Nihat Özdemir'in, Şekip Mosturoğlu'nun "Seyircimiz ceza alacak ne yaptı" şeklindeki açıklamalarına rağmen, F.Bahçe'ye "3 maç" ceza geldi!.. Nihat Özdemir'li, Şekip Mosturoğlu'lu, Murat Özaydınlı'lı, Mahmut Uslu'lu "akıldaşlarına rağmen" Aziz Başkan da "1 yıl hak mahrumiyeti almaktan" kurtulamadı!.. Ama asıl "provokatörler" ceza almadı, hatta Ceza Kurulu'na bile gönderilmedi!.. Ben olsam Aziz Başkan'ın yerinde, "bu akıldaşlarımı bir kalemde siler", yanıma "özel ve baş danışman" olarak "bir" spor yazarını alırdım. Onca yılın sözüm ona tecrübeli yöneticileri olan Nihat Özdemir'lerin, Şekip Mosturoğlu'ların onca açıklamasına ve çabasına rağmen "cezayı önleyemediği" F.Bahçe-G.Saray maçında, "kimselerin görmediği, keşfedemediği, tespit edemediği" gerçekleri "o" spor yazarı arkadaşımız, Haber Türk ekranında nasıl da açık ve de seçik ifade etti: "Ceza tabii ki çok önemli. Bu tür olayları engelleyebilmek için cezaların, yaptırımların büyük olması çok doğru da, ben olaya başka bir açıdan bakmak istiyorum. Saha içinde özellikle teknik adamlar ve futbolcular tarafından ciddi provokasyonlar olduğunu düşünüyorum. Gerets'e o halinden dolayı saygı duyuyorum, ama çok ilginç bir soru soracağım: Gerets kafasına o taşı ya da çakmağı kaçıncı dakikada yedi? İlk devrenin ortalarında yedi. İlk devrenin sonuna kadar, alnında o yarayla durdu. Kenarda malzemeci var, sağlık görevlisi var. Bir bant yapıştırabilirdi... Saha içinde kendilerine atılan su şişelerini, taşları derli toplu şekilde saha kenarına bırakmak söz konusuyken geldiği yere iade etmek provokasyon değil mi sizce? Teknik adamın kafasındaki o yara izi 45 dakika orada kalacağına hemen bir bant yapıştırılabilirdi. Bir dakikalık iş. Ben bunların da provokasyon olduğunu düşünüyorum." Gerçek bu iken, "provokatör" Gerets'e maçtan sonra "olaydan büyük üzüntü duyduğunu" belirten ve "sergilediği duruş nedeniyle" teşekkürlerini bildiren bir mektup yazan Ali Koç'a ne demeli?.. Aslında suçu büyük ama, "Trabzon'da kalın paltosuna taş yiyen" Otto Bariç gibi yapmayan Gerets'in "bu açık" provokasyonunu göremeyen Ali Koç'u "bu defalık" affetmek gerek, ne de olsa "yeni ve acemi"; öyle değil mi, Aziz Başkan?.. Bir "yeni ve acemi" de Teknik Direktör Zico!.. O da "F.Bahçe'ye verilen ceza" konusunda "Taraftar bazen saha içinde yaşananlardan dolayı duygusal davranarak tepkiler verebiliyor. Bu tip şeyler aslında onlara ceza oluyor. Önümüzdeki üç maçta tribünde yer alamamaları bizim için de, taraftarlar için de büyük kayıp. Anlık tepkilerin açtığı bu tip sorunlar nedeniyle bu cezanın herkese örnek olmasını diliyorum" demedi mi?.. Onun da kulağı çekilmeli!... Ve bence, Aziz Başkan'ın yapması gereken bir şey var: Nihat Özdemir'i, Şekip Mosturoğlu'nu, Mahmut Uslu'yu, Murat Özaydınlı'yı, Ali Koç'u, Zico'yu toplamalı ve onlara "o" sevgili arkadaşımız tarafından "olayları değerlendirme kursu" verdirmeli!.. Öyle ya: Mondragon'un "şişeleri istif etmeyeceği" düşüncesiyle daha futbolcular sahaya çıkmadan ve şişeler atılmadan provoke olan F.Bahçeli seyirciler, G.Saray sahaya çıkar çıkmaz pet şişe yağmuruna başladılar. Sabri'nin atılanlara isyanı tam bir provokasyon olduğu için bu defa ses bombalarına geçildi. Ses bombalarından "geçici sağırlık yaşayan" Mondragon "Ben oynayamam, beni hastaneye götürün" diyeceğine kalesinde kalıp maçı devam ettirmek suretiyle provokasyonu zirveye taşıdı ve bunun üzerine iyice tahrik edilmiş seyirciler Gerets'in alnını yaran sert cisimler atmaya başladı. Bu taşları atanlar aslında "Kelebek'ler kadar" masum çocuklardı... Ve Gerets kanayan alnı ile orada durmaya devam ederek, F.Bahçe seyircisini bundan sonra her maçta olay çıkaracak kadar tahrik etti. Bilinmelidir ki, F.Bahçe seyircisinin ligin ikinci yarısında çıkaracağı olayların baş sorumlusu provokatör Gerets'tir ve Federasyon Gerets'i, Mondragon'u, Sabri'yi "açık seçik" provokasyon yaptıkları ve F.Bahçe-G.Saray maçında olanların sorumlusu oldukları hâlde ceza kuruluna göndermeyerek "ne kadar taraflı olduğunu" göstermiştir. Bu Federasyon iş başında kaldığı sürece bu olaylar devam edecektir!.. Var mı itirazı olan?.. > Her şey ortada!.. İş baştan yanlıştı!.. Futbolculuğunda adı "şike olaylarına karışmış ve ceza almış" bir kişinin G.Saray takımının başında ne işi vardı?.. "Bu olayı bilen" kim, Gerets'e "tam olarak" güvenebilirdi?.. Tabii, başta futbolcular olmak üzere!.. "Geçen yıl" boykot olayındaki "durumu ve tutumu" futbolcular için "tam bir test olmuş" ve futbolcular nezdinde Gerets'in güvenilirlik notu sıfıra inmişti!.. "Hukuken görünmese" de, "fiilen" gerçekleşen "Ağabeyler Darbesi", para ödeyemeyen "Yönetim Kurulu'nun iradesizliği ile" birleşince ve üstelik "başarılı da olunca" Gerets'in bitişi tamam hâle gelmişti!.. G.Saray yönetimi, "durumu çok iyi bildiği hâlde", kendi içindeki çekişmeler yüzünden Gerets'i gönderememiş, bunda başkan Özhan Canaydın'ın başına gelen "Lucescu - Fatih Terim değişikliğindeki talihsizlik" de büyük rol oynamıştı!.. Bütün bunlara rağmen, "şu günler itibariyle" Gerets gene de gidecekti ve gidebilirdi; ne var ki "yerine gelecek" kalıcı bir "büyük" yabancı hoca bulunamadı, zira "para yoktu" ve de "gelmek isteyen" yoktu!.. Düşünülen Türk hocalar ise, yapılan zemin yoklamalarında, "sezon sonuna kadar değil, en az gelecek sezon da dahil olursa gelebiliriz" mesajları verince, "değişim isteğinin öncüsü" Adnan Polat'ın da süngüsü düştü ve yönetimdeki karşıtlarının restlerini göremeyerek, "başkana uydu!.." Şimdi bir başka gerçeğe geliyorum: "Bütün bunlara rağmen" Gerets gene gitmişti!.. Eğer Okan, o "hiç istemediği", harcamak için elinden geleni yaptığı, oynatmadığı, "en zor maçlarda" adeta "işte aldığınız oyuncu bu" demek için sahaya sürdüğü Okan, Liverpool ve Bursaspor maçlarında "galibiyetleri getiren" o enfes golleri atmasa, G.Saray bu maçlarda hüsrana uğrasa, Gerets'i ne başkan G.Saray'ın başında tutabilirdi, ne de yönetimdeki Adnan Polat karşıtları!.. Gerets'i, Okan kurtarmıştı!.. Bilmem ki "Okan'a yaptıkları için" şimdi vicdanı sızlıyor mu, yüzü kızarıyor mu?.. "Yoklar içinde kıvranan" G.Saray'ın belki de eksik yazıyorum, yılda 2.5 trilyonunu alan bu Hoca, soruyorum herkese, G.Saray'a ne verdi?.. Avrupa'da ıstırap, Türkiye'de ıstırap!.. Gerets, koruyucularına, kollayıcılarına, "böyle bir adam için" ülkenin unutulmayacak, G.Saray'a ve milli takıma büyük hizmetler yapmış "bazı" futbolcularına, spor yazarlığına ve gazeteciliğe gönül ve ömür vermiş insanlarına, "sözlerin, kelimelerin ve benzetmelerin nereye gideceğini düşünmeden" saldıranlara hayırlı olsun!.. Kim "nifakçı" ortada değil mi?.. > Sezar'ın hakkı!.. Salı günü Türkiye Gazetesi'nin spor sayfasında "Ümit Aktan" imzalı bir yazı var; okumayanlar, bulsunlar ve mutlaka okusunlar; özellikle de spor yazarları ve futbol yorumcuları, spor sayfalarının ve futbol ekranlarının sorumluları, müdürleri!.. 2006 yılının "spor medyasında" okuduğum en yürekli, en gerçekçi, "verdiği mesajlar" itibarıyla "en anlamlı ve üst seviyede" 3 - 4 yazıdan biri idi!.. Bir spor yazarı, bir arkadaşın, bir meslektaşın olarak gurur duydum; kutlarım sevgili Ümit. Bilesin ki, o yazının altında gönül imzam var; tabii kabul edersen!.. Kübra Öztürk!.. 2006 bitiyor!.. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da "Türkiye'de yılın sporcusu" seçiliyor!.. Benim için "yılın sporcusu" 16 yaşındaki bir satranççı kızımız; Kübra Öztürk!.. Eylül ayında Karadağ'da yapılan Avrupa Yaş Grupları Şampiyonası'nda güçlü Rus rakibi Olga Girya'yı da yenerek 7.5 puanla "Avrupa birincisi" oldu Kübra!.. 16 yaş altında 62 sporcu arasından gelen bir şampiyonluktu bu!.. Türk satrancındaki büyük hamlenin "alt yapıda nerelere kadar indiğini" gösteren böyle bir başarı için çok beklemiştik!.. Kübra başardı, yakında ona birçok gencimiz daha katılacak ve Türk satrancı dünya satrancında "kendinden söz ettiren" onlarca ve onlarca ustaya, büyük ustaya kavuşacak!.. Heyecanla bekliyoruz ve beklediğimize değecek!.. Zor dostum zor!.. Futbol Federasyonu Genel Kurulu'nun olağanüstü toplanıp toplanmaması konusu gündemdeki yerini koruyor!.. Bu konu ile ilgili olarak Aydın Ayaydın carşamba günü Sabah Gazetesi'nde "önemli" bir yazı yazdı ve yazısının sonunda dedi ki: "Başbakanlık Teftiş Kurulu, olağanüstü kongre için delegelerin imza toplamasını istemiyor. Futbol Federasyonu Kanunu'nun 31 maddesi gereğince Bakan olarak Şahin'in genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırmasını istiyor. Peki Bakan Şahin ne yapıyor? Bir ileri, iki geri adım atarak topu taca atıyor. Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun bu raporu karşısında Bakan Şahin'in olağanüstü toplantı için takdir hakkı yoktur. Kanun, Bakan olağanüstü toplantıya çağırabilir demiyor, çağırır diyor. Bakan Mehmet Ali Şahin, Futbol Federasyonu'nu olağanüstü toplantıya çağırmamakla suç işlediğinin farkında değil. Oysa tanıdığım Mehmet Ali Şahin iyi bir hukukçudur." İşte burada duralım!.. Bence, Mehmet Ali Şahin'i düşündüren ve durduran "iki nokta" var: Birincisi, "konunun FIFA'lık olacağı gerçeği" ve "bu gelişme olursa", Mehmet Ali Şahin'in ne yapacağı?.. Zira herkes biliyor ki, bir yığın tanık ve belge var ki, "Ulusoy giderse", bunlarla ilgili bütün doküman yani "bu gidişte siyasetin ve siyasi baskıların büyük payı olduğunu ortaya koyacak" bütün doküman FIFA'nın önüne sürülecek dosyada olacaktır!.. İkinci sebep, Aydın Ayaydın'ın yazısında bir başka bölümde bulunuyor: "Bakan Şahin, 3813 sayılı Futbol Federasyonu Kanunu'nun 31 ve Futbol Federasyonu Çalışma Esasları Ana Statüsü'nün 71 maddesine aykırı bir uygulamaya imza attı. Yasa ve ana statüde yer almamasına rağmen Olağanüstü Federasyon Genel Kurulu toplantısı için Başbakanlık Teftiş Kurulu'ndan Haluk Ulusoy'un görevde kalmasında bir sakınca olup olmadığı yönünde 'görüş' istedi. Oysa 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilat Kanunu'nda Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın görev ve yetkileri bölümünde 'görüş' bildirme diye bir görev bulunmamaktadır. Kamuda her hangi bir konuda görüş isteneceği zaman başvuru mercii Danıştay 1. Dairesi'dir." İşte bu yüzden "iyi bir hukukçu olan" Mehmet Ali Şahin istiyor ki, "olağanüstü toplantı çağrısını kendi yapmasın", olağanüstü genel kurulu ya yeterli imza ile üyeler toplasın ya da federasyonun kendisi!.. Mehmet Ali Şahin "çağrı yaparsa", Aydın Ayaydın'ın yazdığı sebepten "açılacak bir idari dava sonunda", çağrının iptal edilmesi, en azından "yürütmenin durdurulması" çok mümkün; zira görüş, "Danıştay 1. Dairesi yerine Başbakanlık Teftiş Kurulu'ndan istenmiş", ki o kurul konuyla ilgili "asıl" raporunda Aydın Ayaydın'ın da yazdığı gibi, "Ulusoy'un görevde kalmasının sakıncalı olduğu" konusunda görüş bildirmemiş!.. "Gereksiz" bir inatlaşma ve "olayları tabii seyrinden çıkarma çabası" işi nerelere getirdi!.. Ve ne yazık ki, seçimi "her şeye rağmen kazanarak" arkasındaki desteği ve gücünü ispat etmiş bir federasyonun, bu inatlaşma yüzünden göz göre göre "topal ördek" görünümüne düşürülmesinin vebalini Türk futbolu "her şeyi ile ödüyor"; kulüpler, hakemler, futbolcular, spor medyası, spor yazarları!... Tam bir fetret devri!.. İftihar edebiliriz!..