Bütün suç kimde? Türkiye - İsveç Milli Maçı'ndan sonra, 4-5 gazetenin "en ünlü yazarlarını yorumlarını okudum." Nerede ise "ittifakla" diyorlardı ki; "Bütün suç Şenol Güneş'te!" Elbette! Alpay gibi, Ümit Özat gibi, Abdullah gibi "son dönemlerin en iyi savunma oyuncularının", aynı yazar - çizer takımınca "övüle övüle göklere çıkarılan" tecrübeli oyuncularımızın, hatta "büyük kalecimiz" Rüştü'nün de "az buçuk iştiraki ile" yaptıkları "ortak hatadan" gelen son dakika golleriyle "kaybedilen maçın bütün suçu Şenol Güneş'te! Eh, "skor yazarlığı yaparsanız" ve de "daha işin başından beri" Şenol Güneş'e karşı bir tavır da ortaya koymuşsanız, "elbette" ki, bütün suç Şenol Güneş'te olacaktır! "Bir zamanlar" da, büyük bir çoğunluk aynı şekilde "bütün suç Mustafa Denizli'de" diye yazıp çizerdi! Milli Takım 5 dakika dayansa, "o iki hata golü yenmese" ne olacaktı? Hele hele, "Şenol Güneş yıllar önce son 3 dakikada Fenerbahçe'ye şampiyonluğu hediye etmişti, İsveç'e hediye ettiği galibiyete hiç şaşmadım" diyenlere, söyleyecek lâfımdan önce "bol bol kahkaham var!" Trabzonspor forvetlerinin Orhan dahil, 2-3 adımdan kaçırdıkları akıl almaz gollere, hakemin verdiği "ters kararlara" ve de Trabzon defansının üst üste yaptığı inanılmaz hatalara bakmayıp, "Fenerbahçe'yi Şenol Güneş şampiyon yaptı" diyebilmenin insafsızlığını, taaa bugünlere taşımak ve "benzer bir tablodan" Hoca'yı "tek suçlu ilân etmenin izansızlığını çıkarmak; işte bizim yorumculuğumuz ve spor yazarlığımız! Şenol Güneş, elindeki kadrodan "doğru bir takım kurarak" sahaya sürmüş ve "kendine oynamaya başlayan" bazı oyuncuların "en kötülerinin yerine en doğru tercihleri yaparak" yenilerini koymuştur! İsveç gibi bir ekibi, ikinci yarıda "darmadağın eden" bir takımın hocasıdır, Şenol Güneş! Galibiyete yetecek golü bulmuş; "arkasını getiremeyenler ise", maçın kasedi dikkatle seyredilince görülecektir ki, "kendine oynayan bazı oyuncularımız" olmuştur! Hoca'nın saha kenarından yaptığı müdahalelere ve ikazlara rağmen "maalesef" havalanmış bazı oyuncularımız, inanılmaz bir vurdumduymazlıkla adeta rakibe "gol daveti" yapmışlardır! Bunları göremeyen, bunları süzemeyen ve "milli maç yorumunda bile kulüpçülük illetinden kurtulamayan" anlı - şanlı yazar - çizerlerimiz "en kolay yolu" seçerek, suçluyu bulmuş ve infaz da etmişlerdir; Şenol Güneş! Sakın ola ki, "bu haksız eleştirilere sinirlenip" Şenol Hoca istifa etmesin! Sakın ola ki, Federasyon "başka bir teknik heyet düşünmesin!" Şenol Hoca ve talebeleri, Dünya Kupası Finallerine gideceklerdir! "Kelle avcılarını" da mahcûp edeceklerdir! Onlara inanıyorum ve güveniyorum! Çizme büyük geliyor! İtalya'daki "futbol elçilerimize" Ümit Davala da ekleniyor! Kendinden önce giden "Fatih Terim'e, Emre'ye, Okan'a ve Hakan'a görülüyor ki, çizme biraz büyük geldi!" Birer - ikişer dönerlerse hiç şaşmam! Ümit Davala için bir şans var; "o Avrupa patentli!" Avrupa havasına alışkın, yabancılık çekmeyecektir! Elbette hepsinin başarılı olmasını istiyor ve bekliyoruz! Amma... İş istemek ve beklemekle olmuyor! "Taş yerinde ağırdır" diye bir ata sözümüz var! Galiba bu sözün doğruluğu bir defa daha ortaya çıkacak! Aynanın öteki yüzü!.. Yıllardır Galatasaray'da "alt yapı" nutuklarını dinleriz, haberlerini okuruz! Gelin görün ki, "alt yapıcı" diye övülenler, İlyas'ları, Alp'leri, Ceyhun'ları, son olarak da Mehmet Yozgatlı'ları "bedava elden kaçırmış", yıllar yılı "bir Emre masalı ile vakit geçirmişlerdir!" Bilmem ki, Mehmet Yozgatlı'yı İstanbulspor'da ve Ümit Milli Takımı'nda izliyor musunuz? Şimdi de, oradan buradan duyuyorum, orada burada okuyorum; altyapıdan gelen ve "yarının yıldızları olabilecek" bir kaç genç futbolcu daha, "üç - beş kuruş için" elden çıkarılacakmış! Galatasaray yönetimlerine bakın, "alt yapıcı" olarak övüle övüle göklere çıkarılan "anlı - şanlı" teknik adamlara bakın, bir de olanlara... Yazık!. Bir başka konu: Dünün yönetimi ve bugünün yönetimi, "özellikle dünün başkan vekili" ve "bugünün başkanı", Hakan - Emre - Okan - Fatih - Taffarel - Popescu, şimde de Ümit giderken hep aynı masalı anlattı: "Biz kalmalarını istedik, onlar kaçıp gittiler. Üstelik de Galatasaray'ı mağdur ederek gittiler, Galatasaray'ı satıp gittiler!" Anlaşıldı ki, gelecek sezon da Ümit "bedava gitmesin" diye, bugün alel acele satılıyor! Futbolculara, kulüplere, bankalara borçlar ödenecek! "Kefalet imzaları taşıyan" çekler ödenecek! Peki, "aynı insanlar", Jardel'e kaç para ödediler? Jardel Galatasaray'a kaça mâl oldu? "Ona verilecek para, verilen para, gözden çıkarılan para", Hakan'lara, Emre'lere, Okan'lara, Fatih'lere, Taffarel'lere Popescu'lara, Ümit'lere pay edilse idi, Galatasaray'ı Galatasaray yapan bu oyuncular gider miydi? "Bu çocuklara istedikleri peşin paralar verilip, mukaveleleri uzatılsaydı", gitseler bile Galatasaray "onlarca milyon dolar bonservis bedeli almaz mıydı?" Hatta, belki de Hagi "bir yıl daha oynamak üzere ikna edilemez miydi?" Ama, bir Jardel'e verilen para, verilmek üzere imza atılan para bütün bu işleri halledecekken, Süren'in kaprisi, Cansun'un "öne çıkma hevesi" yüzünden işte Galatasaray'ın başına gelenler ortada! Galatasaray'ı "Avrupa ve Süper Kupa sahibi yapan" evlâtları birer - ikişer gidiyor, yerlerine "sıradan bir Portekiz takımının sıradan oyuncuları alınıyor!" Hem de âlâyı vâlâ ile! Ve de Galatasaray camiası, Galatasaray Divan Kurulu "bu yönetim faciasını" seyrediyor! Vah Galatasaray vah!. Ne olacak Daum'un hâli? "Uyuşturucu kullanan", hem de onlarca defa "kokain satın aldığı tesbit edilen, Alman Milli Takımı'ndan ve kulübünden kovulan, mahkemeye verilen ve gelecek ay "duruşmalara çağrılacak olan" Daum'un Beşiktaş'taki hocalığına "nasıl devam edeceği" doğrusu merak konusu! Aslında "uyuşturucu kullanmaktan daha kötü bir iş yapan" ve "uslandım" diyerek yalan söyleyen bir kişinin "Hocalık gibi ancak örnek kişilerin yapması gereken bir görevi yüklenmesi" ülkemiz adına çok acı! "Böyle birinin", son yılların "en yetenekli" kalecilerinden biri olan Fevzi'yi harcamak için "özel olarak gösterdiği gayreti" hiç yadırgamıyorum! "Onun için tek hedef" var; "Kendini kurtarmak!" Bunun için yapmayacağı şey yok! Son haftalarda "onunla ilgili olarak gördüklerimiz" bu yorumu doğruluyor! Bakalım daha neler göreceğiz? Garip ama gerçek!.. Türkiyemiz enteresan bir ülke vesselam! Trabzonspor'u batak hale getiren, nerede ise kapısına "kilit vurulacak" duruma düşüren, genel kurulda "istemediği bir kişi seçim kazandı" diye, aniden ve esrarengiz bir şekilde ortaya çıkan çekle, "onursal başkanı olduğu kulübü" icralara, hacizlere düşüren bir yöneticiyi "Gel seni başkan yapalım" diyerek "başka kulübe davet edenler var!." Olacak şey mi? Ama "burası Türkiye" ve oluyor işte!. Ne gariptir ki, "Antalyaspor'un bugün görevine devam eden bir yönetimi ve başkanı var" ama, Trabzonspor'un "onursal başkanı" davete "olumlu cevap vermekte gecikmiyor!" Bu nasıl iştir? Herhalde "Antalyaspor'a başkan olduktan sonra", kulübe kaydını yaptırır da, "kulüp üyesi olmayan bir kişinin başkan olması gibi" bir garabet de yaşanmaz! Olur, olmaz bilmem!. Türkiye'de olmaz, olmaz! Neyse ki, "uzaktan kumandalı yönetim" bu defa 800 kilometre uzaklık yerine "30 - 40 kilometre uzaklıktan" olacaktır; işte işin tek avantajı bu olur! Gerisi, "Yıllardır Trabzonspor'da ne yaptıysa yarınlarda Antalyaspor'da da aynısını yapacaktır!" 4 - 5 yılda "sonradan bedava bile alıcı bulunamayan" 40 - 50 yerli yabancı futbolcu alınır, sonra da kulüp "anahtarları Vali'ye teslim edilecek hale gelir!" Hadi hayırlısı! Ne kadar safız!.. Sevinçten, mutluluktan nerede ise uçacak olanlarımız var! Neymiş "Yunanistan ile ortaklaşa Avrupa Şampiyonası finalleri organize edecekmişiz!" Avrupa Parlamentosu'nda "Türkiye'ye kazık atmak için" hiç bir fırsatı kaçırmayan, Avrupa Birliği'ne girmemizi engellemek için elinden geleni ardına koymayan, Kıbrıs ve Ege konularında gözümüzü oyan bir ülkeyle "ortak bir spor organizasyonu yapmanın bizi bu kadar memnun etmesinin" elbette ki bir çok sebebi var! Ama bu sebeplerden biri var ki, işte sadece o bile ne kadar saf olduğumuzu gösteriyor hâlâ "kendi gücümüzü, kendi konumumuzu, kendi büyüklüğümüzü bir türlü anlamamamız" bu yüzden de "küçük bir ülke ile beraber organizasyon yapmanın" Ege'nin iki kıyısı arasında bir "barış köprüsü olacağını sanmamız!" Yunanlı "ne istediğini, ne yaptığını biliyor!" Değil "bir Avrupa Şampiyonası, bin ortak Avrupa Şampiyonası organize etsek", istediklerinden, beklediklerinden vazgeçmez, Yunanlılar! "Ortak organizasyona bir diyeceğim yok" da, "barış hayalleri için sevinenlere gülüyorum", o kadar!