le zirveye vuran ve Feldkamp'la devam eden büyük düşüş olmasaydı; Galatasaray'ın "ilk 10'da olması" işten bile değildi!.. Galatasaray, Feldkamp'la "devam ederse", korkarım gelecek yıl "ilk 20'den de düşecek"; Adnan Polat'ın "artık" inat etmemesi gerek!.. Tencere ve kapak!.. "Bir Galatasaray maçında Fenerbahçelilerin sahaya fırlattıkları bıçağı alıp saklayan", o zamanın "Fenerbahçe menajeri" Kemal Dinçer'in "Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu Başkanlığı görevine getirilmesine", sevgili Hıncal Uluç başta, "haklı" hem de "çok haklı" olarak ateş püskürenler var!.. Bence, normal: İsviçre maçının "toplantılar yapılarak, kararlaştırılmış ve yazılmış senaryolar" ile daha "hava alanında başlatılarak", tarihimizin "en ağır cezalarıyla son bulan" olaylarının "baş kahramanlarının" Federasyon Başkanı ve Federasyon üyesi olduğu bir dönemde, Kemal Dinçer'in de "Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu Başkanı" olmasından daha tabii ne olabilir?.. Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.