Meslek hayatımın büyük bir bölümü dernek ve sendika seçimlerinde, kulislerinde, yönetimlerinde geçti. Zaman zaman "liste lideri" olarak kulislere, seçimlere girdim, kazandım, kaybettim. Bunu "şunun için" yazıyorum; "böyle bir ağır süreçte", Adnan Polat'ın işi çok zordu. Bölünmüş camiayı toparlayacak, heyecan ve ruh verecek, "uzlaşma ve ekonomik güç sağlayacak", çok zor işlerin altından kalkacak bir yönetim kadrosuyla seçime girmek zorunda idi. Aksi hâlde "daha ilk günden" önüne "ağır çelmeler" çıkacaktı!.. Kadroyu, kulis ve seçimi bir "gergef gibi" ince ince işlemeli idi; "tecrübeli" bir kongreci olarak diyorum ki; bunu da "büyük ölçüde" başardı!.. "Yönetime almak istediği" biri "ortaya çıkan", öteki "çıkmayan" iki başkan adayını da "listesine almak için" uzun süre ısrar etti ve bekledi. Ama "karşıdan", kabul edilmesi mümkün olmayan ve adeta "Davul senin sırtında olsun, tokmak bizim elimizde" şeklindeki "kontenjan ve yetki" talepleri gelince, dahası "Kongrenin hemen ertesinde ödememiz gereken 25 milyon dolara ihtiyaç var, ellerimizi cebimize atacağız" gerçeğini söylediğinde, adaylardan biri bunu kamuoyuna "Para ile koltuk satıyor" imajı vererek anlattığında, "beraber olma" ihtimali kalmamıştı; Adnan Öztürk ve Taner Aşkın "kendileri kendilerini yönetim dışı bıraktılar"; Adnan Polat değil!.. Üstelik Adnan Polat, Adnan Öztürk'e "istediği koltuğu ve yetkiyi verseydi", bu defa kıyamet "şöyle" kopacaktı: "Adnan Polat, seçimi kazanmak için İnan Kıraç'a teslim oldu, onun adayına yönetimin en önemli koltuğunu, yetkilerle donatarak verdi!.." Abdürrahim Albayrak meselesine gelince, "Albayrak'ı Özhan Canaydın veto etti ve Polat boyun eğdi" iddiaları bütünüyle hatalı; aksine Polat'a "Albayrak'ı yönetime al" diye ısrar eden Canaydın!.. Ama, Adnan Polat nezdinde, "O gelirse biz yokuz" diyen Haldun Üstünel ve Adnan Sezgin kefesi ağır basınca, Albayrak listeye giremedi; işte gerçek bu!.. Polat, ticaret hukuku profesörü Mehmet Helvacı ile Özhan Canaydın yönetiminde iki yıl beraber çalıştı; özellikle "parçalı bir koalisyon yönetiminde" oturduğu koltukta ve kullandığı yetkilerde nasıl uyumlu, toparlayıcı ve uzlaşmacı olduğunu yakından biliyor; bu yüzden "ondan vazgeçmedi" ve bana göre iyi de etti!.. Polat 150'den fazla "yönetim kurulu adayı" arasından 15 kişi seçti; seçtiklerinden hangisini almasa, yerlerine başkalarını alsa, "bugünkü eleştiriler" gene yapılacaktı; "Onu neden almadı da, bunu aldı" diye!.. Bu da normaldir; ama "bu tartışmalar" daha fazla uzamamalı ve Galatasaray camiası "yeni" başkanı ve yönetiminin arkasında durmalıdır!.. Aksi hâlde, Fenerbahçe aldı başını pupa yetken gidiyor!.. Huylular!.. Galatasaray yönetimi "dün yapılan törenle" görevi devraldı, ama dünden bir gün öncesinin sabahı çıkan Sabah Gazetesi'nde, "sızan" haberlere göre, "Galatasaraylı kurmayların Salı günü yaptıkları toplantıda hem de oy birliği ile Hakan Şükür'ü ve yaşlı futbolcuları tasfiye ederek, takımın gençleştirilmesine karar verdikleri" yazılı idi!.. Ligin ve kupanın en kritik döneminde, "daha görevi resmen devralmadan" toplanıp da "böyle" bir tasfiye kararı almak için herhalde Galatasaray'ın "yeni" yöneticilerinin ya "deli olması" gerekiyordu, ya da bu haberi yazan ve sayfaya koyanların "artık" kastı da çok aşan "Galatasaray aleyhtarı" çirkin bir gazetecilik senaryosunu bütün uyarılara rağmen devam ettirmeye kararlı oldukları anlaşılıyordu!.. Sevgili okurlarım, "acaba" sizce hangisi?.. Debreli Carlos!.. Roberto Carlos, İspanyol gazetelerine "Eğer Barcelona, Ronaldinho'yu satarsa başkanımız gider ve onu alır. 90 milyon avro ödeyebilecek durumda" demiş!.. Dolar da değil, üstelik avro!.. Fenerbahçe'nin bütün kadrosu kaç avro?.. Bütçesi kaç avro?.. "Bir oyuncuya bu para verilirse", nasıl denge sağlanacak, o takımda?.. Yok yok, herhalde Roberto Carlos, İspanyol gazetecilere "erken" bir "1 Nisan şakası" yapmış olmalı!.. Ya da "bizden biri gibi" bir türkü tutturmuş: "At martini Debreli Carlos, dağlar inlesin!.." Renkler çok güzeldi!.. Belarus maçında futbolu beğenmedim ama, milli takımımızın giydiği formayı özellikle "rengi" ile beğendim!.. Bu "güzel" renklerle çok daha göz alıcı formalar yapılabilirdi; bu sağlanmalı!.. Şaşıyorum; Türklerin dünya yüzünde "ilk bayrağı" olan "Gökbayrak'ın rengi" ile yapılan bir formaya nasıl bu kadar "militanca" karşı çıkılabiliyor ve hatta "bu forma rengini uygun bulan" benim gibi bunca yılın "milliyetçisi" Öcal Uluç'u da içine alan grubu, hatta "dışarıdan yönlendirilen kasıtlı ve amaçlı hainler gibi" gösteren yazılar yazıp çiziliyor?.. (Sevgili Vedat Bayram, bu konudaki yazını bir daha oku ve ne anlama geldiğini "doğru anlattığımı" anlayacaksın!..) Gülüyorum ve "Turkuvaz" formaların milli takımımıza hem şans, hem sükse getireceğine de inanıyorum!.