Olaylarla yaralanan futbolcumuzun hiçbir ilgisi yoktur" açıklamalarıyla daha işin en başında "örtbas edileceği" belli olan "sabaha karşı rezaleti", ne yazık ki, "gerçekten örtbas edildi!.."
Kulüpler etti, yöneticiler etti ve spor medyasının büyük bir bölümü tarafından da, derbi maçının oynandığı gece, ertesi sabah saat 11'de antrenman varken, "saat 04'de birini 'olaylı' kapatıp, öteki mekana sabahlamak için giden ve saat 05'ten sonra kurşunlu / yaralanmalı olaylara adı karışan" sporcular "masum" ilân edildi, neredeyse "kahraman" ilân edilecekti!..
"Aralarında kulübün görevli yöneticisi" de olan "sabaha karşı kahramanlarının, kaç kişi olduklarını, o mekanlarda nelerin cereyan ettiğini" İstanbul'da bilmeyen yok; yöneticiler de biliyor, gazeteciler de biliyor, zira "onca tanık" var; ama "ortada gerçek yok"; gizlendi, üzeri örtüldü; "benzer yeni olaylar için yollar, kapatılacağına parke taşlar döşenerek açıldı"; sonuç ortada!..
"O gece o mekanlarda, gece hayatının kaşarlarıyla beraber olan gençler", söyler misiniz bana, "bu işler örtbas edilir ve gereken cezalar, Kayserispor Kulübü'nün (Helal olsun) yaptığı gibi kesilmezse", o "gece hayatı bataklığından" nasıl kurtarılacaklardır?..
"Örtbas" ve "geçiştirme" sporculara "iyilik" midir?..
Kulüp kasalarından çıkan milyon avroları, "o mekanlarda hovardaca harcayan", ama "bedelini de, üst üste gelen adale ve yan bağ sakatlıkları ile haftalarca oynayamayarak takımına, kulübüne ödetenleri" kayırmak, spora ve kulüplere iyilik midir?..
Hadi canım siz de!..
Farkı fark edelim!..
İşte aramızdaki fark; bizim "iki takımımızın kalamadığı" ve de "kalan" takımımızın da "tek galibiyet alamayarak 3-0 ile elendiği" turda, iki Yunan takımı, "2-0 geriye düştükleri deplasman maçlarından sonra", kendi sahalarında "üst üste" iki maçı kazanarak durumu "2-2'ye getirdiler!.."
Ben bu satırları, "turun Madrid ve Moskova'daki 5'in ve son maçlarının bitiş saatinden,12 saat önce yazıyorum" ve elbette "turu geçtiler mi, geçemediler mi" bilmiyorum; sizlerin "bu satırları okuduğunuz sıralarda" ise, "kim turu geçmiş, kim elenmiş" belli olmuş olacak!..
Elin oğlu, "böyle elenmiş olsalar dahi" tutup da, "Helal olsun Olimpiakos'a, Panatinaikos'a, teşekkürler onlara" diye yazıp çizmiyor, ekranlarda "masal anlatmıyor"; zira "yıllardır ekonomik kriz içine düşen" komşuda, kulüplerin de "frene basmak zorunda kalmalarına rağmen", kimsenin şüphesi olmasın ki, "başarı çıtası aşağıya çekilmiyor" ve "başarısızlıkları başarı gibi gösterecek" bahaneler, mazeretler aranmıyor, uydurulmuyor!..
Onlar için başarı skalası, "Dörtlü final oynamak, ilk üçe girmek, şampiyon olmak"; biz onca yıldır, onca emek ve para harcayarak, onca "gürültü kopararak", ancak "ikincil Avrupa liglerinde ses getirip, birincil liglerde 16'lara kalmayı başarı, 8'lere kalmayı büyük başarı sayıp" vakit öldürüyoruz!..
Bu arada "Ergin Ataman'ın takımı gibi", hâlâ ve hâlâ "periyotların, devrelerin, maçların son topunun nasıl kullanılması gerektiğini bile öğrenemediğimizi" göstermeye devam ediyoruz!..
Bakın, Galatasaray Erkek Basketbol Takımı'nın "son top istatistiğine", ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız!..
Sevgili koçumuz, inşallah "hiç olmazsa yeni üstlendiği görevde, Milli Takımımıza son topun nasıl kullanılacağını öğretir" de, "son topa bağlanan maçlardan başımız öne eğik çıkmayız!.."
Verecek cevabımız var mı?..
"Uluslararası 3 yabancı hoca, Federasyonu, hakemleri, temsilcileri, kurulları 'ADAM YERİNE' koymuyor.
Hadi şu yaptıklarınızı bir Avrupa maçında yapsanıza... Göreyim boyunuzun ölçüsünü.
Bir teknik adam oyun sahasına 'ne niyetle olursa olsun' giremez. Adımını atamaz.
Adamlar Türkiye'deki otorite boşluğunun farkındalar ve köküne kadar istismar ediyorlar. Bu ülkeyi ciddiye almıyorlar. Bu kadar eyyam! Olacağı buydu!"
Sevgili Ömer Faruk Ünal, dünkü yazısında, "6 gün içinde Üç Büyükler'in 'yabancı' hocalarının maç sırasında sahanın içine girerek, neler yaptıklarını" anlattıktan sonra, hesabı hem de "çok haklı olarak" işte "bu cümleler ile" kesiyor!..
Federasyona, başkanına, heyetine kesiyor, Hukuk, Hakem, Disiplin Kurulları'na kesiyor.
Bitmedi; "Bu acı gerçek konusunda", maç sonu yorumlarında "tek cümle yazmayan" ama "Dany'nin topu ayağıyla kaldırıp, kafa pasıyla kalecisine vermesi" ve de "Hakemin oyuncuyu sarı kartla tecziyesi" üzerine "Doğruydu / Yanlıştı" tartışmalarıyla ekranlarda ve sayfalarda "binlerce cümle kurmaları" sebebiyle, anlı ve de şanlı "futbol yorumcularımıza" kesiyor, "hakem yorumcularımıza" kesiyor, "özetle" bizlere, hepimize kesiyor!..
Hadi "cevap verelim bakalım"; ne diyeceğiz?..
"Futbolu bilen" Başkan ne yapar?..
Soru; bir Kulüp Başkanı, "göreve getirildiğinden beri, takımını resmisi 40'tan, özelleri de dahil edilirse 50'den fazla maça, ayrı tertip ve taktikle sahaya çıkaran" ve "çok başarılı geçen son iki sezonun ardından" takımını "başarısızlık batağına saplayan" bir teknik direktöre "Neden böyle yapıyorsun" sorusunu sorduğunda, "şu cevabı alırsa", ne yapar?..
"Geleceğin Galatasaray'ını kurmak istiyorum. Bunun için de hangi futbolcunun nerede daha faydalı olacağını görmem lazım. Belki bir futbolcu farklı bir pozisyonda daha verimli oynayabilir. Ayrıca herkese şans vermek istiyorum. Oyuncuların heyecanını düşürmemek gerekli. Futbolcuların bu heyecanı yaşaması ve formayı eşit dağıtarak oyuna, takıma katılmaları adına bu uygulamaya gidiyorum."
Evet, sorumu "tekrarlıyor" ve "cevabını" da veriyorum:
"Futbolu bilen bir başkan", kendisine "bu cevabı veren" teknik adamı, anında "kapının önüne koymaz" ve de "Signor Mancini, biz seni iki sezondur başarıdan başarıya koşan bir takımın başına getirdik. Altyapının değil, üst yapının başına getirdik ve Size böyle bir misyon vermedik. Şampiyonlar Ligi'ne doğrudan katılamamanın, zaten mâli durumu zorda olan bir kulübe, o kulübün futbol şubesine neye mal olacağını bile bile, ne demektir, bu cevap?.. Bu cevap benimle, yönetimimle, kulübümle, takımımla dalga geçmektir, hadi sana güle güle" demez mi?..
Sonra da CEO'suna dönüp, "Ligin bitmesine 5 maç (Bugüne kadar yalanlanmayan gazete haberinde "görüşme yapıldığında Kasımpaşa maçının henüz oynanmadığı" yazılıyordu) var, çabuk bana Cevat Hoca (Güler)'yı bulun, gelsin bu takımı, bir zamanlar şampiyon yaptığı gibi, bu defa da ikinci yapsın" talimatını vermez mi?..
Plaketi hak etmek!..
Dany gibi, Donk gibi futbolculara "Futbol Federasyonumuz "özel plaket vermeli"; adamlar "saha içinde yaptıkları acayip hareketler" ile baştan başlayarak sayalım; "Federasyon kurulları üyelerinin, kulüp yöneticilerimizin, yerli / yabancı teknik adamlarımızın, kendileri de dahil, yerli / yabancı futbolcularımızın, futbol ve hakem yorumcularımızın çok ama çok büyük çoğunluğunun Futbol Oyun Kuralları'ndan ne kadar 'bihaber' olduğunu" ortaya koyuverdiler!..
Helal olsun!..