Evet, tam bir rezalet!.. Çaykur Rizesporlu Kürşat'ın "sarı kartının kaldırılması kararı", Türkiye'de Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'nun "işleri nasıl çığırından çıkardığının" son ve "inanılmaz" örneğidir!.. Türk hakemliğini de, Türk hakemini de bitiren bir karardır!.. "İyi niyetle" başlayan "kart cezası" iptalleri, (Altını çizelim; kart cezası iptalleri) sonunda "hakemlikle hiç ilgisi olmayan" insanların "PFDK üyesi olarak", kendilerini hakem ya da hakem komitesi yerine koyup, "teknik bir karar" almalarına, yani "kart iptaline kadar" varmıştır; hem olamaz, hem kabul edilemez!.. Ne yazık ki, "bu gidişe", bugüne kadar ne Futbol Federasyonu, ne Merkez Hakem Kurulu, ne Hakem Birlikleri, ne Tahkim Kurulu ses çıkarmış, "dur" demiş, diyebilmiştir!.. Benim "anlı - şanlı" medyamın ise zaten "bu konular" pek umurunda değildir; onun işi "o veya bu takımı, o veya bu futbolcuyu ya da antrenörü ya da hakemi ya da yöneticiyi pohpohlamak ya da yerin dibine batırmaktır!.." Okuyun dünkü Türkiye'de sevgili Ömer Faruk Ünal'ın yazısını ve "işin nereye geldiğini" ve "nereye gitmekte olduğunu" iyi anlayın!.. Ey Halûk Ulusoy, ey Hilmi Ok, ey Selçuk Dereli nerelerdesiniz?.. Hakemlik idam ediliyor, sizler seyrediyorsunuz; böyle rezalet olur mu?.. >> Devletin stadı, seçim kozu mu?.. Ne yazık ki, Türk sporu için de Galatasaray için de "mutlu" olması gereken "büyük" bir olay, yapılan onca hata ve yanlış sonucu, "ağla - yalvar - ağır eleştiriler gör - fırçalar ye - dön - dolaş" tablosu içinde ve 5 yılda "Nihayet temel atıldı" haberi ile noktalandı!.. Bilmem ki, "bu tablo içinde" kaç Galatasaraylı "gönül rahatlığı ile" sevinebiliyor?.. Kimdir "bu acıklı durumun" sorumlusu?.. Sorumlu belli ve dahası; hâlâ hata üstüne hata yapmaya devam ediyor: "Temel atma" töreninde "Bazıları geciken stat projemizi hep aleyhimizde kullandı. Ama artık bu silâhlarını da ellerinden aldık" diyen kim ve "nasıl" diyebiliyor?.. "Devletin stadını", 253 milyonluk dolar borç batağına soktuğu bir kulüpte, "verdiği sözlerin bir tanesini bile tutamayan" bir başkan olarak, "muhaliflerine karşı" hadi üslûbumu yumuşatmak için "adeta" diyeyim; "silâh olarak kullanacağını" göstermenin, bundan açık itirafı olur mu?.. Söyler misiniz bana: Devlet, "Galatasaray genel kurullarında seçim kazanmak için" yüzlerce trilyon liralık bir alış veriş sonucu yapılacak olan bir "kamu" inşaatını Özhan Canaydın'ın eline "koz olarak" koyabilir mi?.. Ali Sami Yen - Aslantepe alış verişi, "Galatasaray'ın aleyhine, hem de çok aleyhinedir" ama ondan kötüsü, "çaresiz" bir Başkan'ın, "tek çıkış yolu olarak dört elle sarıldığı" stat ihalesinin yapılan onca hata, yanlış ve gafa rağmen, nihayet "mutlu sona ulaşmasını" bile "seçim için kullanacağını" gösteren tavır ve sözleridir; bu kabul edilemez!.. Ey Galatasaray Başkanı, işte "bu tutumunuz" yüzünden bu ülkenin "Galatasaraylı olmayan" milyonlarca vatandaşının gözünde bu stat, "Devletin, Galatasaray'a haksız bir hediyesi" olarak görülmektedir!.. Çeviriniz kendi oturduğunuz evin sokağındaki Fenerbahçeli, Beşiktaşlı vatandaşları ve sorunuz bakalım, ne diyecekler?.. İnternet sitelerinde "Hüsrantepe'den, Sadakatepe'ye kadar" bir çok "ad takılan" bu stadın ihalesini vesile ederek "kongre kazanacağını düşünen bir Başkan", söyler misiniz bana, Galatasaray'a ne kadar yakışır?.. Bu stat, Türk sporuna, Türk futboluna hayırlı ve uğurlu olsun!.. Elbette ki, Galatasaray'a da!.. Ama "Galatasaray'a da hayırlı ve uğurlu olsun" sözünü, "Türk sporuna da, Türk futboluna da hayırlı ve uğurlu olsun" dileği kadar "gönül rahatlığı ile" söyleyebiliyor muyum; hayır!.. Neden söyleyemiyorum; Başkan ve yönetiminin "bu işin başından beri" yaptıkları, yanlışlar, hatalar ve dahası "gaflar" yüzünden!.. Ya "bu temeli atmak için" verilen ama Galatasaray Başkanı'na da, yönetimine de yakışmayan, hem de hiç yakışmayan manevi ödünler?.. Söyler misiniz bana, sayın Başbakan bu törene neden gelmedi?.. "Bütçe görüşmeleri vardı" gerekçesi kimi tatmin etti?.. Meclis Televizyonu'nda "bütçe görüşmeleri sırasında" Meclis'te "kaç milletvekilinin olduğu" görünüyordu ve Sayın Başbakan'ın "Meclis'te olması ile olmaması arasında", her yıl yapılan "rutin bütçe görüşmelerinin benzeri bir gündem içinde" hiçbir fark yoktu!.. Başta Özhan Canaydın olmak üzere bütün Galatasaraylılar iyi düşünsün; gerek "maddi ve gerekse manevi bakımdan" daha az önemli bir çok açılışa seve seve katılan ve konuşmalar yapan sayın Başbakan'ın "milyonlarca Galatasaraylı vatandaşını mutlu edecek bir törene neden katılmadığını", Aslantepe Olayı'nı başından beri "yakından izleyenler" ve "gelişmeleri bilenler" çok iyi anlayacaklardır!.. İşte "ben" tahminimi söyleyeyim: Bunca yanlıştan, bunca hatadan ve bunca dedikodudan ve tepkiden sonra, "törene katılmak içine sinmedi" de ondan!.. Haksız mı?.. >> Dünya Mersin'e, biz tersine!.. Sporun da, futbolun da hele hele "TV'lerin egemen olduğu" bir dünyada "yarışma kadar şov hâline geldiğini" anlamayan bir avuç yazar - çizer ve yorumcu tutturmuşlar; "Milli Takım turkuaz rengi forma giyer mi?.. Bari ay - yıldızı da değiştirsinler!.." "Ay - yıldız" başkadır; "o simgedir" ve "ay - yıldız, Türklerindir"; forma ise "formadır" ve "kırmızı, bugün dünyada yüzden fazla ülkenin bayrağında bulunan bir renktir"; kavram kargaşası oluşturarak "işi karıştırmayalım"; madde bir!.. Madde iki; "turkuaz" bugün bütün dünyada "Türk rengi" olarak bilinir, tarihte ise, "ilk bayrağımızın", Göktürk'lerin "gök bayrağının" rengidir; madde iki!.. Pek âlâ olur ve çok da yakışır; "göğsünde ay - yıldızı ve turkuaz rengi ile" dünle - bugün arasındaki köprünün de simgesi olur!.. >> Fenerbahçe hak ediyor!.. Formalarıyla da, taraftarlarıyla da, takımlarıyla da, futbolcularıyla da, hocalarıyla da ve "bugünlere gelmek için" her şeyi göze alan ve her imkânı seferber eden Başkanlarıyla da Fenerbahçe "alkışlanmayı, sevilmeyi ve sayılmayı" hak ediyor!.. "Avrupa Fatihi" denilen ve UEFA Kupaları'nı, Süper kupaları kaldırmış Galatasaray "UEFA Kupaları'nın daha ilk turlarında üçüncü - beşinci sınıf takımlara elenir", taraftarlarına saç baş yoldururken, Beşiktaş "uzun yıllardır bir adım bile ileri gitmeyi başaramazken", Türk Futbolu'nun sesini Avrupa'dan da öteye, bütün dünyaya duyuran ve milyonlarca Türk'ü mutlu eden sarı - lacivertlilere ne kadar teşekkür etsek azdır!.. Üstelik, takır takır futbol oynayıp, Şampiyonlar Ligi'nin "Şampiyonlar Grubu'nda" 11 puan toplayarak ve "Galatasaray'ın 10 puanlık rekorunu da kırarak" gözünü "daha yukarılara" diken, "bunu da baş aracağına dair" herkese "ümit veren" bir büyük takım var, karşımızda!.. Daha düne kadar "kimselerin beğenmediği", ama sabırla, soğukkanlılıkla, futbolcularını koruyarak, onları "en kötü günlerinde bile savunarak", bir hoca, bir ağabey, bir dost ve arkadaş gibi onlara yaklaşıp, inanılmaz bir "sinerji" oluşturarak (Bilmem ki, Feldkamp'ın ve Adnan Polat'ın kulakları çınlıyor mu ve Fenerbahçe'de olanlardan ders alıyorlar mı?..) başarıya ulaşan ve bugün "konacak yer bulunamayan ", elhak "bunu da hak eden" bir Zico var, karşımızda!.. Roberto Carlos'undan, Alex'ine, Gökhan'ından, Uğur'una kadar "kazanmak için" her şeyi yapan, "Bundan sonra Fenerbahçe'nin karşısına hangi takım çıkarsa çıksın, fark etmez, biliyor ve inanıyoruz ki, o takımla da sonuna kadar mücadele edecek ve belki de daha da yukarılara çıkacak bileti cebine koyacaktır" güven ve inancını bizlere aşılayan bir "muzaffer" manga var, karşımızda!.. Ne diyelim; darısı Galatasaray ve Beşiktaş başta olmak üzere, diğer takımlarımızsın başına!.. >> Komedi!.. Bir üyenin "Aidatımı 2007 sonuna kadar yatırma hakkım var, onun için beni 'aidatımı yatırmadım' diye kongreye almazlık edemezler, hazirun listesinde adım yok" diye açtığı dava, hakimin verdiği "Medeni Kanun'un üyelerin eşitliği hükmüne uygun olarak" bir "ara karar" ile kabul edilince, Nuri Albayrak yönetimi "mal bulmuş mağribi gibi" Trabzonspor Genel Kurulu'nu "süresiz" erteleyiverdi!.. Ve tabii İçişleri Bakanlığı da "çok haklı olarak", kulübe "Genel Kurulu erteleyemezsiniz" tebligatını dayadı!.. Oh ne âlâ; "gideceğini anlayan" her yönetim, bir üyeye "öyle" ya da "böyle" gerekçelerle "bir hukuk davası açtırsın", hukuk davalarında "kişi zararı göz önüne alınarak" verilen "ara kararların bir benzeri hemen alınsın"; sonra da "genel kurulları ertelesin", hem de "ne zamana kadar"; meçhûl bir zamana kadar; olacak şey mi?.. Ya "o üyenin açtığı dava" aylar ve hatta yıllar sürerse, ne olacak yani; genel kurullar yapılmayacak ve "süreleri dolmuş" yönetimler, "kanunu pas pas ederek" koltuklarda oturmaya devam mı edecek; "böyle" saçmalık olur mu?.. "O dava" başka şeydir, "genel kurulun yapılması" başka şey!.. Üstelik, ne Dernekler Kanunu'nda, ne de Medeni Kanun'un derneklerle ilgili bölümünde, üyelerin aidatlarının "nasıl ve ne zaman ödeneceğine dair madde" yoktur; "bunların nasıl olacağı", bu kanunların amir hükümleri ile "dernek tüzüklerine bırakılmıştır!.." Bugüne kadar da derneklerde ve "dernekler kanununa tâbi" spor kulüplerinde uygulama, tüzüklerinde açık açık yazıldığı şekli ile "genel kurula aidatını yatırmış üyelerin katılacağı" yolundadır ve yapılan da budur!.. Genel Kurulu ertelemek de ne oluyor; anlaşılan Albayrak "Aday değilim" sözü için "pişman oldu; kalmanın yolunu" arıyor, zaman kazanmak istiyor!.. Vah ki, ne vah!..